Polonya Kasabı

– Neden babanın fotoğrafını hep yanında taşıyorsun?

– Gerçekten öldüğünden emin olmak için ve nasıl bir zombinin oğlu olduğumu her zaman hatırlamak için. Sanki fotoğrafta, “Peşinden gittiğim iğrenç ideoloji hiç ölmedi” der gibi gülümsüyor.

Bu sözler hukukçu(!) Nazi Hans Frank’ın oğlu Niklas Frank’a ait. Hans Frank; Hitler’in avukatı ve ilk suç ortaklarından, namı diğer Polonya kasabı.

Bir gün Hitler’den gelen telefonla Frank için kariyerinde ustalık yılları, Polonya için ise kara günler başlamıştır. İşgal edilen Polonya’ya vali olarak atanan Frank, kısa sürede o kadar çok cana kıymıştır ki gururla Prag’daki katliam ile kendi gerçekleştirdiği katliamı karşılaştırır ve şöyle der:

“Prag’da büyük kırmızı afişler asılır, üzerinde de o gün yedi Çek’in vurulduğu yazar. Eğer her yedi vurulan Polonyalı için bir afiş asmak istersem, o zaman Polonya’nın ormanları, bu tür afişlerin kağıdını yapmak için yetersiz kalır.”

1946 yılında savaş suçlusu olarak yargılanıp asılmasıyla geride bıraktığı eşi ve çocukları için utanç dolu yıllar başlamıştır. Oğlu onu ne dava adamı ne de ilkeli biri olarak tanımlıyor:

“Karaktersiz ve sadece pragmatistti, tek amacı cebini doldurmaktı.”

Hitler rejiminin parlak yıllarında hızla zenginleştiğini gören arkadaşları onun için kafiyeli bir ifade olan “Im Westen liegt Frankreich, im Osten wird der Frank reich” demişlerdir. (Batıda Frank’ların ülkesi -Fransa- vardır, doğuda ise bizim Frank zenginleşmektedir.)

Polonya kasabının, yakalanmadan hemen önce küçük bir servetle ortadan kaybolmaya çalışması ve asılmadan hemen önce de yaptıklarından pişman olduğunu söylemesi ailesinin aklından hiç çıkmayan hatıralardan.

Hans Frank öldükten sonra geride kalan çocukları hem okulda hem de sosyal hayatta hep dışlanmışlar. Hatta anneleri kimliklerini saklamak zorunda bile kalmış. Frank ailesinin yıllarca yaşadığı utanç, “O benim babam. Benim Nazi babam. Pis herifin tekiydi” diyen oğlu Niklas Frank’ın yayımladığı kitapla aleme ibret olmuştur.

Hakkında yapılan araştırmalarda ortaya çıkan başka bir soru işareti de eğitimli bir avukatın nasıl bu kadar zalim bir askere dönüşebildiğidir.

Tarihçi Christoph Kleßmann’a göre bu canavarlaşmanın nedeni, parti içi rekabettir. Hans Frank, Hitler’e en yakın isimlerdendi yani en tepeye bağlıydı ama birçok düşmanı ve kıskananı vardı. Belli ki, o da her an bir iftiraya ya da sadakat eleştirisine kurban gideceğini bildiğinden “Ben daha acımasızım” yarışına girmiştir. Sonrasında ise birbirini besleyen menfaat ve zulüm çarkı dönmeye başlamıştır.

Siyasi bir geleceği olmayan ve parti elitleri tarafından her zaman dışlanan Frank, partinin baş hukukçusu olmasına rağmen üzerinde yürüdüğü kaygan zeminin farkındaydı. Bu nedenle, Polonya sınavı onun kanlı kariyeri için tek fırsattı.

Hans Frank’ın içindeki canavarı ortaya çıkaran motivasyon her faşist rejimin özetidir aslında:

“Kim olursan ol, suça ortak olmazsan topun ağzındasın. Ne kadar acımasız olursan o kadar güvendesin.”

Hitler’in avukatı Genç Hans Michael Frank “Piyade, süvari, stajyer avukat” — (Görselin Kaynağı)

Kariyeri partinin yoksul üyelerini bedava savunmakla başlayan Hans Frank, Hitler’in yaklaşık 150 davasını çözerek gözüne girmeyi başarmıştır ve yasallık görüntüsüne ihtiyacı olan Hitler’in en yakınlarından biri oluvermiştir. Yasayı sadece siyasi hesapları için bir araç olarak kullanan Hitler, hırslı avukatı sayesinde demokrasinin yasal olanaklarını sonuna kadar manipüle etmiştir.

Hans Frank’ın günahlarına dini alet etmesine ise kimse şaşırmamıştır. Ülkesi için yaptığı hizmetin ibadet olduğunu öne süren Polonya kasabı, daha da ileri giderek “İsa bugün ortaya çıksa Alman olurdu. Bizler Tanrı’nın kötüleri yok etme aracıyız. Tanrı adına savaşıyoruz.” bile diyebilmiştir.

Polonya kasabı, herkes gibi menfaat uğruna canavarlaştı, zenginleşti, rejimin yıkılmasıyla yanına alabildikleriyle kaçmaya çalıştı, yakalandığında pişman oldu ve geriye sadece utanç içinde bir aile, kendisinden nefret eden evlatlar bıraktı.

Her zalimin ailesi gibi, onun ailesi de babalarını unutmak ve unutturmak istedi. Babalarından kalan ne servet ne de acı şöhret tat verdi.

Bu vicdan hapsi, Hitler’in babasının ilk evliliğinden olan kardeşlerine o kadar ağır geldi ki, tabiri caizse ‘üremeyeceklerine’ söz vermişlerdi.

Victor Hugo: “Zamanın ilerlemesi, zalimlerin en büyük düşmanıdır.” der. Durdurmak imkansızdır ama insanca yaşamak kolaydır.


Kaynaklar:

1. https://www.spiegel.de/geschichte/nazi-kriegsverbrechen-mein-vater-der-massenmoerder-a-943d193a-be09-4012-920e-4ad4c4eeead6

2. https://www.businessinsider.com/descendants-of-dictators-2018-1#adolf-hitler-didnt-have-any-children-but-there-are-still-five-living-members-of-his-bloodline-descendants-from-hitlers-fathers-first-marriage-they-have-vowed-never-to-have-children-so-that-hitlers-legacy-ends-with-them-8

3. Der Generalgouverneur Hans Frank, Christoph Klessmann,

4. https://www.youtube.com/watch?v=SY2c-VoIJko

5. https://www.youtube.com/watch?v=y2sMEWbG6fU