İnsanlığın varoluşundan beri, yalan ve gerçek arasındaki ince çizgi sürekli insanların zihnini meşgul etmiştir. Toplumsal ilişkilerden politik arenaya kadar, yalanın izlerini sürmek, gerçeği aydınlatmak ve aldanmamak çağlar boyunca ilgi çekici bir konu olmuştur. Antik Yunan’dan Antik Çin’e kadar insanoğlu yalanı tespit edebilmek için farklı yöntemler denemiştir. Bazıları, vücut dilini ve yüz ifadelerini inceleyerek karşısındaki kişilerin doğru veya yanlış söyledikleri konusunda çıkarımlarda bulunurken, özellikle retorik alanında uzmanlaşmış kişiler de bir kişinin sözleri üzerindeki mantık çerçevesini analiz ederek muhtemel çelişkileri ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Yalan tespiti konusunda tanrılardan yardım talebinde bulunanlar bile olmuştur.
Yalanın İzinde: Gerçeği Ararken
Bu kısa girişten sonra sizleri ilk yanıltma veya kandırma olayına götüreceğim ve birçok kandırma olayında bu yanıltma tarzının izlerini bulacaksınız. İnsanlar, genellikle kendilerini veya çıkarlarını korumak, iş dünyasında itibar kazanmak, karşı tarafı manipüle etmek, bir ailenin dağılmasını önlemek, hastanın moralini yüksek tutmak, istihbari faaliyetlerde bulunmak, cezaevine girmekten kurtulmak hatta iktidar olmak gibi pek çok sebep için yalan söyleyebilir.
Yalanın sözlük anlamına baktığımızda “aldatmak veya yanıltmak maksadıyla doğru olmayan ifadelerdir” tanımı karşımıza çıkar. Belki de bu yüzden yalandan bahsedildiğinde genellikle doğrunun veya gerçeğin zıddını anlarız. Oysaki aldatmak, kandırmak veya yanıltmak “aka kara demeye” indirgenecek kadar basit değildir.
Bu açıdan bakıldığında, insanlar sadece doğruların zıddı olan sözlerle değil kıyafetleriyle, davranışlarıyla belki bakışlarıyla bile aldatabilir. Mesela hedef ülkenin silahlı kuvvetlerinde görevli bir personelin yanına sızmak isteyen karşı ülke ajanı bir kadın, askeri personele aşıkmış gibi bakabilir, davranabilir. Bu şekilde onu yanıltmış veya gözleriyle bile yalan söylemiş sayılır. Veya tezgahın önüne taze ve güzel görünen meyveleri yerleştiren ama müşteriye vereceği tarafa daha kalitesiz meyveleri koyan bir manav, hiçbir söz söylemeden müşteriyi kandırmış olur. Çünkü müşterinin gördüğü meyve ile eline geçen meyve aynı olmayacaktır. Dolayısıyla bazıları aslında öyle olmadıkları halde, Atatürk rozeti takarak kendilerini Atatürkçü, hilal bıyık bırakarak milliyetçi veya cübbe giyip sarık takarak da tarikata bağlı gibi gösterebilirler ve bu gruplar referansı ile çıkar sağlayabilirler.
Ya Doğrularla Kandırılıyorsanız?
Yanıltma, kandırma, manipüle etme gibi kavramları göz önünde bulundurduğumuzda yalan ve gerçek, doğru ve yanlış zaman zaman iç içe girebilir. Pirinçten koyu renkli taşları ayıklamak kolaydır ama pirinç renginde ve şeklinde olan taşları bulabilmek için ekstra dikkat etmemiz gerekir.
Aslında şunu demek istiyorum, sadece yalan söyleyerek değil, karşınızdaki size doğruları söyleyerek de sizi kandırabilir.
Cep telefonu satış temsilcisi olarak çalıştığım dönemde iphone 5s almak isteyen bir müşteri gelmişti. Ben şu an elimizde olmadığını, başka model düşünüp düşünmediğini sordum. Hemen ardından zaman zaman teftişe gelen bölge satış müdürü araya girdi ve android bir telefon göstererek “Size bunu öneririm. Hem bunun kamera, hafıza ve batarya özellikleri iphone 5s’ten daha iyi. İphone un arkasında ısırık elması var. Elma tam bile değil.” gibi ifadeler kullandı. Bakıldığında her söylediği doğru ama neticede müşteriyi yanıltmış oldu. Çünkü söz konusu android telefonun kamera mega pikseli veya batarya mili amperi sayısal olarak iphone 5sinkilerden yüksek olsa da netice itibarıyla daha kaliteli değildi.
Mesela bir ülke düşününki, iktidar partisi kendi belediyesindeki otobüs fiyatlarına yapılan zammı “fiyat güncellemesi” olarak, diğer belediyelerdeki artışları ise “büyük zam” olarak ifade ediyor veya durumun bu şekilde haberleştirilmesini sağlıyor ve neticede doğru bir şeyler söyleyerek halkı manipüle etmiş ve algılarını yönlendirmiş oluyor.
Mesela erkek arkadaşının yanında olan bir kızı annesi arayarak “Yine o çocukla mı berabersin?” diye soruyor. Bunun üzerine kız “Hee, evet onunla beraberim. Anne benim tek işim onunla buluşmak değil, kendime göre bir hayatım var.” diye cevap veriyor. Aslında erkek arkadaşı ile beraber olduğunu söylüyor ama bu doğruyu öyle bir ses tonu ve üslupla söylüyor ki, annesinde aslında onunla olmadığı izlenimi oluşuyor.
İlk Aldatma
Yalanın veya kandırmanın varlığı insanlık tarihinden eskidir desek, herhalde yalan söylemiş olmayız. Çünkü dini kaynaklara göre ilk kandırma eylemini gerçekleştiren şeytandır. Bu ilk yalan ya da kandırma eylemi de ilk insan yeryüzüne gönderilmeden önce gerçekleşmiştir. Peki, şeytan ne demişti? “Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesinin sebebi, ikinizin birer melek veya birer ebedi varlık olmamanız içindir.” (Edip Yüksel Meali, Araf Suresi 20. Ayet).
Bu ilk aldatma birinin motivasyonunu ve bilinçaltını anlamamızda bize çok önemli bir misal sunmaktadır. Şeytan, söylemini belli doğrular üzerine bina ediyor. Mesela “Bu ağaca yaklaşırsan veya bu meyveden yersen çok zengin olursun, çok güçlü olursun, kral olursun veya hayvanların ve bitkilerin iletişimini anlayabilirsin” gibi şeyler söylemiyor. Şeytan, söylemini “melek olma veya ebedi bir varlık olma” kavramları üzerine inşa ediyor. Çünkü birçok inanca göre cennette ebedi bir hayat var. Hz. Adem’in ve Hz. Havva’nın anavatanı cennet olduğuna göre, demek ki eğer o ağaç orada bir imtihan unsuru olarak bulunmasaydı onlar da orada ebedi kalacaklardı.
Alanım olmadığı için bu konuya çok fazla girmek istemiyorum ama şeytan burada bir doğruyla veya doğruyla alakası olan bir kavramla kandırma fiilini gerçekleştiriyor. Neticede Allah’ın ilminde insanoğlunun yeryüzüne gelip imtihana tabi tutulması vardı. Dolayısıyla bizim idrakimize yansıyan şekliyle cennette yaratılan iki varlığın yeryüzüne gönderilmesi için bir imtihan unsuruna ihtiyaç vardı. Şeytan da söz konusu imtihan unsuru olan ağacın hikmetini belki anlayarak yanıltma eylemini doğruluk payı olan bu tez üzerine kurmuş gibi görünüyor.
Günümüzde Yalan Analizine veya Yanıltma Tespitine Bakış
Yalan tespit yöntemleri zaman içinde gelişmiş ve değişmiştir. Ancak, bu alandaki gelişmelerin sürekli ve evrimsel olduğunu belirtmek önemlidir.
Gözleme dayalı ilkel yöntemlerden günümüze doğru geldiğimizde, yalan tespiti için konuşma tonu, ritmi ve frekansı gibi ses özellikleri ile beyin görüntüleme teknikleri aracılığıyla kişinin beyin aktivitesini inceleyen uzmanlar doğruluk ve yanıltma konularında fikir sahibi olabiliyorlar.
“Lie to me (bana yalan söyle)” dizisinde dikkat çeken benzer yalan tespiti sahnelerinden birinde uzman kişi şüphelinin hangi kelimeyi duyduğunda veya hangi kelimeyi söylediğinde yüzünde hangi mikro ifadelerin oluştuğunu takip ederek gerçeği ortaya çıkarıyor.
Bir başka sahnede uzman, şüpheliyle tokalaşıp ona buldukları çok önemli bir delille ilgili bir bilgi veriyor ve tekrar elini sıkıp oradan ayrılıyor. Uzaklaştıklarında ise meslektaşına katilin az önce yanında oldukları kişi olduğunu, çünkü ilk tokalaşmada sıcak olan elinin aradan 2-3 dakika dahi geçmemesine rağmen ikinci sıkışta (yeni delili söyledikten sonra) soğuk olduğunu ifade ediyor.
Bir başka sahnede ise FBI ajanı şüphelinin eşini, öldürülen kızları üzerinden tahrik ediyor ve kadın, kızını öldüren kocasını vuruyor ve gerçek ortaya çıkmış oluyor. İzlerken veya okurken bunlar kulağa çok fantastik gelebilir. Lakin patronumuza, arkadaşımıza, çocuğumuza, satış temsilcisine, şüpheliye, sanığa veya muhatabımız her kimse, bunların kaç tanesini kullanabiliriz?
Yalan söyleyen insan yüzüğüyle oynarmış. Doğruluk payı vardır belki ama ya yüzüğü yoksa? Veya yüzüğü masanın altındaysa? Eldiveni varsa? Öğrenciden öğretmene, aşçıdan işçiye, jandarma personelinden savcıya kadar herkesin aslında daha kullanılabilir bir yönteme ihtiyacı var.
Eski FBI ajanı ve Davranış Analizi Profesörü John R. Schafer herkesin kullanabileceği bu yönteme Psikolojik Öykü (veya söylem) Analizi adını veriyor. Bu yöntemi uygulamak için herhangi bir teknolojik alete veya konuyla ilgili bilgi birikimine ihtiyacınız yok. İhtiyacınız olan tek şey karşınızdakinin seçtiği kelimelere odaklanmak.
Bu yazı dizisinde, sadece yalan veya doğruluk analizi değil aynı zamanda söylemlerin bilinçaltında yatan psikolojik sebeplerini de inceleyip, bize söylenen sözlerin arka planını ve söylenme motivasyonunu keşfetmeye çalışacağız.