Türkiye’nin Afganistan’la olan askeri ilişkisi uluslararası anlaşmalar bağlamında 21 yıldır devam ediyor. İki ülke halklarının kardeşliği söyleminin başlangıç tarihini ise bir çırpıda kestirmek zor. Devletin 21 yıllık Afganistan politikasının neredeyse tamamı AKP yani Erdoğan iktidarları döneminde belirlendi ve yönetildi. TBMM’den geçen her “Afganistan’a asker gönderme” tezkeresinde, başta iktidar olmak üzere mecliste sandalyesi bulunan neredeyse bütün siyasal partilerin mutabakatı söz konusu. Yani anlayacağınız Türkiye’nin Afganistan politikasında 21 yıldır yekvücut vaziyetteyiz.
Nitekim en son Afganistan’a asker gönderilmesi için verilen iznin süresinin 18 ay uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Ocak ayında TBMM Genel Kurulunda kabul edilmişti. Anılan tezkerede; “Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit olunacak şekilde, TSK unsurlarının NATO’nun Afganistan’da icra etmekte olduğu Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistan’a intikali ile geri intikali kapsamında Türkiye’de bulunması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması,” karara bağlandı. Yani en kısa vadede 2022 Temmuzuna kadar TSK Afganistan’daki varlığını devam ettirecek.
Afganistan’da yaşanan son gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan Afgan göçü, Türkiye’de pusuda bekleyen aşırı milliyetçi ve nefret söylemlerinin gün yüzüne çıkmasına vesile oldu. Ne oldu da Afganlar İran üzerinden ülkemize akın etmeye başladılar ve bu akın karşısında “ne oluyor,” diye sorma gereği bile duymadan gelenlere “defolun” deme cüretini gösteren kalabalık bir kesim sağda solda boy gösterdi.
Hem son günlerin diğer önemli bir gündemi orman yangınları konusunda hem Afgan göçü ve ülke içinde oluşan kutuplaşma ve nefret söylemi konusunda herkes topu taca atıyor. İktidar muhalefeti, gelişmeleri siyasal rant malzemesine dönüştürmekle, muhalefet ise iktidarı, gerekli tedbirleri almamakla suçluyor. Ortada net bir gerçek var ki ne iktidar ne de muhalefet yaşanmakta olan kriz sürecini yönetme ve çözüm önerme/üretme becerisini gösteremiyor.
İktidar Afgan göçüne dair uygulayacağı politikadan bahis açmadığı gibi vatandaşın tepkisel duruşunu frenlemeye dönük bir adım da atmıyor. Sağduyu kelimesini telaffuz eden bir yetkili henüz yok ortalıkta.
Devletin 21 yıllık Afganistan politikası üzerinde mutabık olan siyasetçilerimiz, birden bire kucağımızda buluverdiğimiz göçmen krizi hakkında çözüm üretmekten adeta imtina ediyorlar. Neden? Birilerinin çözüm üretmesini ya da mecliste el kaldıracağı günü bekleyen milletvekilleri ile bu sorunu hangi seviyede halledebileceğiz?
Güvenlik bürokrasisi içerisinde konuya duyarlı bürokratlar ya da memurlar var mı? Açıkçası ben bu konuda iyimser olamıyorum. Duyarlılıktan geçtim, ince hesaplarla başımızı belaya sokmalarından ve ülkeyi yeni maceralara sürüklemelerinden endişe ediyorum. Zira “AFGAN CİHADI” tabiri Türkiye açısından yeni bir kavram değil. 1980’li yıllardan itibaren bölgede meydana gelen gelişmelere nüfuz etmenin bir yöntemi olarak Türkiye’den hareketle Afgan cihadına eklemlenen SELEFİ ve ÜLKÜCÜ profildeki insanımızın “KÜRESEL CİHAT” mücadelesindeki varlıklarından artık pek bahsedilmiyor olsa da, cihatçılık meselesinin bugün geldiği noktayı anlamak isteyenlerin, ta o günlerden itibaren bu konuyu çözümlemeleri gerekmektedir.
Türkiye’de oluşan cihadist akımın başlangıcı ya da gelişimi itibariyle doğaçlama bir seyir izlemediğini, siyaset ve istihbarat çarkı içerisinde döne döne şekillendiğini belirtmekte yarar var. Şimdilik bunun detaylarına girmeyelim. Bir de Türkiye’den Afgan cihadına katılan grupların İran menşeli cihatçı gruplarla çok özel saha ilişkilerinin var olduğundan da yine şimdilik sadece bahsedip geçelim.
Afgan göçmenler meselesi Türkiye açısından yeni değil, yıllardır var olan bir süreç. Fakat gelinen noktada yaşananlar bu işin doğal seyrinin dışına çıktığını göstermekte. Bu noktada sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için şu soruların da cevabının verilmesi gerekmektedir:
- Bu yeni göç dalgasıyla ülkemize gelen Afganlıları meşru hükümet mi, Taliban mı gönderiyor? Yoksa bu göç halkın kendiliğinden oluşturduğu bir refleks mi?
- Afganistan’da halen görev yapmakta olan askerimiz, istihbaratımız ve elçilik misyonlarımız bu göçe dair bu güne kadar Türkiye’ye hangi bilgileri ulaştırdılar? Bu göçten önceden haberdar olunmuş muydu ve ilgili makamlara haber verilmiş miydi? Haber verilmiş idiyse neden tedbir alınmadı?
- Afganistan’ı terk edenlerin nihai hedefi neresi? İran mı, Türkiye mi, Avrupa mı? Neden?
- İran, kendi topraklarında Afgan mültecileri barındırma konusuna nasıl yaklaşıyor? Gelenleri, ilk fırsatta Türkiye’ye mi yönlendiriyor? Neden?
- Ortaya çıkan bu göç krizini yönetmek üzere devletimizin, güvenlik bürokrasimizin, TBMM’de grubu bulunan siyasal partilerimizin çözüm önerileri nelerdir? Bugüne kadar alınan tedbirler nelerdir?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her bireyin bu soruların cevabını öğrenme hakkı vardır!