Erler… Sekiz Yıl Sonra Salınıverdiler

Her asker emre uyar, bazıları daha fazla uyar…

Yargıtay Ceza Genel Kurulu geçtiğimiz günlerde, 15 Temmuzda Türk Telekom binası işgali iddiasından dolayı müebbet hapis cezası verilen 31 er hakkındaki kararları bozarak, erlerin tahliyesine karar verdi. Yıllardır beklenilen bu karar, başta erler ve yakınları olmak üzere, herkeste büyük bir sevinç ve coşku uyandırdı.

Erlerin darbe iddiasından dolayı cezaevinde olmalarının hukuksuz olduğu yıllardır medyada dillendiriliyordu. Geçmiş dönemlerde, gerçek bir ayaklanma (1962 Talat AYDEMİR ayaklanması) olsa bile, erler veya öğrenciler suçlanmamıştı. Onlar er veya öğrenciydiler ve komutanları ne emretmişse onu yapmak zorundaydılar.

Annapolis filmini izleyenler vardır. Orada, Deniz Harp Okulu komutanı askeri eğitimin ilk günü yeni öğrencilere yaptığı konuşmasında der ki: “Standartlarımız hem yüksek, hem de kesindir. Bazılarınız buna uygun olmayacak. Bunun için sizden özür dilemeyeceğiz. Çünkü sizi sivilden subaya çevirme görevi çok önemlidir.

Sivilden subaya veya askere dönüşmek.” Askeri eğitimlerin en büyük gayesi belki de bu anlayışı kazandırmaktır. Aksi halde herkes aynı adımı atamaz ve aynı hedefe yürüyemez.

Sadece Erler ve Askeri Öğrenciler mi Emirlere Uyarlar?

Erlerin, askeri öğrencilerin ve kursiyerlerin günlük faaliyetleri ile olaylara karşı verdikleri reaksiyonları tabii ki rütbelilerle kıyaslanamaz. Bu noktada, emri uygulamak ile ilgili bir şahitliğimi paylaşmak istiyorum.

Jandarma Okullar Komutanlığında görev yaptığım dönemde, belirli aralıklarla toplu takdim oluyordu. Tüm personel stadyumda toplanıyor ve komutan onlara hitap ediyordu.

Yazar tarafından ChatGPT ile oluşturulmuştur.

Bir gün saat 15.30 civarındaydı. Saat 16.00’da toplu takdim olacağı söylendi. Ben içimden istemsizce “Yaa, olmasa daha iyiydi, şimdi üzerimizi değiştireceğiz, yürüyeceğiz…” diye düşünürken, baktım başımızdaki albay kamuflaj kıyafetini giymiş içtima alanına doğru gidiyor bile. Emir demiri keser diye boşuna dememişler.

Eri bırakın, bir albay bile sorgulamadan hemen emre itaat ediyor.

Şimdi, erlerin ve askeri öğrencilerin eğitimlerini hayal edin:

Yat! Kalk! Sürün! Çök!

Emir olmadan yemek yiyemiyorsunuz, duşa gidemiyorsunuz hatta uyuyamıyorsunuz bile.

Bir defasında bölük komutanı bir kabahatten ötürü herkese şınav çekme cezası vermişti. Ceza bile eğitimin bir parçası aslında. Bir arkadaşım dedi ki; “Komutanım benim bileğimde problem var, sabah revire gittim, katlayamıyorum.” Bölük komutanı dediki “Tek elle çek o zaman.” Arkadaşımın o an itiraz etme lüksü yoktu.

Ben bu eğitim tarzının doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmıyorum. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki eğitimin realitesi budur. Benzer bir eğitimi tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı bünyesindeki kurumlarda göremezsiniz. Oralarda bunu görmek de abes olurdu zaten. Ancak şu da bir o kadar abes olmalı: Hergün bu tarz eğitimler yapan erler veya öğrenciler “Otobüse bin!” emrini nasıl sorgulayabilirlerdi.

Acaba mahkeme heyeti kendi aralarında bu durumu hiç sorguladı mı?

Çanakkale destanını anlatırken, Mustafa Kemal Atatürk ün, mermisi bittiği için kaçan askerlere;

Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar (mücadele edeceklerini kastediyor) geçecek zaman zarfında yerimize baska kuvvetler gelir, baska komutanlar hâkim olabilir. Süngü tak! Yat!

sözlerini de kahramanlık edasıyla anlatırız. Ki öyledir de zaten. Hem kahramanlık, hem askeri dahilik hem de katma değeri yüksek bir stratejik emirdir bu.

Kaçan askerler verilen emri anında uygulayınca arkalarından gelen düşman askeri de neler olduğunu anlayamıyor ve onlar da yatıyor. Bu esnada da takviye kuvvet geliyor ve durum lehimize dönüyor. Emre itaat öğretilmeseydi, bunun eğitimi verilmeseydi veya o askerler, farzı muhal, “Ne ölmesi be, biz kaçıyoruz!” deselerdi (Sivil bir mantıkla denebilir.) olayın kahramanlık boyutunu geçtim, oradaki kritik bir tepe belki elden çıkabilir ve aleyhimize bir durum gelişebilirdi.

Size emir verecek bir üstünüz olduğu sürece, orgeneral de olsanız, emre itaat askerliğin doğası ve olmazsa olmazıdır.

Hele ki hukuka ve kanunlara uygunsa.