Cumhuriyetin 100.yılına denk gelen 2023 seçimleri, sadece bugünkü politik tartışmaların değil, yakın dönem siyasal tarihimizin de konusu olacak. Zira hukuk, demokrasi ve temel insan haklarının politik çıkarlar için tüketildiği böylesi bir dönemi bir asırlık cumhuriyet tarihimizde görmemiştik.
Geçen 20 yılın nihayetinde önümüze yığılan enkaz öyle böyle değil. Yalancılıkta profesyonel, hırsızlıkta organize ve liyakat kazanmış, merhamet bilinci oturmamış, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, karşıt görüşte olanları aşağılayan, şeytanlaştıran, nefret söylemini yaygınlaştıran, dini siyasete alet eden ve bundan da öte halkın dini duygularını sömüren, her türlü etik değerden yoksun bir iktidar anlayışının yönetiminden yorgun düştük. Bu iktidar anlayışının bireyde, toplumda ve devlet mekanizmasında oluşturduğu tahribatın giderilmesinin uzun bir zaman ve emek isteyeceği aşikâr.
Örselenen Umutlar
Ceza kanununda yer alan, kişilere ve devlete karşı işlenen suçların birçoğunu işlemiş bir iktidarın yöneticilerinden dürüstlük, hukuka saygı, insan haklarına riayet, merhamet, adalet beklemek gibi bir yanılgı içerisinde olmayalım. Aynı şekilde hak, hukuk ve adalet söylemini içselleştirdiğinden emin olamadığımız muhalif yelpazeden de mutlak adalet, özgürlük, hoşgörü ve sevgi noktasında büyük beklentilere girmeyelim. Aksi taktirde büyük hayal kırıklıkları yaşar ve örselenmiş umutlarımızla baş başa kalabiliriz.
Her muhalif söylem sahibini “terörist” parantezine alan yönetim anlayışına “diktatörlük” demekten başka seçeneğimiz yok. Diktatöre diktatör demek mertlik, diktatörü alkışlamak ve onu yere göğe sığdıramamak ise namertliktir. Bir de bu işin siyasal muhalefete bakan yönü var ki, diktatörün çizdiği rotada yürüyen ve onun söylemleriyle siyaset yapan politikacıları kapsamaktadır. Onlar için de rahatlıkla “ahmaklar topluluğu” diyebiliriz.
Kirli Siyaset Çarkı
Hayatının merkezine şahsi çıkarlarını, ikbal beklentilerini, maddi refahını koyan insanlardan erdem, onur, demokrasi ve adalet beklenmez. Ama onların bu kavramlara dair nutuklarını sık sık duyarız. Bunda şaşacak bir şey yok. Siyasetin kirli çarkına entegre olanların doğası böyledir. Halkın hoşuna giden her söz ve üslup, yeni bir eda ve yeni bir cümle ile dile getirildiği müddetçe bu kirli çark sorunsuzca işler.
Pişkin siyaset kadrolarının isabetle tespit ettikleri bir diğer husus da şudur: Geniş halk kitleleri, hadiselerin dilini okuma gayretinde olmazlar. Destek verdikleri siyaset figürlerinin bütün sözleri onlar için mutlak doğrudur ve haktır. Hele bir de söylemlerini pervasızlık, kabadayılık, güce yaslanma, dini referans olarak gösterme eğilimi belirliyorsa, hipotezlerinin ve kurdukları cümlelerin hakkı temsil edip etmemesinin de hiçbir önemi yoktur.
Siyasetin Mantığı
Kalabalıklar, bireysel çıkarlarına hizmet ettiği müddetçe inandıklarını ilan ettikleri ya da inanıyormuş gibi davrandıkları siyasal ve ideolojik kamplarını, alkışlamaya devam ederler. Destekledikleri politikacılar dibine kadar rüşvet, yolsuzluk, ahlaksızlık çukurlarına batsalar da bu tutumları değişmez! İşte bu noktadan hareketle iç siyasette taraftar devşirme mantığını dört madde ile özetlemek mümkündür:
- Halk bilimsel verilerden ziyade hamasetten hoşlanır.
- Siyasetçiler açık sözlülerden ziyade yalakalardan hoşlanır.
- Bu ikisi uygun ortamlarda tencere-kapak misali birbirlerini bulur.
- İstisnalar her zaman vardır, fakat genel kural değişmez.
Halkın istismara açık yanları bellidir: Tarafgirlik, basite indirgenmiş anlatımlara tav olma, duygusal refleks gösterme, kavmiyetçilik, milliyetçilik ve fanatizm. Bu hassasiyetleri fark eden her kurnaz siyasetçinin kullandığı “anahtar-kilit” matematiği işte bu basit mantığa dayanır.
Kötülük ve Demokrasi
Bugün siyasal ve ideolojik görüşler, intikam aracı olarak kullanılıyor. İnsan haklarını paspas yapanlara bunu anlatmak zor, ama yüreği güzel insanlar zoru başarmak zorundalar.
Kötülüğün sıradanlaştığı yerde, iyiliğin sesini yükseltmek adına söylenen her söz ve atılan her adım çok kıymetlidir. Yeter ki temenniler ve eylemler her kesimden insanı kucaklayacak sıcaklıkta ve daimî olsun. Kötü sadece kötüdür. Kötülüğü sıradanlaştıran kişi ise şeytani eylemlerin odağıdır; şeytanın ta kendisidir!
Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu, siyasal kimliklerden bağımsız olarak desteklenmeyi hak edecek kadar yücedir. Fikir, ahlak ve vicdan cücelerinin bunu anlamasını beklemek ise saflıktır. Diğer yandan haksızlığa uğrayan kişinin siyasal kimliği, bu haksızlığı haykırmamıza engel oluyorsa, hak, hukuk, adalet söylevlerimiz de saçma birer retorikten ibaret kalır.
Her Şeye Rağmen
Bizler her şeye rağmen yaşanılası güzel günlere dair bilinç altımızdaki pozitif duygularımızı öz güvenimizle ve mücadele azmimizle birleştirmekten geri durmayalım. Zira hukuk; mahkeme salonlarından, cezaevlerinden ve tazminat davalarından ibaret değil. Mağdur edilmiş halkların vicdanlarında ve gelecek günlerin masum dimağlarında, bugün yaşanan her türlü haksızlık ve zulüm elbet yargılanacaktır. İşte o gün, bugünün iktidar sofrasında köşe kapmaca oynayanlar lanetle anılacaklar. Ve elbet o günün adil hukukçuları da üzerlerine düşen görevi ifa edecekler.
Geleceğe dair umutlarımızı büyütmeye devam etmek zorundayız. Bunu siyasal iktidarların renginden, ideolojisinden ve vaatlerinden bağımsız olarak gerçekleştireceğiz.
Seçimlerde önümüze konan seçeneklerden birisini tercih ederken umutlarımızı örseleyecek beklentilere girmekten uzak duralım. Hak, hukuk ve adalet inancının galip gelmesi için buna mecburuz.
Toplum olarak hiçbir müştereğimiz olmasın mı? Mesela en azından, insan hayatının kutsallığı!.. Yeni düşmanlara değil, yeni dostlara ihtiyacımız var. Hepimizin.
Cumhuriyetin 100. yılında karanlığın en koyu noktasından, aydınlık yarınların harcını karacağımız günlere el ele, omuz omuza yürümek temennisiyle!
Sandıktan kim çıkarsa çıksın, seçimin galibi temiz yüreklerimiz olsun!