Meslekte iken üstlerimden birisi Harp Okulundaki motivasyon ve hedeflerden bahsederken dikkat çekici bir tespitte bulunmuştu. Harp okulunda okuyan her başarılı öğrencinin bir gün Cumhurbaşkanı veya Genelkurmay Başkanı olma ideali taşıdığını söylemişti. Genelkurmay Başkanı olma hayali tabii ki mantıklı ve tutarlı ama Cumhurbaşkanı olma hayali ne alaka diyebilirsiniz. Bunu anlamak için de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlarının kaç tanesinin asker kökenli olduğuna bir bakın derim.
Harp Okulunda Demokrat, Teğmen Rütbesiyle İstihbarat
İşte böyle öğrencilerden birisiydi M. Ali Çelebi… Henüz Harp Okulu dönemlerinde kendisini geleceğin Genelkurmay Başkanı olarak konumlandıran ve bunu dile getirmekten çekinmeyen bir öğrenciydi. Derslerindeki başarısının ve zeki birisi olmasının tek başına bunun için yeterli olmayacağının farkındaydı. Fakat güvendiği ve kendisini destekleyenlerin bu güce sahip olduğunu da iyi biliyordu. Öyle ki bazı fütursuz davranışlarda bulunmaktan dahi çekinmiyordu. Kendisini şahsen tanımasam da Harp Okulundaki sınıf arkadaşlarının anlattığı bilgilere dayanarak bunları rahatlıkla söyleyebilirim. Siyasi görüş belli etmenin oldukça riskli olduğu yerde “Aydınlık” gazetesine abone oluyor ve okuldaki arkadaşlarına da okumalarını tavsiye ediyordu. Üstlere cevap vermekten bile korkulan Harp Okulunda, öğrencilere laptop alınması ile ilgili bir meselede komutanlara karşı gelebiliyor ve muhalif olabiliyordu. Üstelik bunu gelmiş geçmiş en sert ve baskıcı komutanlardan birine karşı yapıyordu. Üst rütbeli askerleri bile ciddiye almayan komutan, ne hikmetse Çelebi’yi kendi makam aracını gönderip yanına çağırıyor ve özel olarak konuşuyordu. O komutan elbette yeni “dava arkadaşı” Hulusi Akar’dan başkası değildi.
Ülkemizde mağdur edebiyatı ve siyaseti her zaman prim yapmıştır. Çünkü insanımız her zaman zayıfın yanında olmayı şiar edinmiştir. Geçmişin değişmez mağdurları olan İmam Hatiplilerin yanına son yıllarda “Mağdur Askerler” eklendi. 28 Şubat döneminde ihraç edilenler, Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılananlar, İzmir Casusluk Davası sanıkları ve “Montrö Bildirisi” mağduru generaller en bilinenleri. Bu davalar sürecinde mağduriyeti dikkat çeken ve güçlü destekçileri olan bazı askerler kendilerine partilerin önemli konumlarında yer buldu. Hem oy getirisi olan hem de tavır belli eden bu hamlelerin en önemlileri: Adnan Tanrıverdi, Engin Alan ve tabii ki Teğmen Çelebi…
Henüz mesleğinin başında pilot adayı genç bir teğmen iken, uzmanlığı olmadığı halde Hizb-ut Tahrir örgütü üyelerini takip etme, angaje olma ve eleman transfer etme görevini yerine getirirken polis takibine yakalanmış, ava giderken avlanmıştı. Mesleğinin hassasiyeti sebebiyle, yapacağı en küçük hatada kariyeri riske girecek birisinin güvendiği yerler olmadan bunları yapması beklenemez. Birlikte hareket ettiği kişiler, ortaya çıkan suçuna rağmen onu önce mağdur olarak hapisten çıkardı sonra da milletvekili yaptı. Yakasına rozeti takan kişi parti başkanı olsa da onu derin kliklerin milletvekili yaptığı biliniyordu.
Papaz Kostümü mü? İmam Cübbesi mi?
Geride bıraktığımız ayların en konuşulan isimlerinden olan Çelebi, geçtiğimiz günlerde AKP’ye katıldığını açıkladı. Birçok kişinin “İhanet” ve “Menfaat” olarak değerlendirdiği bu geçiş için benim aklıma gelen ilk kelime “Sadakat” oldu. Eleştirmek veya ironi yapmak için söylemiyorum. Şimdiye kadar yaşam biçimine yakın bir noktada siyaset yapan Çelebi, büyük bir özveri ve cesaret örneği göstererek, zannediyorum yol arkadaşlarının kendisine verdiği emre sadakat göstererek karşı mahalleye geçti. Aslında böylesi yapıların ideolojisi, inancı veya ahlaki ölçütü olmaz. Sadece bu argümanların kullanılabilir olup olmaması vardır. Bugüne kadar “Asker Çelebi”, “Ulusalcı Çelebi”, “Solcu Çelebi” ve “Demokrat Çelebi” maskelerini gördük. Biraz da “Mücahit Çelebi” profilini görelim, bakalım…
M. Ali Çelebi’nin bu son hamlesi CHP ve Memleket Partisi için hayal kırıklığı olabilir fakat kendisini yetiştiren, destekleyen ve bugünlere getirenlere karşı itaatinin göstergesidir. Amacına giden yolda görüşleri, ideolojisi ve yoldaşları her zaman değişmeye müsaittir. Ne de olsa kılavuzu Doğu Perinçek olan birisinin siyasi görüşü de son derece renkli olacaktır. Çelebi’nin bu hamlesini yeni lideri Erdoğan’ın yıllar önce söylediği ve hayata geçirmekten hiç çekinmediği bir sözü üzerinden de değerlendirebiliriz: “Eğer emir komuta merkezim bana ‘papaz elbisesi giyeceksin’ diyorsa, bu şekilde de gider görevimi yaparım”. Her ne kadar bugüne kadar kamuoyuna yansımış görüşleriyle örtüşmüyor görünse de Ulusalcı Çelebi’yi imam hatip ve cübbe siyaseti yaparken görebiliriz yakında.
Geldiğimiz noktada, siyasi arenada kazanan AKP ve derinler oldu. Mütemadiyen “seçimi kazanmamak” üzere hamleler yapmakta ısrar eden muhalefet ise kontra ataktan bir gol daha yedi. AKP için Çelebi’nin gelişi oy getirmeyecek olsa da itibar ve güç gösterisi açısından önemli. Futbol kulüplerinin birbirlerinden transfer ettikleri futbolcular için kullanılan tabirde olduğu gibi iyi bir “transfer çalımı”. AKP ayrıca bu transferle karşı mahallede bile güçlü olduğunu, muhalefetin göründüğü kadar da güçlü ve hiyerarşik bir yapısı olmadığını göstermiş oldu. Derinler de AKP saflarına Metin Feyzioğlu ile birlikte bir elemanlarını daha dahil etti. Böylece muhtemel çatışma için “içerdeki adam” sayısını artırmış oldular.
Ailesinin ısrarlı uyarılarına rağmen derinlerle ilişkilerini kesmeyen Çelebi bu vakitten sonra değişecek değildir. Bu vesileyle belki de okul yıllarında hayalini kurduğu makama gün geçtikçe yaklaşıyordur. Erdoğan’ın makamını vermeyeceğini elbette biliyoruz ama rakiplerden yaptığı transferlere önemli makamlar verdiğine de geçmişte şahitlik ettik. Görevinin ne olacağını ise zaman gösterecek…