1948’de İsrail Devleti kurulduğunda, dünya Yahudiliği genellikle Avrupa’da yaşanan acılarla anılıyordu. Holokost travması, Avrupa antisemitizmi ve Aşkenaz kimliği, Yahudi kimliğinin küresel merkezine dönüşmüştü.
Oysa aynı dönemde, Arap dünyasında yaşayan yüz binlerce Mizrahi Yahudi (Doğulu Yahudiler) kimi gönüllü kimi zorunlu olarak, İsrail’e göç etti.
Irak, Mısır, Yemen, Fas ve Tunus gibi ülkelerde yüzyıllardır Arap toplumlarının ayrılmaz parçası olan bu cemaatler, Arapça konuşuyor, Arap kültürünün üretken üyeleri olarak yaşamlarını sürdürüyorlardı.
Nitekim, Orit Bashkin de Irak Yahudilerinin yalnızca Yahudi değil, aynı zamanda Arap aydınlanmasının da bir parçası olduklarını belirtir.[1]
Birlikte Yaşamdan Kopuşa
İsrail’in kurulmasıyla “Arap Yahudisi” kimliği bir anda çelişkiye dönüştü. Filistin’in bölünmesi, Arap–İsrail savaşları ve milliyetçiliğin yükselişi, bu toplulukları sıkıştırdı.
1948–1970 arasında yaklaşık 850.000 Yahudi Arap ülkelerinden ayrıldı. Kimisi saldırılardan korktu, kimisi Siyonist örgütlerin teşvik ettiği göç kampanyalarına katıldı.
Irak’taki Farhud pogromu (1941), Kahire’deki Lavon Olayı (1954) ve Yemen’den Sihirli Halı Operasyonu (1949–50) gibi olaylar, bu sürecin dramatik dönüm noktalarıydı.
“Ezra ve Nehemya Operasyonu”yla 120.000 Irak Yahudisi yalnızca bir buçuk yılda İsrail’e taşındı. Çoğu ardında köklü bir kültürel miras bırakarak.
Yeni Topraklarda Yeni Mücadele
İsrail’e ulaşan göçmenler “vadedilmiş topraklarda” yeni bir kimlik sınavıyla karşılaştı. Avrupa kökenli Aşkenaz elitler, Mizrahileri “Araplaşmış” ve “geri kalmış” olarak görüyordu. Arapça konuşmak ayıp sayıldı, Arap müziği kamusal yayınlarda yer bulmakta zorlandı, göçmenler çadırlardan oluşan Ma’abarot kamplarında uzun yıllar yaşadı.
Bu kamplarda şekillenen yaşam, yalnızca fiziksel bir yoksunluk değil, kültürel bir travmaydı. Örneğin, Bağdat’ın köklü, eğitimli ve statü sahibi Yahudi toplumu, zorunlu göçle birlikte kendini İsrail’in kıt kaynaklı kırsal düzeni içinde buldu.
Kimlik kırılması ve güvenlik kaygıları, büyük olasılıkla kökenini bu dönemde yaşanan deneyimlerden almaktadır. (Bu konuya sonraki yazılarda değineceğiz.)
Ella Shohat, Mizrahi Yahudilerini İsrail’in hem yerli sesi hem de bastırılmış hafızası olarak tanımlar.[2] Onlar, Arap dünyasından getirdikleri kültürü korumaya çalışırken, yeni devletin modernleşme projesine uyum sağlamaya zorlandılar.
Sessiz Ayna
Mizrahi topluluklar uzun yıllar iki uç arasında kimlik mücadelesi verdi. Bir yanda Avrupa’dan gelen Aşkenaz kimliğin modernleşmiş, seküler ve Avrupalı üstünlüğü, öte yanda Arap dünyasından taşınan ama bastırılmış bir kültürel hafıza.
Mizrahi Yahudiler, İsrail’in hem en yerli, hem en öteki topluluğu oldular. Birçoğu İsrail’in alt sınıf iş gücü, sınır yerleşimcisi veya askerî kadrolarında yer aldılar. Ama aynı zamanda, İsrail’in en derin Arapça hafızasını taşıyan gruptu. Bu, sonraki on yıllarda istihbarat dünyası başta olmak üzere güvenlik bürokrasisinde stratejik bir avantaja dönüşecekti, ama bu başka bir hikâyedir ve bir sonraki yazımızda bu konuyu ele alacağız.
Bugün İsrail’de üçüncü kuşak Mizrahi Yahudileri arasında, inanç merkezli bir bakış açısı ile geçmişi yeniden keşfetme eğilimi güçleniyor. Mizrahi Yahudilerinin hikâyesi, sadece bir göçü değil, bugünkü İsrail politikalarını anlama açısından da önemli ipuçları barındırıyor. Onlar, İsrail’in en sessiz, ama aynı zamanda en derin aynasıdır diyebiliriz.
(Devam edeceğiz.)
Editoryal Not: Bu yazı serisi, İsrail toplumunun oluşumunda göçün ve kültürel çeşitliliğin oynadığı rolü ele almakta; herhangi bir dini ya da ulusal topluluğa karşı eleştiri amacı taşımamaktadır.
[1] Orit Bashkin, İsrailli Yahudi bir tarihçidir. Chicago Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan Bashkin, modern Ortadoğu ve özellikle Irak Yahudilerinin tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınır. Tel Aviv ve Princeton üniversitelerinde eğitim görmüştür. Eserlerinde Yahudi-Arap ilişkilerini, kimlik ve göç deneyimlerini tarihsel bağlamda inceler.
[2] Ella Shohat: New York Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar profesörü olan Shohat, Iraklı-Yahudi bir aileden gelmektedir. Avrupa-merkezcilik, Oryantalizm ve sömürgecilik sonrası konular üzerine kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Özellikle İsrail bağlamında Arap Yahudileri (Mizrahim) ve onların bastırılmış kültürel kimlikleri üzerine eleştirel yaklaşımlar geliştirmiştir.
















