“Mersin Limanında Neler Oluyor” yazısından sonra meydana gelen olaylar Türkiye’de uyuşturucu, mafya, kolluk ilişkilerine daha dikkatli bir şekilde eğilmeyi zorunlu hale getirdi.
Mersin limanındaki yakalama olaylarında özellikle İçişleri Bakanlığının neden operasyonların içerisinde olmadığını, bu operasyonların devamının gelip gelmeyeceğini, Türkiye’ye gelen bu kadar yüklü miktardaki uyuşturucunun normal olmadığını anlatmaya çalışmıştık.
Yakalanan malın içerisine bir uydu takip sisteminin yerleştirilmiş olması, aslında bu konunun nasıl da basit bir organizasyon olmadığını ortaya koymaktadır. Kriminal açıdan bunca delil ortada iken bu operasyon neticesinde isimleri deşifre edilebilecek faillerin halen ortaya çıkarılmamış olması akıllara organizasyonun dokunulamaz kişilerce planlandığını ve yakalanan bu uyuşturucunun sadece Türkiye kamuoyunda bir algı yaratmaya yönelik olduğu kanaatini meydana getirmektedir.
Uyuşturucu konusundaki bazı olayları incelediğimizde karşımıza hep aynı bildik senaryolar çıkmaktadır. 6 Temmuzda icra edilen ve suç örgütü lideri olmakla suçlanan Sedat Peker’in iddialarıyla yeniden gündeme gelen “Bataklık operasyonunda” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma kapsamında, aralarında uyuşturucu baronu olduğu iddia edilen Nejat Daş ve eski Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek ile bazı polislerin de olduğu 73 kişi hakkında dava açtı.
Bataklık davasında tutuklu eski Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek, “Beni Nejat Daş ile AKP’li Sadık Karayel tanıştırdı” dedi. Yüksek’i yalanlayan Karayel ise görüşmede bir savcı ve emekli valinin de olduğunu söyledi.
Bu olayda, bir uyuşturucu baronunun, organizasyonu güçlendirilmek ve faaliyetlerin sekteye uğramasını engellemek için bir emniyet müdürü ile ilişki kurmayı hedeflediğini ve bu maksadı gerçekleştirmek üzere de bir siyasetçinin nüfuzunu kullandığını görüyoruz.
*****
Benzer bir hikâyeyi Metro turizm sahibi Galip Öztürk’te de görmek mümkün.
Yıllar önce Radikal Gazetesinde yayınlanan İsmail Sağıroğlu’nun haberine göre, 1965’te Samsun Ayvacık’ta doğan Galip Öztürk, 1980’li yıllarda 17–18 yaşındayken İstanbul’a gelerek o zamanlar Topkapı’da bulunan şehir terminalinde çay ocağı ve tuvalet işletmeciliği yapmaya başlar. Kısa sürede zengin olmak isteyen Öztürk, elinde hiç otobüs olmamasına rağmen otogardan bir yazıhane kiralayarak ‘Star Turizm’ isimli bir firma kurar. Firma bünyesinde kendisine ait aracı olmadığından, araç sahiplerinden komisyon alarak ve çaycılığa devam ederek geçimini sağlar.
Ama rivayet odur ki, Öztürk’ün hayatı, 1989’da ünlü uyuşturucu kaçakçısı Hurşit Yavaş’ın kendisine ortak olmasıyla değişir. Yaptıkları anlaşmaya göre; sermayeyi Yavaş sağlayacak, Öztürk işletmeyi üstlenecektir.
Hurşit Yavaş, uyuşturucudan kazandığı söylenen parayla çok sayıda otobüs satın alarak şirketi büyütür. 1994’te İtalya’da yakalanır ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla cezaevine girer. Ve bu süreçte Galip Öztürk, Metro Turizm firmasını kurar.
Galip Öztürk, Metro Turizm’i kurduktan sonra sürekli büyür. 2007’de en yakın adamlarından Yücel Yamaner, 40 kilo uyuşturucuyla yakalanır. Kendisinin tetikçisi olduğu iddia edilen, aynı zamanda amcasının oğlu olan Kudret Okumuş, ‘kanlı’ ve ‘kirli’ servetin kaynağı ile ilgili çeşitli yerlere mektuplar yazar. İşlediği cinayetleri itiraf eder. Bütün bu olaylarda Galip Öztürk’ün ismi geçse de İstanbul Organize Şube polisinin yaptığı ‘Çaycı operasyonuna’ kadar hiçbir zaman yakayı ele vermez. Galip Öztürk, Kuvvet Köseoğlu cinayetini azmettirdiği iddiasıyla önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılır. Mahkeme daha sonra Galip Öztürk’ün duruşmadaki iyi halini göz önünde bulundurarak cezasını müebbet hapse çevirir. 19.04.2013 tarihinde yapılan duruşmada Galip Öztürk tahliyesine kararı verilir. Daha sonrasında müebbet hapis cezası onanan Galip Öztürk, Yargıtay kararını öğrenir öğrenmez Gürcistan’a kaçar.
Öztürk’ün şirketlerinde kurduğu sistem, aslında nasıl büyüdüğünü ve bugüne kadar neden hiç iz bırakmadığını çok iyi açıklıyor. Şirketlerinin yönetim kurullarını hep stratejik insanlardan seçen Öztürk, siyasi alanlarda nüfuzu olan kişileri hep yönetime geçirmiştir. Çalıştığı isimler arasında dönemin etkili siyasilerinin yanı sıra emekli askerler ve polisler de vardır.
*****
Her iki olay özelinde de görüleceği üzere uyuşturucu ticareti ile uğraşan şahısların uyguladıkları ilk taktik kendilerini akredite edecek veya işledikleri suçların gizlenmesini sağlayacak nüfuzlu kişilerle ilişki kurmak ve onların nüfuzlarını kullanmaktır.
Süreç içerisinde bu kişiler kadın, para, mevki veya siyasi güç kullanılmak suretiyle organizasyonun içerisine dâhil edilirler. Başlarda haberleri olmasa dahi devam eden süreçte elde ettikleri kazanımlar bu suç örgütlerinden gelen isteklerin geri çevrilmemesine neden olur.
*****
Hâlen Hollanda’da cinayet, uyuşturucu madde kaçakçılığı ve diğer suçlamalar nedeniyle Vught Hapishanesi’nde ömür boyu hapis cezası ile hükümlü olan Hüseyin Baybaşin, 1997 yılında Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün programında gazeteci Cüneyt Özdemir’le yaptığı röportajda, tutukluyken nasıl askerliğe elverişli değildir raporu aldığını anlatmıştı. Bununla beraber yaptığı işlerin tamamını bazı emniyet müdürleri, mülki amirler ve siyasetçilerle beraber yaptığını da.
Bu gelişmeler bize, uyuşturucu kaçakçılarının siyaset ya da bürokrasi dünyasından çok sağlam bağlantılar oluşturmadan faaliyet yürütmelerinin mümkün olmadığını göstermektedir.
Peki, son günlerde ortaya çıkan yüklü miktarlardaki uyuşturucunun tam da Sedat Peker’in uyuşturucu, siyasetçi ve mafya ilişkilerini gündeme getirip bir takım ifşaatlarda bulunmasından hemen sonra yakalanması, zamanlama açısından sizce de manidar değil mi? Operasyonu yapanlar ve ortaya çıkan sonuçlar açısından bu yakalamalar üzerinde bir kez daha kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum.