1997 Röportajlarından Demokratik Konfederalizme
Fatih Altaylı’nın Abdullah Öcalan ile 1997 yılında gerçekleştirdiği röportaj, 28 yıl sonra ilk kez Ruşen Çakır’ın YouTube kanalında yayınlandı. Bu röportajlar, Öcalan’ı yalnızca PKK’nın kurucu lideri olarak tanıyan geniş kitleler için şaşırtıcı bir içerik sunuyor. Bizim gibi kitaplarını okumuş ve hareketin dönüşümüne dair metinleri takip edenler açısından ise o dönemin ruhunu, Türkiye’nin içinden geçtiği sert politik iklimi ve bugün hâlâ tartışmayı sürdürdüğümüz çok katmanlı krizin kökenlerini anlamak açısından önemli ipuçları taşıyor.
Öcalan’ın röportajdaki tavrı, kelime tercihleri ve kendini konumlandırma biçimi, o dönemin koşullarında birçok kişi tarafından silahlı bir örgüt liderinin tipik propaganda söylemi gibi algılanmış olabilir. Ancak bugün geriye dönüp bakıldığında, bu söylemin Türkiye’nin iç siyasi dengeleri, devlet içindeki güç mücadeleleri ve Kürt meselesinin seyrine ilişkin dikkate değer bir belge niteliği taşıdığı söylenebilir. Dolayısıyla bu röportaj, yalnızca bir örgüt liderinin açıklamalarından ibaret olarak görülmemeli. Aynı zamanda çatışmanın tarafları arasında yürütülen stratejik bir söylem mücadelesinin ifadesi olarak da okunabilir.
1997 Söylemi: Susurluk, Üniter Yapı ve Barışın Anahtarı Olma İddiası
Röportajda Öcalan, kendisini Türkiye’nin birliğinden yana, “Anadolu çocuğu” ve hatta “Türk vatanseveri” olarak tanımlıyor. Türkiye’yi bölme amacı olmadığını, aksine sorunun kaynağının devlet değil, devlet içindeki yasadışı güç yapılanmaları olduğunu savunuyor. Susurluk kazasını “Türkiye’nin tarihindeki önemli dönemeçlerden biri” olarak yorumlaması ve bu yapıları PKK ile savaş üzerinden meşruiyet sağlayan karanlık bir rant mekanizması olarak tarif etmesi, meselenin sadece bir güvenlik sorunu olmadığını anlatma çabası olarak okunabilir.
Bu bağlamda Öcalan, çözümü silahlı mücadeleden çok siyasi diyaloğa bağlayarak kendini barışın tek anahtarı olarak konumlandırmaya çalışıyor:
“Başbakan diyaloğu kabul etsin, ertesi gün silahları sustururuz.”
Ancak aynı söylem içinde sivil hedeflere yönelik eylemleri ve özellikle 33 silahsız askerin infazı gibi olayları “inisiyatif alan gerilla eylemleri” olarak tanımlaması, barışçı söylemle ciddi bir tezat oluşturuyor. Bir lider hem mutlak otorite olduğunu söyleyip hem de bu tür eylemleri “bilgim yoktu” diye açıklayabilir mi?
Bence bu çelişki, Öcalan’ın röportajda kurmaya çalıştığı barış lideri profilinin en kırılgan noktası gibi duruyor.
İmralı Sonrası: Radikal Paradigma Değişimi ve Demokratik Konfederalizm
1999 sonrasında İmralı’daki hapis hayatı ile birlikte Öcalan’ın düşünsel çizgisi köklü bir dönüşüm geçiriyor. Ulus devlet modelini topyekûn reddeden, merkeziyetçiliği toplumsal gerileme ve baskının kaynağı olarak tanımlayan, devletsiz demokrasi ve yerelden yönetim üzerine kurulu Demokratik Konfederalizm paradigmasını geliştiriyor.
Kadın özgürlüğü, ekoloji, yerel özyönetim, doğrudan demokrasi, çok kültürlülük gibi güçlü kavramlara dayanan bu yeni yaklaşım, 1997’deki “üniter yapı içinde çözüm” söylemiyle belirgin bir karşıtlık oluşturuyor.
Bir anlamda: 1997’de ‘Türkiye’nin sınırlarına dokunmam’ diyen bir siyasi aktör, İmralı’da ‘devletsiz demokrasiyi’ savunan bir teorisyene dönüşüyor.
Demokratik Konfederalizm ve KCK Sözleşmesi Arasındaki Güçlü Bağ
Bu dönüşüm yalnızca teorik düzeyde kalmıyor. 2005’te ilan edilen KCK Sözleşmesi, Demokratik Konfederalizm’in örgütsel ve kurumsal çerçevesini oluşturuyor.
Bir başka ifadeyle: Demokratik Konfederalizm ideolojik-paradigmatik çerçeve ise, KCK Sözleşmesi bu çerçevenin örgütsel modeli ve pratik uygulama kılavuzudur.
Yerel meclisler, komün sistemi, eşbaşkanlık modeli, kadın meclisleri, ekolojiye dayalı politika üretimi ve öz savunma mekanizmaları gibi başlıklar, bu sözleşme ile kurumsallaştırılmaya çalışılmıştır. Rojava’daki kanton sistemi ise bu yaklaşımın sahadaki uygulama örneği olarak değerlendirilebilir.
Çelişki mi, Stratejik Evrim mi?
Bu iki dönem arasındaki uçurumu okurken, insan kendine şu soruyu sormadan edemiyor:
Bu dönüşüm derin bir ideolojik olgunlaşmanın sonucu mu, yoksa tarihsel koşulların dayattığı bir adaptasyon mu?
PKK’nın askeri gücünün daraldığı, uluslararası konjonktürün değiştiği bir dönemde ortaya çıkan Demokratik Konfederalizm paradigması, bazıları için zorunlu bir yön değişimi, bazıları içinse tarihsel bir yenilenme hamlesi olarak yorumlanabilir.
Öcalan’ın kendisi aynı metinlerde hem “devleti küçültelim, toplumu büyütelim” diyen anti-merkeziyetçi bir figür, hem de “Türkiye liderini oynayacak kişi lazım” diyen güçlü bir merkezi aktör profili çiziyor.
İşte gerilim burada başlıyor.
Bende Uyandırdığı Düşünce
Bu iki dönem birlikte okunduğunda, Öcalan’ın konumu bana şunu çağrıştırıyor: Bir liderin iki farklı yüzü. Biri krizin merkezinde pragmatist bir savaş-müzakere aktörü, diğeri kapatıldığı adada ideolojik bir sistem kuran teorisyen.
Bu dönüşüm, Türkiye’nin ve Kürt siyasal hareketinin geleceğine dair hâlâ cevaplanmamış birçok soruyu içinde barındırıyor. İlk anda aklıma gelenler:
- Demokratik Konfederalizm Ortadoğu’nun sert jeopolitiğinde gerçek bir siyasi proje olabilir mi, yoksa teorik bir model olarak mı kalacak?
- PKK’nın askeri-hiyerarşik yapısı ile Öcalan’ın tabandan demokrasi teorisi arasında açılan mesafe nasıl kapanacak?
- Bir gün yeniden bir çözüm masası kurulursa, masaya hangi Öcalan oturacak: 1997’nin pragmatisti mi, yoksa İmralı’nın ideologu mu?
- Türk toplumu bu dönüşümü serinkanlı bir şekilde tartışabilecek mi, yoksa sloganların içinde mi boğulacak?
- Öcalan sonrası siyasi ve örgütsel liderlik nasıl şekillenecek?
- Şiddet ile siyaset arasında gerçek bir kopuş mümkün mü?
- Rojava Demokratik Konfederalizmin geleceği için model mi yoksa tarihsel bir parantez mi?
Öcalan’ın söylemi ve dönüşümü, sadece Kürt meselesinin değil, Türkiye’nin demokrasi sorununun da aynası gibi duruyor.
28 yıl önce yayınlanan bu röportaj serisini izlediğimde bir kez daha anladım ki, Türkiye’de hiçbir mesele tek kelimelik etiketlerle açıklanacak kadar basit değil. Ve elbette hiçbir aktör de tek yüzlü değil.
Kaynakça / Referanslar
1. Fatih Altaylı – Abdullah Öcalan Röportajı (1997); https://www.youtube.com/watch?v=cpSEu3BljlU
2. Öcalan, Abdullah; Demokratik Konfederalizm, Mezopotamya Yayınları, Köln, 2011; (Öcalan’ın İmralı sürecinde geliştirdiği paradigma metni)
3. KCK Sözleşmesi (Koma Civakên Kurdistan); Kandil’de ilan edilen ana sözleşme metni, 2005; (Demokratik Konfederalizmin kurumsal çerçevesi niteliğinde)
4. Cemal, Hasan. Delila – Bir Genç Kadın Gerilla’nın Dağ Günlükleri; Doğan Kitap, İstanbul, 2011; (PKK iç dönüşümü, askeri yapı ve siyasal paradigma değişimi analizleri)
5. Ruşen Çakır & Medyascope TV; “Kürt Siyaseti, PKK ve Rojava Deneyimi Üzerine Analizler”; Medyascope yayın serisi, 2016–2024; (Rojava’nın ve DK’nin pratik uygulamalarına ilişkin tartışmalar)
















