Herhangi bir makamı elde eden kişiler, bulundukları makamı kolay kolay terk etmek istemezler. Özellikle doğu toplumlarında ve demokrasiden uzak Afrika toplumlarında. Eğer buralardaki yöneticiler kötü niyetli ve şartlar da elverişli ise, hukuk dışı yollara da baş vurarak makamlarını saltanata çevirirler.
Bu yolun adı “diktatörlük yolu” dur. Dönüşü olmayan bir yoldur bu. Dünyadaki tüm diktatörlerin uyguladıkları taktik ve teknikler hemen hemen her zaman aynı olduğu gibi – istisnalar hariç – sonları da aynıdır. Değişen, sadece bu yolda ilerleyenlerin isimleridir.
Bu yolda onlara doğruları hatırlatacak kimse olmadığı için kendi hayal dünyalarındaki fantezileri bir zaman sonra gerçek sanmaya başlarlar. Aklıselim insanlar gözlerine düşman görünür.
Diktatörlük yolunun başlangıç noktasına; kimisi faşizm, kimisi komünizm, kimisi siyasal İslam gibi levhalar asarak yaptıklarını meşrulaştırmaya ve halkın görmek istediklerini göstermeye çalışırlar.
Hepsinin anlattığı hikaye aynıdır. “Ülkemiz büyüyecek, halkımız zenginleşerek refah içerisinde yaşayacak.” Ama hiçbir zaman bu söylenen hususlar gerçekleşmez.
Her zaman bir kişi büyür, her zaman bir kişi ve yakınındaki kişiler zenginleşir, her zaman bir kişi ve yakınındaki kişiler refah içerisinde yaşar. Bu bir kişinin adı artık diktatördür.
Diktatörler despottur, fakat basit menfaatleri için herkesin ve herşeyin önünde eğilebilirler.
İnançları, bükülmez gibi görünür; fakat maddi bir lezzet için zilleti kabul ederler.
Baskıcı, mağrur, kendini beğenmişlerdir; fakat kalplerinde bir dayanak noktası olmadığı ve herkesi kendilerine rakip gördükleri için aslında gayet acizdirler. Yalnızca kendi menfaatlerini düşünürler; bütün gayretleri, şahsi menfaatlerini tatmine yöneliktir.
Diktatörler beladır.
Sadece kendi halkları için değil, bütün dünya için.
Mutlak ve denetimsiz bir saltanatları olduğu için mutlak ve denetimsiz hata yapma oranları da çok yüksektir.
Savaşların, soykırımların, işkencelerin, hukuksuzlukların baş kahramanlarıdırlar.
Bir adamın, bir ülkenin kaderini sadece ben belirleyeceğim, başka hiç kimsenin söz hakkı olmayacak demesi, başkalarını yok farzetmesi, bu çağın gerçekleri ile uyuşmamaktadır.
Kısıtlı olan hayatlarını uzatabilmek ve yalanlarını duyurabilmek adına teknolojinin nimetlerini sonuna kadar kullanırlar.
Gelişmişlik, halkı oluşturan bireylerin bir takım fikirlere ve taleplere sahip olmasını da gerektirir. Gelişmiş bir toplumda her birey kıymetlidir. Her bireyin içinde bulunduğu toplumun geleceğinde yeri ve söz hakkı vardır.
Diktatörler tarafından yönetilen toplumlarda ise sadece bir kişi birey olabilir. Halkın geri kalanı diktatörün emir ve isteklerine uyan gelişmemiş bir kalabalık olarak kalır.
İnsanlar, herkesin özgür ve eşit haklara sahip olduğu gelişmiş bir toplumda mı yaşamak ister, yoksa tek bir adamın himayesinde, özgürlüklerin kısıtlandığı gelişmemiş bir ülkede mi?
Eğer tek adamın çevresinde kümelenip ondan nemalanan, vicdanı olmayan bir kitleden değilseniz, gerçek anlamda gelişmiş bir ülkede yaşamak istersiniz.
Bütün bir hayat boyu hep zirvede yaşamış olanlar için, o şaşaalı merasimlerin, o riyakarca iltifatların, o yüksek değer atıflarının, o el pençe divan durmaların birden bire kesilmesi, onların beyinlerine inip kalkan öyle ölümcül darbelerdir ki, böyleleri için ölüm çoğu zaman yolu gözlenen bir sevgili halini alır.
Toplum olarak sadece bir diktatörün baştan sona yaptıklarına ve sinsi planlarına vakıf olabilirsek ve konuyu hukuki mecralara taşıyabilirsek, onun türevleri asla aynı yola girmeye teşebbüs dahi edemez . Çünkü tüm diktatörler aynı gömleği giyerler.
Modern zamların en önemli ancak herkes tarafından yeterince tanınmayan diktatörü, Benito Mussolini’yi başka bir yazımızda anlatacağız. Onun yolundan gitmişleri ve gidenleri aklımızdan geçirip, neler yaptıklarını ve yapabileceklerini tahmin etmeyi deneyeceğiz. Tüm diktatörlerin yollarının aynı olduğu gibi sonlarının da aynı olduğunu hatırlayacağız.