Gelişen teknoloji ve iletişim vasıtaları ile bilgiye ulaşmak her zamankinden daha fazla kolaylaşmıştır. Ancak bu kolaylık, bilginin kaynağının ve güvenilirliğinin tespitinde bir takım zorlukları da beraberinde getirmiştir. İşte tam bu aşamadan itibaren, yazımızın temelini oluşturan kısa bir ara sonuç karşımıza çıkmaktadır ki bu durum bilginin kontrolü ile kişi ve toplumun daha kolay yönlendirilmeye açık hale getirilmesi meselesidir.
Şüphesiz, adı her ne şekilde anılırsa anılsın, geçmişten günümüze şirket ve devletler adına faaliyet gösteren kişi, kurum, kuruluş ve sıklıkla siyasetçiler tarafından yürütülen; propaganda, psikolojik savaş, algı yönetimi, stratejik iletişim, manipülasyon gibi kitle iletişim yöntemlerine karşı da en etkili silah “farkında olma” durumudur. Zira bu yöntemlerle kitleler, önceden belirlenen hedefler doğrultusunda istenilen tutum ve davranışları sergilemek üzere manipüle edilebilmektedir. Bu yöntemlerin en önemli özelliklerinden biri de hedef kitlenin maruz kaldığı bu manipülasyonu bilmemesi, hatta davranışlarına yön verilmiş kitlenin, seçimlerini kendi iradesiyle yaptığını sanmasıdır.
Bakmak ve görmek, birbirine benzeyen iki eylem olarak gözükmesine karşın, sonuçları itibariyle büyük farklılıklar arz etmektedir. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “bakmak” kelimesinin anlamı, “bakışı bir şey üzerine çevirmek” olarak geçmektedir. “Görmek” kelimesi ise “göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, anlamak, kavramak, sezmek” anlamındadır. Görerek olayların içyüzüne nüfuz etmek önemli bir zihinsel fonksiyondur. Bunun bir adım öncesinde de farkında olma durumu vardır. Farkındalık, zihnin devamlı uyanık kaldığını gösteren işaretlerden birisidir.
Ayrıntıya geçmeden önce, yazının başlığında da yer alan güncel bir örnekle giriş yapmak, bu kavrama neden ihtiyaç duyduğumuza dikkat çekebilmek adına faydalı olacaktır. Herkesin malumu olduğu üzere, 2021 Mayıs başlangıcı itibariyle, adı birçok olay ve suçla beraber anılan Sedat Peker, bugüne kadar alışılagelmişin dışındaki iddia ve ifşaat niteliğindeki videolu açıklamalarıyla ulusal ve hatta uluslararası kamuoyunda hızlı bir şekilde gündem olmuştur.
Bir yanıyla tipik bir çıkar çatışması sonucu gelişen, faydacı ve detaylı bir “malum ilanı”, diğer yanıyla da bozacı-şıracı meselesinin bir örneği olsa da bu çıkışı yukarıdaki kavramlar kapsamında görmezden gelmek mümkün değildir. Zira şu ana kadarki izlenme verileriyle, birçok ünlünün ya da siyasetçinin yakalayamadığı popülariteyi kullanarak, kendi karıştığı suçları da aklayacak şekilde bir itibar ve algı yönetimi faaliyeti yürütmektedir. Peker’e etkileyiciliği konusunda avantaj sağlayan diğer önemli bir husus da bizzat sistemin içerisinden, yani suç ortaklarından birisi olmasıdır. Öyle ki bu durum meşru kişi, makam, kurum ve kuruluşların hak, hukuk adına ortaya çıkıp sergiledikleri tüm çabaların neredeyse önüne geçmiştir.
Peker’in anlattıklarının amaç ve içeriği ve ideolojik açıdan farklılık arz eden tüm yorum ve tespitler bir yana; meselenin bizim üzerinde duracağımız tarafı, ani ve hızlı değişen gündemlerin direkt mesajlarına ve arka planında gizlenenlerine karşı toplum olarak nasıl tavır takınacağımız ve en sağlıklı değerlendirmeleri nasıl yapabileceğimizdir.
Seri halinde yayınlanmaya devam eden bu videolara, izleyenlerce “anlam kargaşası içerisinden bir anlam” verilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Öyle ki Sedat Peker, 8.bölüm dk.03:10’dan itibaren vatandaşın TV’lerde gösterilen her şeye inandıklarını, kendisinin anlattıklarına dahi inanılmaması gerektiğini, sorgulayıcılığı teşvik eder mahiyette tavsiye etmektedir.
Tabi ki ülkemizde, mesajların açıktan verildiği, bazen de gizlice bilinçaltına tesir edildiği binlerce eylem ve söylem örneklerinden bahsetmek mümkündür. Ancak bu noktada önemli olan husus, bu örnekleri çoğaltarak konuyu dağıtmadan propaganda ya da algı ataklarına karşı aslında proaktif bir güç olarak en etkili savunma mekanizmalarımızdan biri olan “Durumsal Farkındalığı” irdelemektir. Zira ülkemiz, yakın geçmişte olduğu gibi, olaylara bütüncül yaklaşılmasına ve konuların birbiriyle bağlantılı biçimde izlenmesine en çok ihtiyaç duyulan zamanlardan geçmektedir. Bu örnekte olduğu gibi, geçmişte karşılıklı kazançla ve sistemle iş birliği içerisinde kullanılanlar, bugün olduğu gibi yarın da yeni anlaşma ve helalleşmelerine göre 180 dereceye yakın dönüşler sergileyebilmektedir. Hatta bir üst perdeden bakacak olursak, aslında hepsinin baştan beri danışıklı dövüşle yürüttüğü bir faaliyetle, kitleler farkına bile varmadıkları bir manipülasyonun esiri olabilmektedir.
Bireyin, etrafında olup bitenlerin tam anlamıyla farkına varması, bunları algılaması, tehdit varsa düzeyini belirlemesi ve kısa süre içerisinde en doğru hareket tarzını seçmesi süreci, geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren sistematik temeller üzerine oturtulmaya başlanmış ve literatüre “Durumsal Farkındalık (Situational Awareness)” kavramıyla girmiştir. Bu kavram, etrafımızdaki potansiyel tehlikelerin farkına varabilmemiz adına da oldukça önemlidir.
Farkındalık anlayışına, güvenlik, havacılık, psikoloji, sosyal psikoloji gibi birbirinden farklı alanlarda rastlamak mümkündür. Sebebi, insan zihninin etkin şekilde çalışabilmesi için ihtiyaç duyduğu temel bir düşünce disiplinine bu kavramın cevap vermesinden kaynaklanmaktadır.
Literatürde bu alanda çok sayıda araştırmaya ulaşılabilir ancak “Durumsal Farkındalığın” farklı sektör ve meslek gruplarındaki uygulamasına ek olarak, bizim üzerinde duracağımız önemli bir kısmı, bireyin zihin dünyasının dizayn edilmesinde kuvvet çarpanı niteliğindeki getirileridir.
Gündemdeki gelişmeler üzerinden konuya giriş mahiyetinde okunabilecek bu yazıdan sonra PUGAT’ın “Yazı Dizisi” bölümünde meseleyi biraz daha detaylandırmaya çalışacağım. Ayrıca bu yazı serisinde, “durumsal farkındalık” kavramı, propaganda konusu özelinde hibrit bir modelleme şeklinde ele alındığı için, konuya dair teorik yaklaşımlardan farklı olarak, hayatın içinden örnekler de sunulacaktır.