Sedat Peker dördüncü videosunda Soylu’ya Doğru Yol Partisi‘nde (DYP, sonradan Demokrat Parti adını almıştır) yükselmesi için destek çıktığı ve kendisini koruyup kollattığı iddiasında bulunmuştur. Bununla ilgili olarak “Yav namus sahibi isen konuş. Berat Bey’e sen beni düşman etmedin mi? Akrabam Reşat Hacıfazlıoğlu, senin bütün organizasyonlarını yapan. Yav sen değil miydin, DYP’nin başına ulaşmak için, seni kongrelere almıyorlardı. Eski arşivlerden çıkarın, o olaylı kongreleri vardı. Çok eskiden, yanında kim var bakın, benim arkadaşlarım, onların tabiriyle adamlarım, benim tabirimle arkadaşlarım, benim akrabalarım. Yav sen oralara girerken onlar yanında değil miydi? …” dedi.
Sedat Peker altıncı videosunda ise, Soylu’nun kendi adamı olan sabıkalı Erdal Aras’ı, 14 oy farkla Demokrat Parti’ye Genel Başkan seçildikten sonra MKYK’ye üye yaptığını, Soylu’nun Aras’ı ayrıca mükâfat olarak Sancaktepe Belediye Başkanı yaptığını iddia etmiştir. Ayrıca, Sedat Peker, Soylu‘nun Genel Başkan seçilebilmesi için para yollayarak maddi destekte de bulunduğunu ifade etmiştir. O zamanlar Erdal Aras’a Süleyman Soylu’nun “Erdal Baba” şeklinde hitap ettiğini öne sürmüştür.
Sedat Peker, Hadi Özışık ile yapmış olduğu görüşmeyi yayınladığı videosunda ise, -kendisinin ve akrabalarının, Süleyman Soylu’nun babası ile 30 yıldır dost olduklarını ve 20 senedir Soylu‘ya yatırım yaptıklarını, “Hani Nisan (2021)‘de dönüyorduk, bu nasıl birşey Abi ya, hani Nisan’da herşey değişecekti ülkede …” ifadesini kullanmıştır.
Süleyman Soylu ile ilgili olarak yine dördüncü videosunda “Bizim temiz Süleyman var, Sayın İçişleri Bakanımız. Şimdi beni bir arkadaş aradı ve dedi ki, ya Süleyman Bey’in üstüne çok geliyorlar birşeyler söyleyecek, arkadaş kusura bakmasın dedi. Tamam dedim, sorun değil, normal. Bizim ülkeye geri dönüş biletimiz ya, hayallerimizi de çaldı, bilet de gitti… Neyse bizim temiz Süleyman ilk gün bir tweet attı. Suç örgütünün liderini takipteyiz. Tamam. Kırmızı bülten… Tamam normal… Lan arkadaş millet buna biraz daha saldırınca ertesi günü, bir pislik mafya suç örgütü babası mı? Mafya lideri mi? şimdi namusluca konuşacağız… Üç, Sedat Peker’in akrabası, biz cenazedeyiz yollamış. Telefon sinyalleri var, zaten yok desen de önemli değil, telefon aynı yerden sinyaller var, cenazede görüştük… Sen demedin mi? Sedat Peker’e dosya hazırlıyorlar. Ben tehlikeli bir durum olunca haber vereceğim, demedin mi?… Yav efsanesin bak yemin ediyorum. Joseph Fouché mezardan kalksa, ya Mehmet Ağar filan hikâye, var ya sen gelecek Türkiye’sinin değişilmez adamı sensin. Senden var ya, senin bu dünyada hep yıldızın parlak olacak bana inan. Müthiş bir adamsın sen ya … “ cümlelerini sarf etmiştir.
Kısaca Sedat Peker, kendisinin ve akrabalarının her zaman maddi ve manevi olarak destekledikleri, hakkında olumlu PR çalışması yaptıkları, devlette önemli görevler alması için aracı oldukları (bir nevi devletin içine sızdırdıkları) Süleyman Soylu’nun kendilerine vefasızlık ettiğini ve kendilerine sırt çevirdiğini iddia etmektedir. Kendi deyimiyle bu kadar zaman sürgünde kalmasının sebebini de yine Süleyman Soylu’nun vefasızlığına bağlamaktadır.
Ayrıca, Sedat Peker Youtube videolarında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ailesi ve akrabaları ile birlikte işledikleri suçları ve yaşananları delilleri ile birlikte kendi arşivinde sakladığını iddia etmektedir. Bunlara birkaç tane örnek verecek olursak,
- FETÖ borsası. Zengin insanları, hakkında “dosyan var” diye korkutarak para temin etmek, bürokratları ise bu suçlama ile kendisine bağlamak, deyim yerinde ise kendisine kul ve köle etmek,
- Arsa ve imar işlemlerini takip ve bundan haksız gelir elde etmek,
- Suç dosyalarından para karşılığı isim çıkarmak,
- İbrahim Kalın’ı takip ettirmek ve
- Makam ve memuriyetini maddi çıkar için kullanan Süleyman Soylu’nun, sahip olduğu şirketinin bir anda büyüdüğü iddialarıdır.
Sevgili okurlar! Sedat Peker’in dördüncü videosunda adı geçen Joseph Fouché ismi bana 2001 yıllında okuduğum Stefan Zweig‘ın “Joseph Fouché Bir Politikacının Portresi” adlı eseri anımsattı. Sedat Peker’in neden Süleyman Soylu’ya Joseph Fouché benzetmesi yaptığına dair bizlere küçük fikir vermesi adına Joseph Fouché’nın hayatından kısaca bahsetmek istiyorum.
Stefan Zweig’a göre zamanının en güçlü ama bütün zamanların en garip, kıymet verilmeyen, fakat kendisinden bir o kadar da korkulan, gözükara, zeki ve becerikli adamıdır. Balzac tarafından önemli bir karakter olarak görülene kadar çağdaşları Napoleon ve Robespierre nazaran tarih sayfalarında önemsiz bir figür olarak görülmüştür.
Fouché, Nantes-Fransa’da 1759’da denizci bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Fiziki olarak sıska, çelimsiz, soluk görünümlü ve güçsüz olmasından dolayı ailesi tarafından denizci olması istenmemiş ve kiliseye kayıt ettirilmiştir. Kilisede eğitimini tamamlayarak matematik ve fizik öğretmeni olmuş ve burada hitabet sanatını da en iyi şekilde öğrenmiştir. Herhangi bir şeye geri dönüşü olmayacak şekilde bağlanacak bir karakterde olmadığı için de rahiplik yemini etmemiştir. Kilise hayatı boyunca suskun kalabilmenin tekniklerini öğrenmiştir.
Her olay karşısında yüzü hep aynıdır, suskundur, hiçbir zaman öfke patlaması yaşamaz. Bir nevi poker surattır. Çok güçlü bir iradesi vardır, jest ve mimikleri ile ses tonu hep aynıdır. Günlük hayatında, lükse fazla önem vermez, ama güce karşı aşırı tutkulu ve hırslıdır. Kilise’de elde ettiği kişisel gelişim sayesinde ileri hayatında ne tehdit ne öfke onu yıldıramayacaktır. Napoleon ve Robespierre bu taş gibi katı ve sessiz adamın karşısında tuz buz olup dağılacaklardır. Bir entrika müptelası olan Fouché, karışıklıklardan ve insanları fişlemekten müthiş zevk alır. Fakat ömrü boyunca ağır başlı, namuslu, görevine bağlı memur profilinin arkasına saklanmayı da becerir.
Olayların hep perde arkasında kalarak liderleri etkisi altına almayı başarır. Böylelikle hep hayatta kalır ve her devrin aranan adamı olmayı başarır. Jirondenler devrilir, Fouché kalır. Jakobenler devrilir Fouché kalır. Direktuvar, konsüllük, imparatorluk, krallık ve yeniden imparatorluk yıkılır ama Fouché hep hayatta kalır. Bu bukalemun, dönek karakterli şahıs, bugün koyu dindar iken yarın en şiddetli tanrı tanımaz, ateist olabilir. Bir gün ılımlıların yanında iken başka bir gün muhafazakarların yanında olabilir ve buna diğer insanları çok rahat inandırabilir.
Fransız İhtilalinden önce insan hakları, demokrasi gibi evrensel kavramlar her yerde tartışılmaya başlamış, politika her yerde konuşulur olmuştur. Gelen rüzgârı fırsata çevirmek isteyen Fouché de, papazlık cübbesini atmış, kiliseden ayrılarak bir kulüp kurmuş ve burada ateşli konuşmalar yapmaya başlamıştır. Fouché’nin düşüncesine göre, bir devrim asla öncülere, onu başlatanlara değil, onu bitirenlere ve bir ganimet gibi üzerine çöreklenenlere aittir.
Fouché’nin hayatındaki önemli kesitlerden birisi de birinci sürgünlük yıllarında kendisine hizmet ettiği burjuvalardan Barras’ın devlet darbesi yapmasıdır. Fouché’yi bu süreçte gösterdiği hizmetlerinin karşılığı olarak elçi yapar. Elçilik görevini başarı ile yerine getiren Fouché, terfi ettirilir ve Fransa’ya Polis Bakanı (İçişleri Bakanı) olarak döner. Hayatının ileri safhalarında menfaatleri çakışınca kendisine yaşam şansı tanıyan, onu açlık ve sefaletten kurtaran Barras’ı sürgüne gönderenlerin arasında yer alır. Ve tarih en büyük nankörlüklerden birine şahitlik eder.
Fouché polis bakanlığı döneminde sadece kendi bakanlığının işlerini yapmaz, diğer tüm bakanları, meclisi, askerleri herkesi takip ettirir ve onlar hakkında fişleme dosyaları tutar. Kendisini o makama atayan kişileri dahi takip ettirir. Bürokrasideki, burjuvadaki, hatta önemli işletmelerdeki memurlar, sekreterler, aşçılar, hizmetçiler, kanun kaçakları, hayat kadınları onun için bilgi toplarlar. Napolyon’un yakın çevresinde olan herkes, hizmetçisi, korumaları, sevgilisi bile onun haber kaynağıdır. Elde ettiği bu bilgilerin tamamını karar mekanizmasındaki ilgili kişilere aktarmaz. Bu bilgiler sayesinde rüşvet ağları kurar, ikili üçlü oynar, kişileri tehdit eder, komplo kurar, bazen kendi kurduğu komployu engeller ve bir anda iktidarın gözdesi haline gelir. Mesela, kralcıların ve anarşistlerin toplantılarında onları tehdit ederken, el altından da onları destekler. Bütün bilgi ağına sahip olduğu için hem tehlikeli hem de vazgeçilmez birine dönüşür ve en sevilen bakan haline gelir. Elindeki bilgi ve belgelerle çıkarları ters düştüğünde, gerektiğinde Napolyon’u bile tehdit eder. Napolyon bazen kendisinden kurtulmak istese bile çoğu zaman çıkarları gereği buna cesaret edemez. Fakat bu çıkmazı farklı formüller ile aşmaya çalışır.
Yine bu istihbarat ağı sayesinde borsada kendi parasını çok hızlı bir şekilde büyütür ve Fransa’nın en zengin ikinci kişisi olur. Napolyon da Fouché’ye her ne kadar güvenmese de kendi zamanındaki başarılarından dolayı 1808’de Otranto dükü ünvanını verir.
Kısaca, fakirlikten düklüğe uzanan başarılarla, döneklikle, sürgünle, tehlikelerle yani hep bıçak sırtında geçen bir hayat… Papaz-öğretmen, Kral katili, kilise yağmalayan, Lyon celladı, komünist, zengin milyoner, Otranto Dükü olan Joseph Fouché. Hayatının sonlarını yalnızlıkla geçiren Fouché’nin kendi anılarını yazdığı veya yazdırdığı bir kitaptan bahsedilmektedir. Fakat Fouché’nin kendi sırlarını başkaları ile paylaşacak karakterde biri olmadığı, herşeyi kendisinin bilmek istediğinden de bahsedilir. Dolayısıyla yazılan bu kitabın sırlarıyla birlikte gömülmek isteyen Fouché’nin gerçek anıları olamayacağı yönünde düşünceler de mevcuttur.
Sevgili okurlar, babası ile 30 yıllık tanışıklık ve kendisine 20 yıllık yatırım yaptıklarını iddia eden Sedat Peker, Süleyman Soylu’ya sizce neden ve niçin Joseph Fouché benzetmesi yapmıştır? Ve hatta mezarından kalksa Joseph Fouché’ye rahmet okutur manasında teşbihte bulunmuştur?