Bir kimse şahsi bir menfaat uğruna bile isteye vücudunun bir yerine zarar verir mi? Mesela bir gencin askere gitmemek için işaret parmağını kestiğini veya bile isteye vücudunun bir yerine zarar verdiğini hiç duydunuz mu? “Kim böyle bir şey yapar ki” demeyin! Bu durumun o kadar çok örneği var ki, bu konuda Askeri Ceza Kanunu’nda “Kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak” diye bir suç bile düzenlenmiştir.
Bunu duymamışsanız bile, sigortadan para almak için malına, canına veya sahip olduğu herhangi bir değere zarar veren insanları muhakkak duymuşsunuzdur. Misal ben bir tanesini biliyorum. Tır şoförlüğü yapan bir adam borç çıkmazına girmişti ve taşıdığı pahalı içkileri sahteleriyle değiştirip tırın uçurumdan aşağı yuvarlanmasını sağlamıştı. Sözde orijinal içkileri satacak ve aynı zamanda da yine o değerde sigortadan para alacaktı. Tabi sigorta şirketi bu durumu fark etmeseydi!
İşte tıpkı bu örneklerde olduğu gibi, bazen liderler de başka menfaatler elde etmek uğruna bu tür oyunlarına girişebilmişlerdir. Tarih boyuncaliderler, iktidarı elde etmek veya elindekini güçlendirmek adına çeşitli siyasetler ve kampanyalar yürütmüşlerdir. Bu durum, bütün yetkiyi ve gücü elinde bulunduran mutlak monarşilerde ve hatta kabile dönemlerinde yetkinin birden fazla organ veya kişi elinde toplandığı zamanlarda da yaşanmıştır. Günümüz siyaseti de bu eksendedir.
İktidarını kaybedenler onu yeniden kazanmak için, iktidardakiler ise bu gücü kaybetmemek veya daha fazlasını elde etmek amacıyla her türlü yola başvurmuşlardır. Liderlerin, amaçlarına meşru vasıtalarla ulaşmaya çalışmalarını siyaset ve yönetim bilimlerinin bir gereği olarak kabul edip bir kenara koyalım.
Bu yola bazen kabul edilebilir meşru vasıtalarla girişilmiş, bazen de bu yolun taşları akıl almaz entrikalar, hileler, zorbalıklar veya komplolarla, gayri meşru ve kabul edilemez taşlarla döşenmiştir.
Bu yollar her ne kadar çeşitli olsa da ben burada, bu yollardan belki de en az bilinen ‘‘özel’’ bir durumdan bahsetmek istiyorum. Latin Amerika’da bilinen adıyla ‘‘autogulpe’’, daha genel anlamda bilinen adıyla ‘‘self-coup’’ ve Türkçe’ye geçen şekliyle ‘‘kendi kendine darbe’’den bahsediyorum.
Kendi kendine darbe (self-coup/ autogulpe), bir devlet liderinin, yönetime meşru yollarla gelmiş olmasına rağmen, yetkilerini kötüye kullanarak, ülkenin yasama organını feshetmek ya da güçsüz bırakmak ve yargıyı işlevsiz hale getirmek yani bağımsız mahkemeleri devre dışı bırakmak maksadıyla ve kanuna aykırı düzeyde güç sahibi olmak adına başvurduğu bir ayaklanma ya da askeri darbe çeşididir. Bu hareketin diğer sonuçları millî anayasanın sınırlarının çiğnenmesi veya topyekûn ortadan kaldırılması da olabilir.
Devlet lideri, bu durumda olağanüstü yetkiler üstlenir. Mevcut anayasa ve yasaları askıya alır veya onları değiştirmek suretiyle halihazırdaki kurumları kendi menfaatine uygun biçimde yeniden düzenler. Adım adım gelişen bu durum son aşamaya geldiğinde artık anayasa kaldırılır ve parlemento feshedilir. Sonuçta devlet liderinin tüm gücü elinde topladığı diktatoryal veya otoriter bir sistem/ sistemsizlik inşa edilir.
Şimdi soruyorum: Bir lider neden kendi kendine darbe yapar ki?
Bu soruya verilecek olan cevap, 15 Temmuz’u ve onun etkilerini daha sağlıklı değerlendirmek adına çok önemlidir.
Ben kendi kendime bu sorunun cevabını ararken, -ve işin içinden çıkamazken- bir de tarihe bakma ihtiyacı hissettim. Madem ki tarih tekerrürden ibarettir, o halde acaba 15 Temmuz’da yaşananlar hangi olayın ya da olayların tekerrürüydü?
Tarihte elbette self-coupun onlarca ve belki yüzlerce örneğine rastlamak mümkün. Aralarında Jül Sezar’ların, Napolyon Bonapart’ların, Benito Mussolini’lerin ve daha nice kudretli liderlerin geçit yaptığı bu liste oldukça da kabarık. Erdoğan’a ve onun 15 Temmuz’una çok benzeyen Hitler’i ve onun “Reichstag Yangını” ise zaten herkesin malumu!
Tarihte, bu “self-coup” girişimlerinden bazıları başarılı ve bazıları da başarısız olmuştur.
Başarısız örneklerin çoğu, bu yola başvuran liderlerin intihar etmesiyle, halk veya bir grup tarafından linç edilmesiyle, ilgili teşebbüsten dolayı yargılanarak mahkûm veya idam edilmesiyle veya sürgüne gönderilmesiyle nihayete ermiştir.
Başarıya ulaşan örneklerde ise liderin bütün yönetim gücünü elinde toplanmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak birçoğunun sonu yine döne dolaşa intiharlarla, linçlerle, yargılamalarla, sürgünlerle sonuçlanmış, şanslı olan çok azı ise bu şekilde elde ettikleri iktidarlarını hayatları boyunca sürdürmüştür.
Peki bu yola başvuran ilk lider kimdi?
Bir sonraki yazıda, tarihte self-coup’un -bilinen- ilk örneğini gerçekleştiren Sparta Kralı III. Kleomenes’in hikâyesini anlatacağım.