YouTube ve YouTuber’ların gençler arasındaki popülaritesini artık bilmeyen kalmadı. Aynı durum orta yaş, belki de yaşlılar için bile geçerli. Eline cep telefonu alanın bir YouTube kanalı çok rahatlıkla olabiliyor. Kimisinin çok az, kimisinin milyonlarca takipçisi var. Artık şu da net, YouTube televizyondan daha çok seyrediliyor. Bunun da mutlaka toplum mühendisliğine bakan yönleri vardır. YouTube yayınlarına ilişkin iki videoyu yan yana getirelim ve bir sonuca varalım. Bakalım nereye doğru gidiyoruz?
İlk video Can Dündar ve “Köprü” belgeseli. Belgesel dememe bakmayın, aslında o da bir YouTube videosu! Malum 15 Temmuzdan sonra sürgündeki muhalif bir gazetecinin bir Alman kanalına hazırladığı ilk ve önemli bir Erdoğan hedefli video. YouTube’da kendi kanalında yayınlandı. “Köprü” için çok şey söylenebilir. Artıları eksileri çokça ortaya konulabilir, ama neticede hedefe Erdoğan’ın konduğu ilk profesyonel çalışma olduğu kesin. En azından bir Türk’ün kurgusu ile. İşte bu YouTube videosu ile Sedat Peker’in videolarını yan yana getirmek lazım. Can Dündar’ın YouTube videosu belki Peker’in videoları gibi milyonlarca izleyiciye ulaşmadı, ama bir başlangıçtı. Onun üstüne başka bir YouTuber olan Sedat Peker “taş” koydu. Birbirlerine zıt kutuplar olabilirler, ama düşmanları ortak. İki kutup bir hedefe kilitlendi. Belki de bunu bir üçüncüsü takip edecek ve asıl o zaman son darbeyi daha içten, en içeriden, söz-kader döngüsüne göre içlerinden bir “itirafçı” vuracak. Bunun da çok uzak olmadığını görmek lazım. Bu, YouTube üzerinden bir senaryo ve senaryoyu yazanların Dündar-Peker sonrası için de bir veya birçok adayları olabilir. Tabii Erdoğan cephesinde sosyal medya yalnızca Twitter ve trollerden öteye gitmedi. Evet, bir sanal trol ordusu kurdular, ama saldırı, beklemedikleri bir mevziden, YouTube’dan geldi. YouTube’da yan yana gelen Dündar-Peker ikilisine bakalım daha kimler katılacak.
Bu yazının diğer bir yan yanası Erdoğan’la ilgili olsun. Erdoğan bu kadar güçlü iken neden Sedat Peker’in sesi bu kadar gür çıkıyor. Bu mantıklı bir soru ama cevap karışık. İki ayrı sebebi var bu karışıklığın. Ya Sedat Peker Erdoğan’la birlikte hareket ediyor, onun için de “Tayyip abi” güzellemeleri yapıyor. Ya da Erdoğan’ın bu duruma müdahale gücü yok. Gücü yetmiyor ifadesi benim için biraz muğlak, birlikte hareket ediyorlar veya şimdilik Erdoğan kendisine ait başka bir plan için onu serbest bırakıyor, dokunmuyor tezi daha güçlü duruyor.
Bu mücadelede Erdoğan’ı “hafife almak”, “üniversite mezunu bile değil” diyerek güçsüz görmek yapılacak en büyük hata olur ki, bugün yaşananlar bu hafife almanın sonucudur. Her hafife alındığı ortamda Erdoğan zaferini ilan etti. Böylesi bir duruma düşmemek için Erdoğan’la birlikte bir konuyu yan yana getirmek lazım. O da, Halkbank davasında Erdoğan’ın durumu! Bu ay içinde başlayacak davada bir numara açık ve seçik direkt kendisi. İki ve üç numaralar ise çocukları. Biden ile Trump gibi bir yakınlığı ve alış verişi de yok. Belki de tam bu noktada Erdoğan, Sedat Peker eliyle “suç cephesini” genişletiyor olabilir.
Peker şimdiye kadar Erdoğan’la alakalı pek kayda değer bir şey söylemedi. Hep etrafını deşifre etti. Burada dikkat edilmesi gereken en kritik konu şu: Hangi suç türlerini deşifre ediyor. Peker, uluslararası suçlardan bahsediyor. Yani bir bakıma uluslararası bir suçun fezlekesini hazırlıyor. Uğur Mumcu cinayeti hariç. Oysaki Erdoğan ve çevresinin serveti kupon arazilerle başladı, inşaatla devam etti, rüşvet havuzu ile ayyuka çıktı. Yani Erdoğan ve çevresi önce bu topraklardan zengin oldu. Şimdi sormak lazım “çağımızın Kürşat’ına: Bu topraklardaki hiçbir yolsuzluklarını, hırsızlıklarını bilmiyor musun?
İşte bu durum, Erdoğan’ın geçmişteki “aldatıldım” manevrası ile yan yana getirilince Peker üzerinden yeni bir “aldatıldım”, “ben yapmadım, onlar yaptı” projesini de ihtimal dâhiline almamız gerekir. 15 Temmuzdan sonra ilk yapılan işlerden biri, nerdeyse var olan sayı kadar yeni cezaevi yapmak/yaptırmak oldu. Neden? Zaten 15 Temmuz üzerinden tutuklamalarda, 30-40 kişi 10-15 kişilik koğuşlara sıkıştırılarak kapasite sorununu halletmişlerdi. Ki, çoğunun cezası bitmek üzere!
Belki de Erdoğan 15 Temmuz sabahı çevresini ve kendisini masumlaştırarak senaryoyu devreye koymuştu.
Tabii ki en başa dönersek, yani “söz-kader” döngüsüne… Erdoğan ve suç ortaklarının da bizzat kendilerinin çizdikleri bir gelecekleri, kaderleri var. Hep birlikte belki de YouTube videolarından seyrederiz, kim bilir!