Süleyman Soylu, Erdoğan sonrası dönem için hazırlık yapan siyaset figürleri arasında en kurnaz olanı. Kayıtsız şartsız Erdoğanist söylemlerden vazgeçeli de çok oldu. Bununla birlikte Erdoğan’a muhalefet de etmiyor. Mevcut AKP tabanının alttan alttan desteğini şahsında toplamak üzere, kendini Erdoğan’ın hatırasını saygıyla yâd edecek bir konuma hazırladığı da gözden kaçmıyor.
Sadece Erdoğan sonrası dönem için değil, Bahçeli sonrası dönem için de Soylu’nun yıldızı parlak. Ziya Gökalp’lerden bugüne uzanan milliyetçilik ideolojisi, idealist milli/ulusçu söylemden, serseri/sapkın sokak ülkücülüğü noktasına kadar evrildi. Ülkücülüğün vardığı son noktayı artık MHP ve Bahçeli değil, “vandal” Soylu fanatizmi temsil ediyor. Bu noktada milliyetçi/ülkücü söylemin toplumsal dönüşümü açısından Bahçeli sonrası için de en uygun figürün yine Soylu olduğunu söyleyebiliriz.
Velhasıl iki eğilimi (AKP-MHP) bir potada (Soylu) birleştirme gücüne ve yeteneğine, Soylu’dan başka sahip olacak bir siyaset figürü yok ortalıkta. En azından ben göremiyorum.
Peker ve ona destek verenler, bu realiteyi görmüş olmalılar ki, Erdoğan sonrası dönemin inşa edilmesi sürecinde ısrarla “süslü sülü”ye salvo çekiyorlar. Çekiyorlar, fakat taktikleri yanlış. Masayı devirmeden, her şeyi bir hamlede ortaya dökmeden suyun akışını değiştiremeyecekler gibi görünüyor. Masanın devrilmesi durumda ise, tabii ki masanın altında sadece “süslü”ler kalmaz. Bunun da farkındalar. Bundan dolayı da “parça parça koparma” taktiğine sarılmış vaziyetteler.
Süleyman Soylu ise Sedat Peker’in anlatımları karşısında sadece bir kere konuştu ve sustu. Israrla yok sayma taktiği uyguluyor. İkili arasında müthiş bir psikolojik savaş var. Biz, aralarındaki ilişkinin neredeyse hiçbir boyutuna vakıf değiliz. Peker, Soylu’nun kirli ilişkiler ağı hakkında ihtiyaç duyduğu ve istediği kadar ifşaatta bulunuyor. Buna karşılık Soylu ise Peker’le aralarındaki yıllar öncesine dayanan ilişkiye dair en küçük bir ipucu dahi vermiyor.
Şayet Sedat Peker, Soylu’yu koltuğundan indirmek ve siyasi geleceğini sıfırlamak istiyorsa, öyle zannediyorum ki yanlış bir taktik uygulamakta. “Parça parça koparacam” söylem ve taktiği bizim millette bir Soylu antipatisi ya da nefreti oluşturmaz. Aksine çok güçlü olduğu ve onca ifşaata rağmen Peker’in de onu koltuğundan etmeyi beceremediğine dair kanıyı güçlendirir. Yani bir bakıma destekçileri, Soylu’yu makamından indirmeye yetmeyen Peker’in ifşaatlarının, onu güçlendirdiğini düşünürler.
Halkın doğruyu araştırmak, gerçekleri öğrenmek ve yeniden taraf seçmek gibi bir kaygısının olmadığı açık. Herkes bir kere tarafını seçti. Ve şimdi bu ikili arasındaki mücadele “gerçekleri öğrenme” arzusu ile izlenmiyor. Yaşanan çekişme bir “savaş” olarak görülüyor ve taraftarlar sadece kendi favorilerinin hamlelerini alkışlıyor. Peker’in her isabetli salvosu, birçok Soylu taraftarınca haksız ve nankörce bir saldırı olarak görülüyor. Ve Soylu sustukça da ona sahip çıkan kitle nezdinde itibarı yükseliyor. Ondan nefret edenlerin nefreti, sevenlerin ise sevgisi artıyor. Bu psikolojik savaşta mevzi değiştiren ya da Soylu’nun saflarını terk eden kayda değer bir kitle var mıdır? Sanmıyorum.
Peki, bu psikolojik savaş daha ne kadar sürecek? Peker, son ve güçlü darbesini ne zaman indirecek? Böyle bir niyeti var mı? “Parça parça” söyleminin bu toplumda işe yaramayacağının ne zaman farkına varacak?
Süleyman Soylu’nun “sessiz” duruyor gibi görünmesi bizi yanıltmamalı. Zira bu sessizlik, çaresizlikten kaynaklanmıyor. Sırf sessiz kalarak Peker’in hamlelerini boşa düşürme taktiği izlediğini de zannetmiyorum.
Gelinen noktada Soylu açısından uygulanabilecek hamleler sınırlı:
- Uzlaşma
- Kâle almama,
- İtibarsızlaştırma,
- Etkisizleştirme.
Birinci seçenek tamamen, iki ve üçüncü seçenekler ise büyük oranda tüketildi…