Lise yıllarında yaz tatilinde dedemin işyerine gider, orada vakit geçirirdim. Ticaret ortamını da ilk defa orada gözlemleme imkânım olmuştu. Ama benim en sevdiğim kısım ise öğleden sonralarıydı. Dedemin işyerinin önünde bir ceviz ağacı vardı. İkindi namazını kılan komşu dükkân sahipleri bu ceviz ağacının altında toplaşırdı. Yaş ortalaması 60’ın üzerinde olan bu insanların sohbeti benim çok hoşuma giderdi ve onları heyecan ile dinlerdim. Burada siyaset, ticaret, eski günler konuşulurken şarkıların söylenip hikâyelerin anlatıldığına da şahit olmuştum. Birbirinden anlamlı hikâyeler arasında sürekli olarak zihin duvarlarıma çarpan birisi şöyle idi:
Vakti zamanında samimi iki arkadaş varmış. Bu arkadaşlardan birisi sırtında heybesi elinde bastonu ile giderken diğeri görmüş ve nereye gittiğini sorunca, Halep’e gezmeye gidiyorum demiş. Bunu duyan arkadaşı bekle heybemi alıp ben de geleyim demiş.
İki arkadaş düşmüşler yola. Günlerce süren bir yürüyüşün ardından Halep’e varmışlar. Burada birkaç gün geçirdikten sonra sokaklarda tellalların “Kralımız dün gece ölmüştür yeni kral seçimi yarın öğleden sonra Halep meydanında yapılacaktır” ilanını duyunca epey şaşırmışlar ve ertesi gün yapılacak seçime beraber gitme kararı almışlar.
Şehir kurallarına göre ölen kralın yerine krallık seçimi için halk şehir meydanında toplanırmış. Daha sonra beyaz bir güvercin kafesten dışarı salınır, bu beyaz güvercin kimin başına konarsa yeni kral o olurmuş.
Ertesi gün tüm Halep halkı gibi bu iki arkadaş da meydana gitmişler. Güvercinin kafesten bırakılmasını beklerken kendi aralarında muhabbete koyulan iki arkadaştan ilki, “Kuş benim kafama konarsa adil, yumuşak huylu bir kral olacağım ve buraları adalet ile yöneteceğim” demiş.
Diğer arkadaş ise, “Kuş benim kafama konarsa ben astığı astık, kestiği kestik bir kral olacağım, halk korkumdan tir tir titretecek” deyince arkadaşı bu cevaba şaşırmış, ama bir şey de dememiş.
Artık güvercinin kafesten salınması vakti gelmiş. Görevliler kafesin kapağını açmış, kafesten çıkan kuş meydanda biri tur attıktan sonra bu arkadaşlardan ikincisi olan, korku vaat eden kişinin kafasına konmuş. Bunu gören halk kızgınlık ile, “Henüz birkaç gün önce gelen birisi mi başımıza kral olacak” diye hep bir ağızdan homurdanınca, jüri seçimin tekrar yapılmasına karar vermiş.
Tekrardan başka bir güvercin kafese konmuş ve daha sonra kafesin kapağı açılmış. Güvercin meydanda birkaç tur attıktan sonra bu da aynı adamın kafasına konmuş. Artık halkın da diyecek sözü kalmamış ve şehrin kralı birkaç gün önce Halep’e gelen bir yabancı olmuş.
Arkadaşlardan biri kral olup tahta otururken diğeri ise iki kişi geldikleri yolu günlerce tek başına yürüyerek evine varmış.
Aradan aylar, yıllar geçmiş. Halk kralın yönetim tarzından kan ağlıyormuş. Darağacında sürekli birileri sallandırılıyorken, artan vergiler esnafı canından bezdirmiş. Sokaklarda vücudunun belli uzuvları olmayan insan sayısı günden güne artar olmuş.
“Ne yapabiliriz” diye çözüm aranırken, halktan birisi, “Kralın bir arkadaşı vardı buraya beraber gelmişlerdi ona gidersek belki kral ile konuşur ve kralın kalbinin yumuşamasına yardımcı olabilir” deyince bir ekip çıkarmışlar ve kralın yol arkadaşının yanına varmışlar.
Durum anlatılmış ve yardımcı olması için adama yalvarmışlar. Adam anlatılanlar karşısında Halep halkına yardım amacıyla gidip arkadaşı ile konuşmayı kabul etmiş.
Hep beraber düşmüşler yola ve Halep’e varmışlar. Adam saraya gitmiş ve kral ile görüşmek istediğini söylemiş. Eski arkadaşını karşısında gören kral çok mutlu olmuş. Akşam onun için ziyafet vermiş.
Ziyafetten sonra konuyu açmanın tam sırası olduğunu düşünen adam krala, halkın yönetiminden çok şikayetçi olduğunu, halka çok kötü davrandığını bunun doğru olmadığını vb. anlatıp durmuş. Tüm bu anlatılanları dinleyen kral, “Söyleyeceklerin bitti mi” deyince arkadaşı, “Evet” demiş.
“Seçim meydanını hatırlarsın ben o gün ne vaat ettiysem bugün o vaat ettiklerimi uyguluyorum. Eğer bu halk adil bir yönetim hak etseydi güvercin gelip benim başıma iki defa konmaz senin başına konardı. Ben seçilmeden önce ne vaat ettiysem Halep’i öyle yönetmeye devam edeceğim” demiş.
Vaatler Bizde Farklı mı?
Hikâyenin aslına değil faslına bakmalı denir. Normal koşullarda vaatler yönetime talip olan insanlar tarafından bir toplumun refahına yönelik olarak onların gönlünü ve desteğini kazanmak amaçlı olarak verilir. En önemli husus ise tüm toplumun destek verebileceği kapsamda ve tutarlı olmasıdır.
Konu seçim vaadi ise, ülkemizdeki siyasetçilere değinmemek mümkün değil. Zira ülkemiz insanı seçimlere girerken Süleyman Demirel’den “kim ne veriyorsa 5 lira fazlası” vaadini dahi duydu.
Aradan yıllar geçse de bakış açısı hiç değişmedi. Ülkeyi 20 yıldır yöneten Erdoğan, ilginç vaatleri ile selefi Demirel’den geri kalmadı.
Özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından sonra birçok kirli yönü açığa çıkan Erdoğan, bu tarihten sonra milletin belli bir kesimi ile kendi ihtirasları uğruna mücadele etmeyi vaat ederek halktan yetki istemeye başladı. Daha sonraki seçimlerde ise yine ilginç bazı vaatlerde bulundu.
Haziran 2015 seçimlerinden önce, “Verin 400 milletvekilini bu iş huzur ile çözülsünü” vaat ederken, Haziran 2018 seçimlerinden önce seçilmesi durumunda “Alacaksınız çoluğunuzu çocuğunuzu yanınıza, gideceksiniz millet bahçesine orada onlarla beraber yatıp yuvarlanacaksınız” ve “Millet kıraathanelerinde bedava çay ve kek olacak” vaatlerinde bulundu.
Bunlar Erdoğan’ın ağzından çıkan şahsına münhasır vaatlerinden sadece birkaçı. Birde ağzından çıkmayan ama lisan-ı hali ile verdiği vaatler var. Bunlar Erdoğan’ın nasıl bir yönetim anlayışı benimsediğini gösteren ve aslında neredeyse son 10 yıldır da uyguladığı vaatlerdir. Yani terörist ilan etme, düşmanlaştırma, kendi zengin kitlesini oluşturma, adam kayırma, liyakatsizlik, fakirlik, diktatörlük ve hukuksuzluk.
Erdoğan, Türkiye için maalesef ki artık yukarıda sayılanlardan daha öte vaatlerde bulunmuyor/ bulunamıyor. Tekrar Cumhurbaşkanı olması durumunda yaşanan ekonomik kriz, hukuksuzluklar ve terörist ilan ettiği kişi sayısı artarken, ülkede yaşamaktan mutlu insan sayısı sürekli azalacaktır.
Erdoğan seçildiği her 5 yıl için ülkeye onlarca yıllık tahribat yaşatmaktadır.
Hikâyeden farklı olarak ise milletimiz Erdoğan’ı ve yönetimini hak etmemektedir. Anadolu insanı temiz duygularının suistimal edilmesi ve algı yönetimi neticesinde yıllardır Erdoğan’a oy vermiş olsa da önümüzdeki seçimlere giderken Erdoğan’ın dillendirmediği geçmişte de uyguladığı vaatlerini göz önünde bulundurup oy tercihini ona göre şekillendirmesi gerekmektedir.
Erdoğan tekrar seçilmesi durumunda gizli olan vaatlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeye devam edecektir. Bu vaatlerden milletin maddi ve manevi refahına olumlu olarak yansıyacak hiçbir şey yok.
Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri milletimiz için köprüden önceki değil, uçurumdan önceki son çıkıştır.