Annelerin çocuklarına olan merhametini bilmeyen yoktur. Çocukları için kendilerini ateşe atmaktan çekinmezler.
Hatta çocuklarına olan sevgileri o kadar fazladır ki çoğunlukla hatalarını göremez, gördükleri hatalara bile makul gerekçeler bularak kendilerince masum bir hale getirirler. Üstelik bu yanlışları başkalarında gördüklerinde acımasızca eleştiriyor olsalar bile. Her ne kadar kabul edilebilir olmasa da annelerin bu refleksini anlayabiliriz.
Peki ya bu refleksi ülkelerin birbirine göstermesine nasıl tepki verilebilir?
Gerçekten bir ülke bir diğerine gözleri kör olurcasına sevgi duyup, en acımasız yanlışlarına bile göz yumabilir mi?
Dünyanın değişik bölgelerinde artık zihnimizde sıradanlaşmaya başlamış birçok yıkım yaşanıyor.
Zulümlerin, savaşların ve katliamların bini bir para. Bu satırları okurken bile mutlaka aklınızda üç beş tanesi canlanmıştır. Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Gazze’yi işgali, Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı soykırım bunlardan en bilinenleri.
Ağlayan bebeklerin, yaralanmış çocukların çığlıkları hayalimizden hiç çıkmıyor. Ve bu zulümlere her gün bir yenisi ekleniyor. Dünyanın birçok yerinden tepkiler yükselse de henüz değişen bir şey yok. İşte benim bu yazıda temas etmek istediğim nokta da yükselen ve yükselmeyen seslerle alakalı. Neden bazı ülkeler apaçık ölümleri, acımasız zulümleri, sonu gelmez yıkımları evladını savunur gibi savunuyor?
Menfaatler Hakkın Önüne Geçiyor
Çin’in yıllardır devam eden Uygur Türkleri zulmüne pek çok ülkeden tepki geldi hatta birçoğu yaptırım kararı aldı. Ancak içlerinde Rusya, K. Kore ve Küba’nın da olduğu sayıları 50’yi bulan ülkeler de Çin’e destek verdi. Doğu Bloğu ülkelerin Çin’e olan desteği müttefik olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Peki ya S. Arabistan, Mısır ve Pakistan gibi birçok Müslüman ülke neden destek veriyor? Ve hatta zulümlerden muzdarip Suriye, Filistin ve Myanmar? Ve maalesef Türkiye’nin de soydaşlarının ve dindaşlarının uğradığı zulme sessiz destek verdiğini söylemek gerek.
Yakın zamanın en büyük felaketlerinden biri halen devam etmekte olan İsrail’in Gazze’yi ilhakı.
Yukarıda kullandığım “Büyük Felaket” tabiri nedeniyle yanlış anlaşılma olmasın. İsrail’in yaptıkları tam anlamıyla bir soykırımdır. Olayların başlangıcında her ne kadar İsrail mağdur gibi görünse de zaman geçtikçe gerçek hedefleri ortaya çıktı. Bu andan itibaren de birçok ülke desteğini çektiği gibi tepki göstermeye de başladı. Bu dönemde bazı ülkeler destek amacıyla Filistin’i devlet olarak da tanıma kararı aldı. Fakat ne olursa olsun asla İsrail’e desteğini çekmeyen ülkeler de yok değil. Bu ülkelerin başında ne yazık ki “demokrasinin yılmaz savunucusu” olan ABD geliyor. Peşi sıra gelen ülke ise kendisini Yahudi halkına karşı hep bir mahcubiyet duygusu içinde hisseden göçmenler yurdu Almanya. Ayrıca değişmez müttefikler İngiltere ve Fransa’da desteklerini belli eden ülkelerden.
Rusya-Ukrayna savaşı aslında Blok Savaşının sahaya dökülmüş hali desem abartmış olmam herhalde.
ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi Batı Bloğu ülkelerin açık desteği ile direnmeye çalışan Ukrayna ile Çin, K. Kore ve İran gibi Doğu Bloğu ülkelerin desteğiyle ilerlemeye çalışan Rusya’nın güç mücadelesi.
Peki, ismini zikrettiğim ülkelerin son dünya savaşının mağdurları ve mazlumları olmalarına ne demeli. Zulmü gören insanlar sonraki nesillere ne anlattılar ki kendi yaşadıkları acıları başkalarına yaşatma gereği duydular?
Yaşanan savaşların ve çatışmaların örneklerini artırmak mümkün. Burada ilginç olan, ülkelerin destek verirken kullandıkları argümanlar. Hemen hepsi mağdurun yanında olduğunu öne sürerek ve “iyilik ve demokrasi” havariliğiyle karşısındakini suçluyor. Halbuki gerçek ne yazık ki öyle değil.
İşlerine geldiğinde zalime, işlerine geldiğinde mazluma destek olup, yeri geldiğinde aynı zulmü işlemelerinin tek sebebi çıkarları.
Çünkü devletler için tek gerçek sonunda ne elde edecekleri maalesef. Devletlerin ahlakı yok belki ama gördük ki birçok devlet yöneticisinin de ahlakı devlet kimliği içinde eriyip gitmiş vaziyette.
Masum Değiliz, Hiçbirimiz!
Rusya ve Çin’i zalim olmakla suçlayan ABD, İsrail’in zulmüne açık destek veriyor. Üstelik daha elindeki Irak’ın, Afganistan’ın kanı kurumamışken.
İngiltere, Portekiz ve İspanya’nın sömürgelerinde yaptıkları dünya tarihinin kara lekeleri olarak hala hafızalarda.
Fransa, sanki Kuzey Afrika’yı kana bulayan, soykırım yapan ve yakın zamanda işlediği cürmü kabul etmiş bir ülke değilmiş gibi ahlak dersi verme derdinde.
Almanya, dünya tarihinde yaşanan iki dünya savaşının da baş sorumlularından olduğunu unutmuşa benziyor. Üstelik milyonlarca insanı işkencelerle öldürmelerine rağmen.
Geçmişi itibariyle en temiz ülkelerden olan Türkiye ise, Erdoğan hükümeti marifetiyle günümüzün zalim devletleri arasındaki yerini almış bulunuyor.
Dünyaya barış ve sevgi köprüleri kurmak için aracılık yapmaya soyunmaları kendilerini komik duruma düşürmekten başka bir şey değil. Suriye’deki savaşa terör örgütlerini destekleyerek dahil olan Erdoğan, en büyük zulmü kendisine muhalif olan bütün kesimlere karşı gerçekleştirdi. Yüzbinlerce insanı yokluk ve ötekileştirmeye maruz bıraktı. Ve bir yandan da İsrail’in işlediği cinayetlere ticari destek veriyor.
Şu an ülkelerinin bulunduğu refah ve barış ortamının bozulmaması için başka memleketlerde yaşanan acılara ve ölümlere destek verenlerin, rakiplerinin yaptıkları zulme ses çıkarmalarının sağduyulu olmakla hiç ilgisi olmasa gerek.
Bunca yaşanan haksızlık ve yıkıma rağmen insanlığın tam olarak ölmemiş olması bir nebze umur verici.
Zalim yöneticilerin başta olduğu ülkelerin kendi vatandaşlarının bile yaşananlar karşısında tepki göstermeleri yöneticilerin daha da azgınlaşmasının önüne geçen önemli bir faktör. Aksi halde dünyanın yeni Hitlerlerle, Mussolinilerle dolması kaçınılmaz olurdu. Ancak unutulmamalı ki, toplumları yönlendirmek günümüzde eskisinden çok daha kolay. Bugün hakkı ve hukuku savunan temiz kalplerin yarın zulmün yanında yer almamak için çok daha dikkatli olması gerekiyor.