Türkiye son bir yıldır dış politikada sorun yaşadığı ülkelerle ilişkileri tekrar normalleştirmeye yönelik çalışmalar yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan MİT yetkililerinin başta Mısır olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri ve sorun yaşanılan diğer devlet yetkilileri ile görüşmeler yaptığını, bu görüşmeler neticesinde mesafe alınması durumunda müzakerelerin Devlet Başkanları seviyesine kadar ilerleyebileceğini söylemişti.
Bu görüşmeler sonucunda Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkiler düzelme eğilimi gösterirken, Suudi Arabistan ve Mısır ile istenilen normalleşme seviyesi yakalanamadı.
BAE ile Türkiye arasında neredeyse “soğuk savaş” yaşanırken, ilişkilerin bir anda normalleşmesi, Erdoğan’ın bu ülkeye hangi imtiyazları tanıdığının tartışılmasına neden oldu.
Henüz yarım asırlık geçmişi olan ve resmi olarak bir aile tarafından yönetilen bu ülke nasıl oldu da Erdoğan’a diz çöktürdü?
Birleşik Arap Emirliği Tarihi ve Türkiye İle İlişkileri
BAE, İngilizlerin 1971 yılında bölgeden çekilmesinin ardından yedi emirliğin bir araya gelmesiyle kuruldu. Her emirlik kendi emirleri tarafından yönetiliyor. Devlet yönetimi ise aynı zamanda Abu Dabi Emiri olan Şeyh Halife bin Zayid el Nahyan ve ailesinin elinde bulunuyor.
Dünyadaki petrol rezervinin yüzde 7’sine sahip olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde kişi başına gayri safi yurt içi hasıla yaklaşık 50 bin dolar seviyelerinde. Yani zengin bir ülke!
Geçmişten bu yana “Müslüman Kardeşleri” terörist grup olarak gören BAE yönetimi ile Türkiye arasında ilişkilerin kırılma noktası 2013 yılının temmuz ayında Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin askeri darbe ile yönetimden alınması oldu.
Türkiye bu darbeyi kabul etmediğini, halen resmi Cumhurbaşkanı olarak Mursi’yi gördüğünü açıklarken, BAE’nin ise darbeye finansör olduğu iddia edildi.
15 Temmuz’dan sonra Türkiye’deki sözde darbe girişiminin de finansörünün BAE olduğu “Havuz Medyası” tarafından öne sürülmüş, BAE Devlet Başkanı’nın danışmanlarından Muhammed Dahlan hakkında kırmızı bülten çıkarılması talebinde bulunulmuştu. Hakkında yakalama kararı bulunan Muhammed Dahlan, halen “Terörden Arananlar da Kırmızı Listede” yer almakta.
Aslen Filistin’li olan Muhammed Dahlan’ın, İsrail karşıtı örgütlenmenin önemli isimlerinden biri olduğunu ve 11 defa tutuklanarak İsrail hapishanelerine konulduğunu da belirtmek gerekiyor.
2017 Yılı Körfez Ülkeleri Krizi ve Diğer Gelişmeler
2016 yılında Suriye topraklarında yapılan Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan sonra Türkiye’nin “işgalci ve sömürgeci” olduğunu açıklayan BAE sonradan YPG’ye açıktan destek de vermeye başladı.
2017 yılında BAE’nin de içinde olduğu Arap ülkeleri, Katar’a çeşitli suçlamalarda bulunarak diplomatik ilişkilerini kestiler. Bu suçlamalar yasa dışı silahlı terör örgütlerine para ve silah desteği sağlamak şeklindeydi.
O dönem bu suçlamalara karşı Katar’ın yanında yer alan Türkiye’ye karşı Arap ülkeleri çok ciddi tepki göstermiş ve Türk ürünlerini boykot kararı dahi almışlardı. Aynı zamanda bu ülkeler Katar’a manifesto vererek belirli taleplerde bulunmuşlardı. Bu taleplerden biri de “Türkiye’nin Katar topraklarındaki askeri varlığına son vereceksiniz” şeklindeydi.
Her alanda olduğu gibi Türkiye ve BAE, Libya’daki iç savaşta da karşı karşıya geldiler. Ankara, Trablus Merkezli yönetimin yanında yer alırken, BAE ise Rusya ve Mısır’ın desteklediği ve ülkenin doğusunu tutan Hafter’e destek verdi.
Tüm bunların yanında BAE’nin de içinde bulunduğu Körfez medyasında, Türkiye’nin İŞİD ve El Kaide ile birlikte anılmadığı bir haber ya da yorumun çıkmadığı gün olmadı. BAE, Türkiye’ye karşı her alanda mücadeleye girişmiş ve Türkiye’yi adeta ana hedef olarak belirlemişti.
İlişkilerin Normalleşmesi ve Sedat Peker
Her alanda örtülü bir mücadele içinde olan Türkiye ile BAE arasındaki ilişkiler geçen yıl patlak veren ekonomik kiriz ile beraber BAE için bir fırsata dönüştü. 2021 yılı Kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetiyle Türkiye’ye gelen BAE Veliaht Prensi Zayed El Nahyan Türkiye’de en üst seviyede bir resmî törenle karşılandı.
Görüşmeler sonucu dokuz alanda anlaşma imzalandı. Abu Dabi Kalkınma Holdingi Yönetim Kurulu Başkanı Mohamed Hasan Al Suwaidi, “BAE, Türkiye’ye yatırım yapmak üzere, 10 milyar dolarlık bir fon ayırmıştır” dedi. Bu, Erdoğan’ın BAE ile ilişkileri düzeltme gayretinin sebeplerinden birisini öğrenmemiz için yeterli bir açıklamaydı.
2022 Şubat ayına geldiğimiz de ise Cumhurbaşkanı Erdoğan BAE’ne ziyaret gerçekleştirdi. Erdoğan daha önce “petrol şımarığı” ve “terbiyesiz” olarak itham ettiği BAE yöneticilerine bu ziyaretinde “kardeşim” diye hitap etti. Taraflar arasında farklı alanlarda 13 anlaşma imzalandı.
Bu görüşmelerde, 15 Temmuz ve uyuşturucu ticareti dahil AKP’nin bulaştığı suçları ifşa eden eski ortakları ve BAE’de yaşayan Sedat Peker’in gündeme gelmeme ihtimali neredeyse yok. Sedat Peker’in “Tayyip Abi önümüzdeki hafta seninle konuşacağız” demesinden sonra BAE tarafından video yayınlamasının yasaklanması tarafların anlaşma içinde olduğunu göstermekte. AKP yargısı ise bu ifşalarından sonra Sedat Peker hakkında yakalama kararı çıkarmıştı.
Düşmanlıktan Kardeşliğe…
Gelinen noktada Türkiye’nin ilişkilerini normalleştirmesinde ne sakınca var yorumu yapılabilir. Normal şartlarda ilişkilerin kötü olduğu ülkeler ile iyileşme mutlaka sağlanmalıdır.
Ama biz bu ülkeler ile neden kötü olduk ve hangi amaçla barışıyoruz?
Barışırken hangi tavizleri veriyoruz?
Madem kardeş olmak bu kadar kolaydı, ilişkiler neden yıllardır kötüydü? sorularının sorulması gerekmekte.
Erdoğan ülkenin dış politikasını iki faktörü göz önünde bulundurarak şekillendiriyor. Bunlar; iç politikada o durumu malzeme yaparak oy devşirme amacı ve şahsi çıkarları. Mısır’da devrik lider Mursi’nin safında yer alması demokrasiye olan inancından ve saygısından dolayı değildi. Ondan sonraki süreçte de gördük ki “rabia” AKP’nin işareti ve miting alanlarında en çok kullanılan ve rant devşirilmeye çalışılan kelime/sembol oldu.
İkinci faktör olan şahsi çıkarları ise dış politikada Türkiye’nin itibarının yerle bir olmasına neden oldu. Erdoğan, yıllardır Türkiye’nin ekonomik, diplomatik, tarihi ve jeopolitik tüm birikimlerini ve avantajlarını tamamen şahsi çıkarları doğrultusunda sonuna kadar kullanıyor.
Bunların yetmediği durumlarda ise tavizler başlıyor. Tıpkı, ailesinin de dahil olduğu Halkbank davasından dolayı Trump’ın “aptal olma” hakaretine, IŞİD’e yapılan yardımlardan dolayı Putin’in kapıda bekletmesine ve para akışından dolayı Katar’ın Akdeniz’de Kıbrıs Rum Yönetimi ile beraber, Türkiye’ye muhalif olarak doğalgaz aramasına sessiz kalması gibi…
Son halka ise BAE oldu. Erdoğan, birçok suçunun şahidi Sedat Peker’in iadesini sağlamak ve ekonomik kriz ortamında ülkeye para akışı sağlayarak ekonomiyi biraz daha ayakta tutmak amacıyla BAE ile Türkiye’yi dost ilan ederken, BAE emirini de kendisine kardeş ilan etti.
Türkiye’deki ekonomik ve siyasi kriz derinleştikçe Erdoğan için “eski düşmanlar” birer birer “kardeş” olacaklar. Çünkü Erdoğan için kardeşlik kavramı tamamen çıkardan ve paradan ibaret. Hem de değeri her geçen gün düşen fiyata…