İnsanlık her geçen gün farklı bir şiddete, savaşa, baskı veya hukuksuzluğa şahit oluyor. Şimdilerde hepimizin gündeminde olan Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal girişimine herkesin farklı yorumları oldu. Genel yorum ise “21. yy. da herkesin gözünün içine baka baka nasıl bu kadar acımasızca insanların ölümüne sebep olacak bir savaşa kalkışılır?” şeklinde oldu. Herkesin gözünün içine baka baka gücü elinde bulunduranların nasıl balistik nükleer silahları telaffuz etmeye cüret edebildiklerini anlayabilmek için insanları ve toplulukları anlamak gerek.
İnsanlar belirli durumlarda belirli kalıplarda davranışlar segilerler. Özellikle baskı ve cezalandırmanın sık görüldüğü ortamlarda insanlar bu baskılardan ve cezalardan her ne olursa olsun kaçınma eğilimindedirler. Asch’in ve Schachter’ın psikoloji deneyleri, bireylerin ve grupların baskıcı ve cezalandırıcı güçden kaçınarak gerekirse bilerek yanlış olanı nasıl yapabildiklerini gözler önüne sermektedir.
Asch’in araştırmasında, belirgin bir gerçeğe rağmen pek çok insan grup baskısıyla bilerek yanlış olan seçime uyma davranışında bulunmaktadır. Bu bireylere araştırmadan sonra davranışlarının sebebi sorulduğu zaman, kişilerin çoğunun grup tarafından alay edilmemek ya da hor görülmemek için gruba uyduğu ortaya çıkmıştır. Bu bireylerin varsayımı, grubun, kendinden başka türlü düşüneni kabul etmeyeceği şeklindedir.
Schachter’in deneyinde ise birbirlerini daha önceden tanımayan bireyler bir olayı tartışmak ve ortak bir karara varmak için bir araya getirilmişti. Araştırmacının üç asistanı da grup üyesi rolünde hazır bulunuyordu. Asistanlardan biri tamamen grup görüşüne uymuş, ikincisi devamlı olarak grup görüşüne karşı çıkmış, üçüncüsü ise önce grup görüşüne karşı çıkmış fakat sonra fikrini değiştirerek gruba uymuştur. Bu durumda grup üyelerinin birinciyle fazla iletişime girmediği, en çok kendilerinden farklı düşünen ikinci ve üçüncüyle konuşarak onları baskıladığı görülmüştür. Üçüncü sonradan gruba uyunca, ona yöneltilen grup baskısı azalmış, bütün baskı, grubun görüşüne karşı direnen ikinci kişiye yönelmiştir. Bu kişiyi ikna edemeyince, grup bu sefer ona karşı tehdit hatta zor kullanmaya başvurmuştur. Bütün bunlara rağmen o üye gene de grubun fikrini kabul etmeyince, grup onunla konuşmaktan tamamen vazgeçmiş, onu reddetmiş ve onu yok sayarak kendi içinde bir karar almaya yönelmiştir. Bu araştırmalar grup üyelerinin kendilerinden farklı olarak algıladıkları üyeleri sevmediklerini, onlara zor işleri verdiklerini hatta zorbalık yaptıklarını en sonunda da reddettiğini göstermiştir. (Çiğdem Kağıtçıbaşı, Dünden Bugüne İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınevi-2014, s.93-94)
Günlük hayatta insanlar bireysel çıkarlarını gözeterek, hukuksuzluklara, belirli gruplara yönelik sindirme, baskı, şiddet, insan hakkı ihlalleri ve hatta işkencelere bile sessiz kalabilmektedir. Geçtiğimiz günlerde Rusya’da savaş karşıtı gösteri düzenleyen 900’den fazla Rus vatandaşı kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alındı. Putin yönetiminin baskılarının en somut örneklerinden biri de savaş karşıtı gösterilere katılan ve tüm Rusya halkı tarafından sevilen, 77 yaşındaki 2.Dünya Savaşı mağduru Yelena Osipova’nın ayakta durmakta zorlandığı halde koluna giren iki polis tarafından gözaltına alınmasıydı.
Gösterilere katılanlar için hapis cezası ve ciddi yaptırımlar olması nedeniyle savaş karşıtı gösterilere katılım sayısısının çok az olması, Putin’in savaşı daha acımasız sürdürmesine ve Rus halkı tarafından desteklendiğinin düşünülmesine sebep oluyor. Gerçeğe baktığımızda tam tersi bir durum söz konusu. Sokaklarda mikrofon uzatılan Rus halkı ömürlerinde hiç duymadıkları kadar utanç duyduklarını ifade ediyor, fakat daha fazla yorum yapmaktan da çekiniyorlar. Çünkü hapis cezası almak için sadece savaş karşıtı protestolara katılmak değil, Putin rejimine karşı eleştiriler de gerekçe sayılıyor. Uluslararası medya organlarına demeç veren gazeteciler tarafından; halkı aydınlatması ve tarafsız olması gereken tüm medya kurumlarının baskılarla sindirildiği, gazetecilerin işten çıkarıldığı ve basın yayın organlarının kapatıldığı ifade ediliyor. Ülkenin tarafsız ve önde gelen haber kanallarından olan Echo of Moscow dinleyicileri, kanal kapatıldığı için artık sadece cızırtı duyabiliyor.
Bütün bu baskı, tehdit ve hukuksuzluklar bize bir yerlerden tanıdık geliyor olabilir. Televizyon ve radyo kanallarının maddi cezalarla sindirilmesi, yüzbinlerce insanın hapse atılması, çocuk yaşta askeri öğrencilere, Yargıtay’ın bozma kararına rağmen tekrar müebbet hapis cezası verilmesi, insanların hukuksuzlukları bildiği halde sessiz kalmasından, makam sahiplerinin ‘aman memuriyetim yanar’ korkusundan, bireylerin ‘aman bana dokunmasınlar da..’ şeklindeki kaçınma davranışlarından kaynaklanmaktadır.
Hal bu iken Rusya vatandaşlarının şu an içinde bulundukları durumdan çıkarılacak dersler ve Yelena Osipova’dan öğreneceğimiz çok şey var. 77 yaşındaki 2. Dünya Savaşı mağduru Yelena Osipova bize neler söylüyor? “Ben dünya savaşını gördüm çocuklarımız artık savaş görmesin, insanlar savaşlarda ölmesin” diyor. Yurttaki sulhun cihanda da sulh getireceğine inanıyor ve bunu etrafına zeytin dalları uzatarak sağlamaya çalışıyor.
Bir Yelena Osipova olabilmek, bireysel çıkarları gözeterek yanlış olanı bilerek desteklemekle değil, baskılara rağmen 77 yaşında “Yurtta sulh cihanda sulh.” diyebilmekle, doğru bildiğini savunabilmekle oluyor.