2022’ye ağır ekonomik sorunlarla giren Türkiye’yi, dış politikada yoğun bir gündem bekliyor. ABD ile gerilim, AB ile yeni başlangıç ve İsrail ile normalleşme konularında Ankara’yı neler bekliyor? Uzmanlarla konuştuk.
2022 yılına girilirken Türkiye, uluslararası kamuoyunda demokrasisi gerileyen, ekonomisi krize sürüklenen ve dış politikada zikzaklar çizen bir ülke görüntüsü sergiliyor. Birçok uzmana göre, yeni yılda dış politika açısından en kritik konu başlığı, ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceği olacak. Tarihinin en kötü döneminden geçen ilişkiler, ABD Başkanı Joe Biden’ın iş başına gelmesinin ardından, halen düşük bir profilde ilerliyor.
Biden’ın başkan seçilmesinin hemen ardından Washington’a “ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmak istiyoruz” mesajı gönderen Erdoğan, tıpkı Donald Trump ile olduğu gibi yeni başkan ile de ilişkileri “liderler diplomasisi” çerçevesinde yürütmek istemişti. Ancak Biden, Erdoğan’a karşı mesafeli bir tutum takınmayı tercih etti.
Ocak ayında başkanlık görevini üstlenen Biden, Erdoğan ile ilk telefon görüşmesini ancak üç ay sonra, “Ermeni soykırımını tanıyacağını” bildirmek üzere gerçekleştirdi. Dış politika önceliklerinden birini, demokratik ülkelerin ittifakı olarak belirleyen Biden, Aralık ayı başında düzenlediği Demokrasi Zirvesi’ne de Erdoğan’ı davet etmedi.
Biden yönetimi Erdoğan’a neden mesafeli ?
Türk-Amerikan ilişkilerini en yakından izleyen uzmanlardan Soner Çağaptay, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin artık bir demokrasi olarak görülmediği, bu nedenle Biden’ın Erdoğan’ı zirveye davet etmemiş olmasının şaşırtıcı olmadığı görüşünde. Bununla birlikte Türkiye için yapılan “diktatörlük” nitelendirmesine katılmadığının altını çizen Çağaptay, Erdoğan’ın mevcut yönetim biçimi için, “bir otokratın idaresi altındaki demokrasi” tanımını yaptı.
Washington Enstitüsü’nün Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü olan Çağaptay, Beyaz Saray’daki pek çok yetkilinin Erdoğan’ı, Barack Obama’nın başkanlığı döneminde yakından tanıma fırsatı bulduklarına işaret ederek, Biden’ın mesafeli tutumuna ilişkin şu tespitini aktardı:
“Türkiye ile geçmiş dönemlerdeki angajmanlar genelde iyi sonuçlanmadığı, krizlere yol açtığı için, şimdi ne kadar az angajman, o kadar iyi değerlendirmesi yapılıyor. Ne kadar az angajman içinde olursak, o kadar az dram çıkar düşüncesi var. Biden ve yönetiminin, ilişkilerde zorunlu olan kısımlar haricinde Erdoğan ile temastan kaçındığını, muhatap olmak istemediklerini düşünüyorum.”
ABD-Türkiye ilişkilerinde kritik başlıklar
ABD ile Türkiye arasında derin güven bunalımına yol açan konulara, kısa vadede çözüm bulunması pek mümkün görünmüyor.
Ankara, ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerine, YPG ile devam eden ilişkisine kuşkuyla bakmaya devam ediyor. Washington yönetimi ise Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sistemine muhalefetini sürdürüyor, yaptırımlardan geri adım atmıyor. 2022 yılında sonuçlanması beklenen Halkbank davası, ilişkilerde derin krize yol açabilecek bir başka gelişme olarak görülüyor.
Soner Çağaptay’a göre ise önümüzdeki aylarda Türk-Amerikan ilişkilerindeki en büyük sınama Ukrayna konusunda yaşanabilir.
Rusya ile Ukrayna arasında gerilim tırmanırken, Biden yönetiminin müttefiklerinden güçlü destek talep ettiğine işaret eden Çağaptay, Türkiye’nin bu konuda sergileyeceği tutumun Beyaz Saray’da Türkiye’ye yönelik algıyı olumlu yönde değiştirebileceğine işaret etti.
Ancak gelişmelerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile yakın diyaloğunu da etkileyebileceğine dikkat çeken Çağaptay, “Rusya’nın elinde Türkiye’ye karşı kullanabileceği o kadar çok manivela var ki, ticaret, turizm yaptırımları gibi. Ayrıca Rusya, askeri konularda, Suriye başta olmak üzere, Erdoğan için sıkıntılar yaratabilir”” görüşünü dile getirdi.
F-16 düğümü çözülür mü?
Yeni yılda dikkatlerin çevrileceği bir diğer konu, Türkiye’nin F-35 krizinin çözümü için yaptığı teklif, yeni F-16 savaş uçaklarının satın alınması ve mevcut olanların modernizasyonu konusundaki gelişmeler olacak.
Biden yönetiminin, NATO sorumlulukları çerçevesinde F-16’ların satışına yeşil ışık yakabileceği belirtilirken, ABD Kongresi’nde Türkiye’ye yönelik ciddi bir tepki olduğu, bu nedenle satışın kongreden geçmesinin çok zor olduğu dile getiriliyor.
Soner Çağaptay ise hem Biden’ın, hem de ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in senato kökenli olduklarını hatırlatarak, Türkiye ile yeni bir kriz yaşanmaması durumunda, bu iki ismin Kongre’deki etkilerini kullanarak, bu satışların gerçekleşmesini sağlamak için devreye girebileceklerini söyledi.
AB ile ilişkiler tamir edilebilecek mi?
Erdoğan’ı yeni yılda bekleyen zorlu gündem başlıklarından birini de AB ile ilişkilerin tamir edilmesi, ekonomik ve ticari ilişkilerin canlandırılması oluşturuyor.
Önceki yıllarda yaşanan gerginlikler sonucunda üyelik müzakereleri dondurulan, Doğu Akdeniz’deki gerilimler sonucunda AB yaptırımları uygulanan bir ülke konumuna gelen Türkiye, birçok Avrupa hükümetinin silah ihracatına sınırlamalar getirdiği devletler arasında yer alıyor.
Son dönemde ekonomide yaşanan büyük sıkıntıların ardından Avrupa ile ilişkilerde yumuşama gösteren Erdoğan, Avrupa ülkelerinden daha fazla yatırım çekmeyi, ticareti geliştirmeyi, AB ile Gümrük Birliği’ni güncelleştirmeyi ve Mülteci Mutabakatı’nı yenilemeyi amaçlıyor.
Tüm bu konularda dikkatlerin çevrildiği ülke ise 1 Ocak itibariyle, altı aylık bir dönem için AB dönem başkanlığını üstlenecek olan Fransa.
DW Türkçe’ye konuşan AB’nin Türkiye Temsilcisi olarak da görev yapmış emekli Fransız diplomat Marc Pierini, AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamasının, Erdoğan’ın atacağı adımlara bağlı olduğu görüşünde.
Fransa’nın AB dönem başkanlığında Türkiye konusunda yeni bir insiyatif başlatılmasını olası görmediğini söyleyen Pierini, AB’nin zaten ilişkileri ve işbirliğini geliştirme şartlarını Ankara’ya ilettiğini belirterek, topun artık Türkiye sahasında olduğundu vurguladı.
Avrupa’nın Türkiye’den beklentileri
Türkiye’nin dış politikada gerilimden kaçınması, pozitif adımlar atması durumunda, Gümrük Birliği modernizasyonu, üst düzey siyasi temaslar, sivil toplum diyaloğu, seyahatlerin kolaylaştırılması alanlarında adımlar atmayı vaat eden AB, Doğu Akdeniz’de gerilimin tırmandırılması, uluslararası hukuku ihlal eden tek yanlı adımların atılması durumunda ise yeni yaptırımlar için düğmeye basacaklarını iletmişti.
2021 yılı başından itibaren Almanya’nın da girişimleri sonucunda gerilimlerin düşürülmesinin ardından Türkiye ile AB arasında üst düzey diyalog yeniden canlandı, karşılıklı ziyaretler ivme kazandı. Ancak Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gibi beklentiler henüz karşılık bulmadı.
Ankara’nın beklentileri yanıt bulur mu?
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın uluslararası ilişkiler uzmanlarından olan Marc Pierini, AB ile Türkiye arasında, hukukun üstünlüğü konusunda görüş ayrılıklarının sürdüğünü dile getirirken, AB ülkeleri arasında, Türkiye ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonu hakkında da kimi çekinceler bulunduğunu aktardı.
“Gümrük Birliğinin güncellenmesi, mevcut Gümrük Birliği’nin güncel koşullara uyarlanması, tabii ki her iki tarafın da çıkarına olur” diyen Pierini, ancak Türkiye’de adil rekabet koşulları sağlanmadığı, özellikle mevzuat ve hukuki konularda uygun düzenlemeler olmadığı sürece, Avrupalıların bu konuda adım atmalarını mümkün görmediğini söyledi.
Pierini, AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi beklentisi konusunda ise daha olumlu konuştu.
4 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’ye mali destek verilmesini öngören mutabakatın güncellenmesi konusunda yakın zaman içinde ilerleme beklediğini söyleyen Pierini, “Ancak bu, Türkiye’nin kimi beklentilerini karşılamayacak. Örneğin, olası siyasi sonuçları nedeniyle, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki konutların (briket evlerin) finansmanı beklentisine yanıt vermeyecek” dedi.
Ortadoğu’da yeni arayışlar
2021 yılına Türkiye’nin, keskin U dönüşler yaparak, Mısır, BAE ve İsrail gibi ülkelerle ilişkileri normalleştirme çabaları da damgasını vurdu.
Yeni yılda Türkiye’nin özellikle İsrail ile ilişkilerde atması muhtemel adımlar merak ediliyor.
İsrail ile “kademeli” yakınlaşma öngördüklerini, zamanı geldiğinide büyükelçi atayacaklarını duyuran Erdoğan’ın, Kasım ayında casusluk iddiasıyla İstanbul’da gözaltına alınan İsrailli çiftin serbest bırakılmasından sonra İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzon ile yaptığı telefon görüşmesinde, “Türkiye-İsrail ilişkilerinin Ortadoğu’nun güvenlik ve istikrarı bakımından önem taşıdığını” vurgulaması dikkat çekti.
Ankara samimi mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail konusunda değişen söylemini ve 2022 yılına ilişkin öngörülerini DW Türkçe’ye değerlendiren İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli uzmanı Gallia Lindenstrauss, ihtiyatlı konuştu.
Lindenstrauss, AKP Hükümeti’nin 2020 yılındaki iddialı dış politikasına kıyasla 2021’de daha ölçülü, kontrollü bir aktör olarak hareket ettiğine, diğer bölgesel aktörlerle ilişkilerini iyileştirmeye çalıştığına işaret etmekle birlikte, “Ankara’nın bir tür ‘sempati kazanma’ girişimi oldu ama bunu her zaman çok da gönüllü yapmadığı da görüldü” dedi.
Türkiye’nin normalleşme açılımında ne kadar samimi olduğu konusunda İsrail’in tereddütleri bulunduğunu aktaran Lindenstrauss, İsrail hükümetinin Ankara’dan beklentilerini şöyle sıraladı:
“İsrail, Hamas’ın Türkiye’deki unsurları tarafından yönlendirilen ve yürütülen lojistik-askeri faaliyetlerin durdurulması konusunda somut eylemler görmek istiyor. Ayrıca Türk yetkililerinin İsrail-Filistin ihtilafı ile ilgili olarak İsrail’e yönelik açıklamalarında daha dengeli bir üslup benimsemesi, tonunu yumuşatması bekleniyor. Son olarak da Türkiye’nin Batı Şeria’da ve İsrail’deki Arap azınlığa dönük faaliyetlerinde daha şeffaf olması isteniyor.”
İlişkilerdeki normalleşme hamleleriyle bölgede Türkiye’nin artan izolasyonunu kırmaya çalışan Erdoğan’ın, bu beklentilere ne ölçüde karşılık vereceğini önümüzdeki günler gösterecek.
Ancak birçok uluslararası gözlemciye göre yeni bir yıla ekonomik kriz ve azalan seçmen desteği ile giren Erdoğan’ın iç politikada seçmenlerini konsolide etmek için dış politikada gerilimi tırmandırması ihtimal dışı değil.
Yeni bir gerilim süreci başlar mı?
Uluslararası ilişkiler uzmanı Lindenstrauss, bu endişesini dile getirirken, “Ankara’nın faizleri artırmayı reddetmesi nedeniyle çok kötü durumdaki ekonomiyi düzeltme ihtimali görünmüyor. Bu nedenle, Ankara’nın maceraperest ve agresif bir dış politika ile halkın dikkatini dağıtma teşebbüsünde bulunması ihtimali gözardı edilemez” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ekonomistlerin tüm uyarılarına rağmen düşük faiz politikasında ısrar etmesi, ülkede ekonomik kriz yaşanabileceği endişelerini artırırken, uluslararası piyasalarda ve kamuoyunda Türkiye ile ilgili “öngörülemeyen” ülke algısı daha da güçleniyor.
Kaynak: Deutsche Welle Türkçe