Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişki, birbirlerine kavuşamayan iki aşığın hikayesine benzetilebilir. Bu ilişki, kötü bir şarkı gibi, bazen hızlanıp bazen yavaşlıyor. Tarafların farklı dil, din, coğrafya ve kültürlerden gelmesi ilişkiyi zorlaştırıyor.
Tarihsel Süreç
Resmi verilere göre, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci, 1963 yılında Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık antlaşması imzalamasıyla başlamış ve 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla ivme kazanmıştır. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. (i) Ancak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin tam üyesi olma hedefi hâlâ gerçekleşmemiştir.
Türkiye’nin Önemi
Günümüzde Türkiye, başta güvenlik ve ekonomi olmak üzere birçok problemle mücadele etmektedir. Buna rağmen Türkiye, bulunduğu coğrafyada önemli bir askeri güç olmaya devam etmektedir. 2022 yılında Türkiye, Montrö Anlaşması’nı devreye sokarak Rus savaş gemilerinin Akdeniz’den Karadeniz’e geçişini kısıtlamıştır.(i) Türkiye’nin Avrupa ile Orta Doğu arasındaki köprü niteliği ve Karadeniz’e doğrudan erişimi, onu bölgedeki krizler ve çatışmalara karşı mücadelenin merkezi bir figürü yapmaktadır.(a)
Gerileyen Türkiye
Son 10 yıldaki Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine baktığımızda, Türkiye’nin üyelik sürecinden epeyce uzaklaştığını görüyoruz. AB Komisyonu’nun raporlarına göre, Türkiye’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası konusundaki tutumu 2011’den itibaren Avrupa Birliği’nden giderek ayrılmakta, 2023’te uyum oranı %10’a düşerken, 2007’de %97 idi. (i)
Avrupa Komisyonu, Türkiye’yi hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler konusunda yeterli bulmamaktadır. Zira nüfusunun yaklaşık %5’inin terör soruşturması geçirdiği bir ülkede hukukun üstünlüğünden ve demokrasiden söz edilemez.(i)
Türkiye-Rusya Yakınlaşması
Ayrıca Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında tüm Avrupa ülkeleri gibi Rusya’ya karşı bir tavır almak yerine, Rusya ile olan ekonomik, siyasi ve askeri ortaklıklarını sürdürmüştür. Bu durum, Avrupa ülkeleri arasında rahatsızlık yaratmaktadır. Avrupa Birliği’nin bu konudaki siyasi hayal kırıklığı, Aralık 2022’deki Avrupa Konseyi açıklamasında da açıkça dile getirilmiş; Türkiye’nin AB aday statüsünü koruduğu belirtilirken, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara uymamasından duyulan rahatsızlık da vurgulanmıştır.(a)
Mülteciler ve Türkiye
Türkiye’nin mülteci politikası da Avrupa Birliği’ni rahatsız etmektedir. Avrupa Birliği, Türkiye’nin sınırlarını iyi korumasını beklemektedir. Ancak Türkiye Hükümeti Suriye krizinin başından beri güney sınırlarını kontrolsüz şekilde açmıştır. Sınırlardan geçiş yapan milyonlarca insan arasında kriminal kişiler ve teröristler de bulunmaktadır. Avrupa Birliği, maalesef Erdoğan hükümetini parayla ikna ederek, Türkiye’yi adeta dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke haline getirmiştir.(i) Erdoğan hükümeti, Avrupa Birliği’nden para koparmak için mültecileri şantaj malzemesi olarak kullanmaya devam etmektedir.(i)
Türkiye’ye Kapanan Kapılar
Bir diğer problem ise Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik mevcut vize politikasıdır. Bu politika, Türk iş insanlarının ekonomik özgürlüklerini önemli ölçüde kısıtlamakta, birçok potansiyel ticaret fırsatının kaybolmasına ve Batı ile kültürel etkileşimin gerçekleşmemesine neden olmaktadır.
Türkiye Kaderine Terkedilemez
Son zamanlarda yaşanan olaylar ve mülteci akınları, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gerginliklerin sona erdirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Türkiye, uzun zamandır Avrupa Birliği ile mevcut gümrük birliğini kapsamlı bir şekilde modernize etme ve genişletme çağrısında bulunuyor, ancak Türkiye Hükümeti hukukun üstünlüğü ve demokrasinin geliştirilmesi gibi birçok konuda görevlerini yerine getirmiyor.
Avrupa Birliği ise bugüne kadar, başarısız bir öğrencisini geliştirmek için çözüm yolları aramak yerine onu sınıfta bırakan bir öğretmen gibi davranmıştır. Bu tutumlar, yalnızca Türkiye halkına zarar vermekle kalmamış, küreselleşmenin etkisiyle küçük bir köy haline gelen dünyamızda, yanlış kararların sonuçlarına tüm insanların maruz kalmasına neden olmuştur.
Ateş Sadece Düştüğü Yeri Yakmaz
Avrupa Birliği’nin dışladığı bir Türkiye’nin, bazı yöneticiler aracılığıyla yalnızca Rusya ve Çin ile ilişkilerini güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda bölgedeki radikal gruplarla da etkileşimde bulunduğu açıkça görüldü. Birçok devlet, bu durumun hem bölgesel hem de küresel çapta olumsuz etkilerini artık çok daha iyi anladı.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri, Suriye’deki askeri müdahaleleri ve radikal terör gruplarıyla olan bağları, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin daha da zorlaşmasına neden olmaktadır. Kısa vadede Türkiye’nin AB üyeliği için gerçekçi bir umut görünmemektedir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin mevcut dış politikası ve uluslararası ilişkileri, AB üyeliği açısından engeller oluşturmaktadır. Ancak, Türkiye’nin AB ile diğer alanlarda işbirliğini artırma potansiyeli devam etmektedir.
Yeni İşbirlikleri, Yeni Umutlar
Bu nedenlerle, AB açısından ilişkilerin resmi üyelik sürecinin ötesinde yeni bir politika yönüne kaydırılması daha makul görünmektedir. Demokrasi, hukuk, güvenlik, savunma, göç, ekonomi ve vize politikaları gibi alanlarda daha fazla ve daha sıkı işbirliği yapılması düşünülebilir.
İlk adım olarak vize kolaylığı sağlamak, en akıllıca hamle olabilir. Bu adım, hem Türk iş insanları ile Avrupalı şirketler arasında ticari ilişkilerin başlamasına olanak tanır hem de Türkiye halkı ile Avrupa arasında güçlü bağlar kurulmasına fırsat oluşturur. Böylece, ekonomideki kötü gidişat durdurulabilir ve aynı zamanda Türkiye halkının demokrasi, hukuk ve insan hakları konularındaki bilinç düzeyi dolaylı olarak artırılabilir. Vatandaşlar, doğal olarak Avrupa’da görecekleri pozitif değerleri kendi ülkelerinde de talep edecektir. Bu durum, Türkiye’nin daha güzel ve medeni bir ülke haline gelmesi çabalarına hız kazandıracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Avrupa’dan, hukuktan ve demokrasiden daha da uzaklaşmasını önlemek ve ülkenin ihtiraslarına yenik düşmüş yöneticiler tarafından ateşe atılmasını engellemek için Avrupa Birliği ile yapılandırılmış bir ortaklık perspektifi geliştirilmelidir. Avrupa Birliği, otoriter yöneticilere rağmen Türkiye ile sürdürülebilir ve geliştirilebilir ortaklıklar oluşturmalıdır. Aksi takdirde, bu ateş yalnızca Türkiye’yi değil, herkesi yakabilir.
Kaynak
a: Roger Näbig “ Die Türkei als sicherheitspolitischer Partner der Europäischen Union” In: Europäische Sicherheit · Strategie & Technik, 2024, 7/2024, Sayfa 21.