Misafir Yazar – Hakan Güngör
Değerlendirme yaparken ve güvenlik politikaları ile ilgili yol harirası oluştururken dikkat edilecek pek çok husus ve konu başlığı bulunmaktadır. Ancak bunlar şu şekilde özetlenebilir;
- Bilgi toplamak
- Ulaşılmak istenen hedefi doğru tespit etmek
- Hedef kitleyi tanımak ve iyi analiz etmek
- Bilişsel ön yargılardan arınmak
- Tercihleri tespit etmek ve bunları kıyaslamak
- İleriye dönük gerçekçi projeksiyonlar oluşturmak
- Analitik yöntemler kullanmak
- Ortak akıl ile hareket etmek
Söz konusu kriter ya da başlıklar, diğer karar verme süreçleri için de kullanılmaktadır. Konuyu biraz açacak olursak; söz konusu hususlar hemen hemen her alanda kullanılabilecek temel kriterler olarak değerlendirilebilir.
Yukarıda ifade edilen kriter ve yöntemleri olumsuz etkileyen ve doğru sonuca ulaşmaya ket vuran bazı psikolojik ve sosyal etkenlerin varlığını da göz ardı etmemek gerekmektedir. Örneğin; kişi nasıl ise, çevresindekileri ve karşısındakileri de öyle bilmekte, görmekte ve algılamaktadır. Bu sosyolojik, psikolojik ve bilimsel olarak kabul görmüş bir kavram ve kuramdır.
Buradan yola çıkıldığında; KHK ile ihraç edilmiş, işinden atılmış ve sadece algılarla terörist ilan edilmiş olan, vatan, millet sevdalısı, insanlık barışını tesis etme ideali taşıyan, ahlaklı ve onurlu binlerce dürüst insanın içerisine düştüğü yanılgıyı da açıkça gözler önüne sermektedir,
Diğer bir ifade ile bu ön kabul; bu güzide insanların toplumu da tıpkı kendileri gibi görüp onların da dürüst, ahlaklı, erdemli ve insan odaklı bireyler olduğunu kabullenmelerine yol açmıştır. Maalesef bu durum gerçeklerle bağdaşmadığı için, çıkış noktası yanlış olmuş ve varılan yerde haliyle isabetsiz olmuştur.
Bir toplum paydaşlığı, paylaşmayı, birlikte yaşama sevinç ve iç güdüsünü, insani müştereklerde buluşmayı ve bir takım geçici çıkar ve beklentiler uğruna toplumun temelini oluşturan adaleti önemsememiş ise; o toplumda toplumsal barıştan söz etmek oldukça güçtür.
Toplumsal ahlakın dejenere olduğu, ahlakın sadece lafları süsleyen bir aldatma aparatı haline geldiği, dürüstlüğün ve erdemin karın doyurmadığından dem vurularak ütopik kavramlara dönüştürüldüğü, adalet ve insan onurunun ayaklar altına alındığı bir toplumu, aslında olduğu gibi anlayamamak ve tam tersi bir vaziyette olduğu ön kabulünü satın almak; eksik bir çıkış noktası olmuştur.
Bu değerlendirmedeki en büyük eksiklik; çocukluk dönemi ile başlayan yetişme ortamı, şekli ve idealleridir. Türk toplum yapısı içerisinde idealist olan karakterlerin pek çoğu, Türklük ve devlet kavramlarına yüksek anlamlar yüklemiş, adeta onları kutsamış ve dünya barışı, ideal dünya düzeni için son çıkış noktası gözü ile bakmıştır. Bu bağlamdakialgı ve değerlendirmelerden yola çıkılarak yapılan bütün analizler de haliyle biraz eksik, biraz güdük kalmıştır denilebilir. Bu yanılgıdan kurtulabilmenin ilk adımı olarak, ön kabullerimizden, ön yargılarmızdan kurtulmak ve içinde bulunduğumuz toplumu tanıyarak ona göre plan, program ve stratejiler oluşturmak gerekmektedir.
Ancak sosyolojik analizleri tek taraflı yapmak ve olaylara tek bir pencereden bakmak insanları yanlış sonuçlara götürebilmektedir. Bu nedenle olaya; ‘biz çok iyiyiz, ama toplum iyi değil’ şeklinde yaklaşmak da doğru olmayacaktır. Bu minvalde, kendimizi de iyi analiz etmeli ve eksikliklerimizi, hatalarımızı tam bir olgunlukla ortaya koymalı ve bunları gidermek adına azami gayret göstermek mecburiyetindeyiz.
Toplumsal dönüşümün zaman alan bir süreç olduğu ve yakın çevremizdeki demokratik, bilimsel, erdemli, onurlu, insan odaklı düşünce tarzının da tüm topluma sirayet ettiği yanılgısından kurtularak toplumsal dönüşüm, kültürel ve bilimsel aydınlanma için daima gayret edilmesi gerektiğini unutmadan, ümitsizliğe geçit vermeden, doğru yolda yürümeye devam etmeli, tüm gücümüzle adaletsizliğin, zulmün ve vahşetin karşısında durmalıyız. Bu üzerimize düşen bir insanlık görevi ve misyonudur. Onurlu insan olmanın bir gereği olarak bu vazifemizi, misyonumuzu kesintisiz bir şekilde sürdürme kararlılığını açıkça ortaya koymalı, koyabilmeliyiz.