Türk-Yunan ilişkileri, kadim sorunlar üzerinden günümüze kadar kazasız belasız geldi. Megalo-idea, 12 adalar, kıta sahanlığı, fır hattı, adalarının silahsızlandırılması, Ege kayalıkları gibi art arda sıralanacak birçok sorun, şimdiye kadar her iki ülkenin siyasetçileri, bürokratları, akademisyenleri ve askerleri tarafından çokça dile getirildi. Üzerine kitaplar bile yazılan bu sorunlar, bazen gerilimi tırmandırdı, bazen de dostluğu pekiştirdi. Aslında bu sorunlar siyasetçilerin elinde, ihtiyaca ve duruma göre hep kullanıldı.
Tabii bu sorunların tarihi kökenleri de olduğu için (bir yönüyle kördüğüm misali), ipin ucunu çeken düğümü daha da köreltti. Osmanlı’nın yıkılışını ve yeni iki devletin kurulduğunu kabul etmedikçe bu mevcut sorunların çözülmesi de pek mümkün görünmüyor.
Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan, yakın zamanda yaşadığı büyük ekonomik krizden Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, özellikle de Almanya’nın yardımlarıyla kurtuldu. Kriz döneminde yapılamayan askeri yatırımlara ise tıpkı eskiden olduğu gibi devam ediliyor.
Asker sayısı veya malzeme çokluğuna dayalı bir askeri güç karşılaştırmasının, artık modern harp silah-araçlarının harekât alanında kullanılması ile anlamını veya eskiden sahip olduğu önemi yitirdiği aşikâr. Yani eskisi gibi Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin sayıca azlığını nazara vererek elde edilebilecek bir sonuç yok. Çünkü ellerinde halihazırda TSK’nın envanterinde olmayan oldukça modern, yeni nesil harp silah araç ve gereci mevcut.
Bu karşılaştırma mantığı esasında bizi bir yere ulaştırmayacak, ama yine de TSK’nın son dönem yalnızca savaş uçakları üzerinden içine düştüğü polemiği de göz önünde tutarsak daha güçlü ve modern bir Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin varlığından söz etmek mümkün. Bunları burada yan yana getirmedeki temel espri “olası bir savaş” değil tabii ki, ama “caydırıcılık” prensibi böylesi bir güç mukayesesini de barındırmakta.
Bu biraz da siyasilerin meseleye bakış açısının temelini oluşturuyor. Yakın zamanda Metin Külünk’ün yaptığı “5 saatte Selanik’teyiz” açıklamasının da temelinde bu karşılaştırma mantığı yatıyor. Belli ki kendi aklınca bir karşılaştırma yaptı ve güçlünün kendi tarafı olduğu kanısına vardı. Ya da “Kim hesap biliyor / yapıyor ki” diye düşündü ve konuştu. Ama artık matematiksel olarak karşılaştırma yapmak, “galip” gelecek tarafı tespit etmek için çok da işe yaramıyor. Bunun böyle olmadığının veya olamayacağının en büyük işareti ise yine Yunanistan.
Son dönem Yunanistan-ABD yakınlaşması hayli ilginç bir seyir izliyor ve yapılan açıklamalarla da aldı başını gidiyor. En başta Türk Millî Savunma Bakanlığının (MSB) bir açıklamasında özet olarak; 2014 yılından itibaren başlayan ve belli bir plan çerçevesinde devam eden Yunanistan-ABD askeri ilişkilerinin dikkatle takip edildiği ve endişe edilecek bir durum olmadığı belirtildi. Bu açıklamanın net bir anlamı yok. “Korkmayın her şey kontrol altında” anlamı da var, “Vallahi ben böyle biliyorum, başka bir şey varsa da haberim yok” anlamı da var. MSB hangisini demeye getiriyor?
Öncelikle, MSB’nin açıklamasının ardına Cumhurbaşkanının açıklamasını koyalım. Buradaki açıklama sırasının anlamını şöyle okumak lazım: Olaylar olmuş bitmiş, herkes yerini almış, “Ben de açıklama yapıyorum işte.” Erdoğan konu ile ilgili olarak Yunanistan’ı ABD’nin üssü haline gelmekte suçladı. Bir bakıma küçük düşürmeye yeltendi.
Bu açıklamanın en talihsiz yanı ise zamanlaması. Her şey olmuş bitmiş, hatta 2014’ten beri olup bitiyor, ama şimdi konuşuyorsun ve eleştiriyorsun. Bunun tek nedeni, siyasetçi kimliği ile politik cümleler kurma gereği duymasından kaynaklanıyor. Erdoğan’ın o çok bilindik, meşhur cümlesi bu duruma tam karşılık geliyor: “Atı alan Üsküdar’ı çoktaan geçti.”
Bu kadar uzun bir girişe neden olan Yunanistan-ABD askeri yakınlaşmasının mahiyeti ne peki? ABD’nin Yunanistan’a askeri yığınak yapmasının anlamı ne; hem de sınırımıza yalnızca 40 kilometre uzaklıkta bulunan Dedeağaç bölgesine?
Dedeağaç’a, Amerikalılar neredeyse Yunan ordusunun envanterinde bulunan miktardaki kadar askeri malzemeyi getirip yerleştirdiler. Mesela yakın zamanda 400 tank getirdiler. Konuyla ilgili olarak basında yer alan haberlerin devamında, bir kısmının diğer üslere kaydırıldığı yazılsa da sayı belirtilmiyor. 400 tank, herhalde Trakya’da konuşlu bulunan TSK’ya ait tank sayısından hem daha fazla hem de daha modern. 400 tankla kalmadılar aynı zamanda taarruz helikopterleri ve diğer zırhlı araçları da Dedeağaç’a getirdiler. Bu gelenlerin envanterini yayınlamayacaklar, ama bunların içerisinde nehir geçiş harekâtında kullanılan araçların olmadığını düşünmek hata olur. Zira Yunanistan’ın her bir yanı nehir! Mesela, Türkiye ile doğal sınırı oluşturan Meriç Nehri.
Ne kadar silah, araç ve gereç getirdikleri bir nebze önemli olsa da ondan daha önemlisi Yunanistan ile müşterek gerçekleştirilen tatbikatların sıklığı. Son bir yılda, NATO şemsiyesi altında o kadar çok tatbikat yaptılar ki, “Yahu yeter, yorulmadınız mı?” diye sorası geliyor insanın.
Tatbikat; ortak veya en koordineli bir şekilde hareket edebilmek için yapılır, ama şimdiye kadar yaptıklarına bakılırsa, neredeyse “yekvücut” oldular.
ABD’nin dünyanın birçok ülkesinde üssü var. Mesela “İncirlik Üssü” bunlardan birisi. Her hükümet döneminde kapatılması veya koz olarak kullanılması konuşulup da varlığı hep devam eden bir askeri üstür burası. Hele bu dönem ki; ABD-Türkiye ilişkilerinin durumu ve yönü hep Erdoğan ve onun “işleri” üzerinden gitmektedir. ABD’nin, İncirlik’in geleceği konusunda hiçbir kaygısı yok. Durum böyle olunca da Dedeağaç’taki üslenme bir alternatif arayışının sonucu olarak görülmemeli. ABD, İncirlik ile birlikte sınırımıza yalnızca 40 kilometre mesafede başka bir “üs” kuruyor.
ABD’nin Yunanistan’da kurduğu bu üs ile birlikte, imzaladığı ya da yenilediği askeri antlaşmalar da çok ilginç. Kısaca imzaladığı ya da yenilediği antlaşmalarda Yunanistan’ın sınırları dışındaki olası tehditler için de askeri iş birliği öngörülüyor, “vaat” ediliyor.
Yani, “Sınırlarının dışında da sana abilik yapacağım.” antlaşmaları bunlar.
Bu kadar ABD-Yunanistan askeri yakınlaşmasına bir de küçük bir haber ekleyelim. Doğruluğu başka haber kaynaklarından teyit edilmese de Yunan Özel Kuvvetlerinin Türk nüfusunun yoğun olduğu yerlere yerleşmesi ile alakalı bir haber yapıldı yakın zamanda. Tabii şüpheci iseniz ve komploları seviyorsanız bunca gelişmenin ve askeri yakınlaşmanın üzerine bu küçük haberi de mutlaka koyarsınız.
Bu yazının bir sonuç bölümü yok. Siz sonuç bölümünü yazmak isterseniz bu haberlerin yanına Türkiye’deki ekonomik ve siyasi durumu, yöneticileri, TSK’nın bugünlerde intikal ettiği bölgeyi, tertiplenmesini ve benzerlerini ekleyerek rahatlıkla bir sonuç yazabilirsiniz.