3 Ekim 1993’te Muş’un Korkut ilçesi Vartinis (Altınova) Köyü’nün yakılması ve Öğüt ailesinin 7’si çocuk 9 ferdinin yanarak ölmesi hakkında açılan ve Yargıtay’dan dönen davanın Kırıkkale’de görülen duruşmasında o dönem Jandarma Yüzbaşı olan sanık Bülent Karaoğlu hakkında tutuklama kararı verildi.
BBC Türkçe’ye konuşan davanın avukatı Muş Baro Başkanı Kadir Karaçelik, “Gecikmiş de olsa, böyle bir kararın verilmesini adalet arayışı açısından sevindirici buluyoruz” dedi.
Kamuoyunda “Vartinis Katliamı” olarak da bilinen olayı gerçekleştirdikleri iddiasıyla Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üsteğmen Hanifi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Jandarma Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan her bir maktule karşı dokuz kez “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçlamasıyla yargılanıyor.
O gün amcasının evinde kalan ve olaydan şans eseri kurtulan ailenin büyük kızı Aysel Öğüt’ün 2003 yılındaki şikayeti üzerine başlayan soruşturma sonrası 2013 yılında dava açıldı.
Güvenlik sebebiyle Kırıkkale’de görülen davanın 10 Haziran 2015’te yapılan duruşmasında, savcı esas hakkındaki mütalaasında, ihmal sebebiyle ölüme sebebiyet vermek suçundan her 9 ölüm için 25’er yıl olmak üzere, toplamda tüm sanıklara 180 yıldan 225 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi.
1 Mart 2016’daki duruşmada tüm sanıklar beraat etti.
Aysel Öğüt’ün avukatları karara itiraz etti, dosya Yargıtay’a taşındı.
26 Ocak 2021 tarihinde Yargıtay 1. Daire, temyiz edilen dava dosyasını inceledikten sonra sanıklar Turhan Nurdoğan, Hanifi Akyıldız, Şerafettin Uz hakkındaki beraat kararını onadı.
Bu karar üzerine Öğüt’ün vekilleri Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı.
Yargıtay, sanık Bülent Karaoğlu hakkındaki beraat kararını, tanık ve mağdurların ortak anlatımıyla olay günü “Bu gece gelip köyü yakacağız” dediği ve operasyonda üst rütbeli olarak sorumlu olduğu için yaşanan olayın emir ve talimatları doğrultusunda meydana geldiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle bozdu.
Yargıtay’dan dönen davanın ilk duruşmasında mahkeme sanık hakkında tutuklama kararı verdi.
Avukat Karaçelik, 4 Kasım’da görülecek bir sonraki duruşmada karar çıkacağını, sanığın ceza alması yönünde karar çıkmasını beklediklerini söyledi:
“Mahkeme, Yargıtay bozma ilamına uydu, bu kararı olumlu bir gelişme olarak görüyoruz, 28 yılda bu olayla ilgili tek bir kişinin bir gün bile gözaltına alınmadığını mahkemede bu karar bizi sevindirdi.”
Bülent Karaoğlu duruşmada ceza alırsa, 1990’larda yakılan köylerle ilgili ilk defa davalarda bir yetkiliye ceza verilmiş olacak.
Aysel Öğüt şikayet dilekçesinde neler anlattı?
Yaşanan olayların ardından uzun yıllar Muş Devlet Hastanesi ve Ankara Hacettepe Hastanesinin Psikiyatri Bölümü’nde tedavi gören ve ailesinin yakıldığını anladığı andan itibaren ruhsal çöküntü yaşadığını anlatan Aysel, uzun süre kimseyle konuşmadığını, çevresinin “Olayı unut” telkinlerine rağmen kendi iradesiyle şikayetçi olduğunu söyledi ve sorumlu tüm askerlerin cezalandırılmasını talebiyle 2003 yılında şikayetçi oldu.
15 Nisan 2004 tarihinde Korkut Cumhuriyet Savcılığı’na ifade veren Aysel Öğüt, olay tarihinde 17 yaşında evli bir çocuk annesi olduğunu, olay tarihinde ailesini ziyaret etmek üzere köye geldiğini, baba evinin kalabalık olması nedeniyle onlara rahatsızlık vermemek için amcasının evinde yatıya gittiğini anlattı. O gün akşam köye gelen askerlerin köyü yakacaklarını söylediklerini ve havaya ateş ederek köyden ayrıldıklarını belirtti.
Aysel Öğüt, köye operasyon yapılacağı endişesi nedeniyle bazı köy sakinlerinin köyden ayrıldıklarını ama babasının gitmediğini söyledi.
“Babamın yasa dışı işlerle ilişkisi yoktu, o yüzden köyden gitmek istemedi” diyen Öğüt, amcasının evindeyken gece uykudan silah sesleriyle uyandıklarını belirtti.
Silah seslerinden dolayı yaklaşık yarım saat dışarıya çıkamadıklarını aktaran Aysel, kapıya çıktıklarında evin çevresinde çok sayıda asker gördüğünü, babasının evinin yanında bir panzerin durduğunu, kapıya çıktıklarını gören askerlerin, onları zorla eve soktuklarını bu durumun üç defa tekrarlandığını anlattı:
“Pencereden babamın evinin ışıklarının yandığını gördüm ve bir anda evi ateş sardı. Yine dışarı çıktık feryat figan içinde yalvardık ama askerler bizi bırakmadılar.
“Babamın evinin etrafını sarmışlardı. Ben yalvardım babam orada kardeşlerim orada ama dinleyen olmadı.
“Amcamın oğlu Remzi dışarı çıktı bağırdı. Askerler Remzi’yi dövdüler, hem de çok dövdüler.
“Biz Remzi’yi eve getirdik, bayılmıştı. Evde onunla ilgilendik, kan içindeydi.
“Biz evin çocuklarla birlikte yakıldığını düşünmedik. Zannettik ki içinde olanları çıkartıp öyle yakmışlar.
“Çünkü hiçbir şekilde dışarı çıkmamıza, yanaşmamıza izin vermiyorlardı. Dışarısı kıyamet gibiydi. Sabah saat sekize kadar evden çıkamadık.”
Aysel, hava aydınlandığında dışarıya çıktıklarında, babasının yanan evinin tamamen çöktüğünü, askerlerin evin etrafından uzaklaşmaya başladığını, panzerin beklemeye devam ettiğini gördüğünü ifade etti.
O, babası ve kardeşlerini ararken, köyden yaşlı bir kadının “Nasır ile çocukları içeride yanmışlar” diye bağırarak onlara doğru koştuğunu ve o sırada bayıldığını belirtti:
”Köyün erkeklerini bir meydanda toplamışlar ben üzüntüden kendimi kaybetmişim, evin içindeki cenazeleri görmedim.
“Bu olayda benim babam, babamın yeni eşi ve yedi kardeşim yanarak ölmüşlerdir.
“Olaya sebep olanlardan şikayetçiyim. Ben şahsen babamın evinin kaza sonucu değil, kasten yakıldığını düşünüyorum.
“Evden çıktığım hiçbir aşamada etrafta terörist görmedim, etrafta sadece asker gördüm.
“Babamın evinin pencerelerinde hem dikine hem de enine çubukları bulunan yani kafes şeklinde demir parmaklık vardı, çıkış kapısında ise tütün yığını yanmakta olduğu için evden çıkıp canlarını kurtaramamışlar…”
İddianamede adı geçen bazı tanıkların anlatımı, Aysel’in anlatımıyla örtüşüyor.
Tanıkların çoğu, köyde gün herhangi bir çatışma yaşanmadığını, “teröristlerden geriye ele geçen malzeme” görmediklerini anlattı.
Nasır Öğüt’ün evinin askerler tarafından sarıldığını aktaran tanıklar, yangını söndürmek istediklerinde askerlerini buna engel olduğunu savundu.
Tanıklardan Remzi Öğüt ise şahit olduğu manzarayı “Nasır Öğüt’ün penceresinin demir parmaklıkları üzerinde iki tane çocuğun kömürleşmiş cesedini gördük” sözleriyle aktardı.
Muş Valiliği ne demişti?
Şüpheliler hakkında ilk soruşturma izni 2006 yılında verildi.
Muş Valiliği soruşturma izninde, olaydan bir gün önce 2 Ekim 1993 tarihinde Hasköy İlçe Jandarma Komutanlığı’nca yapılan operasyonlar sırasında Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Mustafa Uçar’ın PKK’lılarca öldürüldüğünü, bir örgüt üyesinin silahı ile birlikte ölü ele geçirildiği, bu olayın akabinde örgüt mensuplarının Korkut Altınova kasabasına geldiklerinin ihbarı üzerine bölgeye 2 komando bölüğü, 1 Özel harekat birliği, 2 BTR zırhlı aracı, 1 panzer ve 1 shortland zırhlı aracı ile olay mahalline ekiplerin sevk edildiğini belirtti.
Gece 02:00 sıralarında Altınova Beldesi girişinde güvenlik kuvvetlerinin “teröristlerin yoğun ateşiyle” karşılaştıklarını belirten valilik, çıkan çatışmada zırhlı araçların hareket kabiliyetini engellemek amacı ile kasabada bulunan evin bahçelerinde bulunan ot ve saman yığınlarının “teröristlerce ateşe verildiğini”, belediyeye ait 1 traktör, 1 minibüs, 1 otomobilin ve bazı evlerin çıkan yangınlardan dolayı hasara uğradığını kaydetti.
Örgüt mensuplarının gece 04:00 sularında Altınova kasabasının kuzeyinde bulunan dere istikametinden çekilerek kaçtıklarını ve olay mahallinde roket, kalaşnikof, el bombası, 270 adet boş kovan bıraktıklarını belirten valilik, köyde yardım ve yataklık yaptıkları şüphesiyle sekiz kişinin sorgulanmak üzere gözaltına alındığını ekledi.
Valilik soruşturma izin belgesine göre, 3 Ekim tarihli Cumhuriyet Başsavcılığı ölü muayene zaptında, meydana gelen olaylarda Nasır, Eşref, Sevim, Sevda, Mehmet Şakir, Mehmet Şirin, Cihan, Aycan ve Çınar Öğüt’ün yanarak öldüğü ve cesetlerin kömürleşmesi nedeniyle kimlik tespitinin yapılamadığını, evin tamamen yandığı ve yangının çıkış sebebinin tespit edilemediği kaydedildi.
Hayatlarını kaybettiklerinde Sevim 13, Sevda 12, Mehmet Şakir 11, Mehmet Şirin 8, Aycan 5, Cinar ise 3 yaşındaydı.
Sanıklar suçlamaları kabul etmedi
Şüpheli Hanifi Akyıldız, askerlerin köyde herhangi bir yangına sebebiyet verdiği iddiasını kabul etmediğini, suçlamaları reddettiğini, o döneme ait tutanakların incelenmesini talep ettiğini, bu olayın askerin yaptığına dair hiçbir iddiayı kabul etmediğini söyledi.
Turhan Nurdoğan ise “teröristlerle çatışmaya girdiklerini, vatandaşlara kötü muamele etmediklerini” söyleyerek suçlamaları kabul etmedi.
O tarihte Özel Harekat Şube Vekili olan Şerafettin Uz ise ifadesinde askeri birliklerin bu köyün “teröristlere yardım ve yataklık yapan, dağa militan veren tehlikeli bir köy olduğunu” bu yüzden dikkat etmelerini istediklerini belirtti.
“Köydeki yangın, çatışmaya giren teröristler tarafından güvenlik güçlerinin köye girmesini engellemek ve aleyhte propaganda yapmak maksadıyla çıkarılmış olabilir” diyen Uz suçlamaları kabul etmedi.
Hasköy ilçesi Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yapan şüpheli Bülent Karaoğlu ise olaydan bir gün önce Astsubay Mustafa Uçar’ın vurulması ve bir askerin yaralanması üzerine yaralıyı hastaneye götürdüğünü, köydeki olaylara ve fiillere katılmadığını söylemişti.
Bülent Karaoğlu, olay yerindeki tutanakta imzası olan görevlileri de tanımadığını belirtmişti.
Kaynak: BBC Türkçe