“Bu mücadeleyi iktidara getirme noktasında eğer benim emir komuta merkezim bana “papaz elbisesi giymen gerekiyor” diyorsa yaparım dedim. Papaz elbisesi dahi giyerim.”
“Üçüncü köprü İstanbul için cinayettir. Kuzey bölgemizde kalan yeşil alanların imara açılarak katledilmesinden başka bir şey değildir.”
“Irak’ta savaşan kahraman erkek ve kadın Amerikan askerlerinin olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum.”
“Müslüman toplumlar, ülkelerinin gelişmesinde yaşanan sorunların kaynağı olarak dış güçleri göstermekle, bu sorunu çözemezler.”
“Kendi eşiyle değil yahu! Buna nasıl kendi özeli dersiniz? Bu özel değil, özel değil; bu genel, genel!”
“Gazze’ye giderken bana mı sordunuz?”
“Teröristler kadar bizler gururlu, onurlu olmazsak onların karşısına dikilmezsek, bilesiniz ki bu ülkede büyük bir kırılma olur.”
Yukarıdaki sözleri söyleyen bir siyasetçinin taviz vermeyeceği veya geri adım atmayacağı tek konu seçimin kazanılması meselesidir. Seçim sonuçları açıklandığında kazanan tarafta olduğu sürece o aşamaya nasıl geldiğini de asla önemsemeyecektir. Çünkü tarih sadece kazananları yazar. Ve tarihi de sadece kazananlar yazar… Bu döngüye tersten de bakabiliriz. Ne zamanki kaybeder ve tahttan düşersiniz işte o zaman amel defterinizin sol taraftan verileceği an gelmiştir. Amiyane tabirle çocukken çaldığınız sakızların bile hesapları sorulur, yaptığınız bazı doğrulardan bile sorgulanırsınız. Eğer Hitler, Kaddafi, Mussolini, Saddam veya başka diktatörler acı sonlarla karşılaşmadan doğal şekilde ölmüş olsalardı bugün belki onlar hakkında farklı sözler konuşuyor olacaktık.
Devrilen diktatörler, devrilme şekilleriyle ve sonları itibariyle ayakta durmaya devam eden diktatörlere yeni tecrübeler ve yeni acımasızlıklar kazandırıyor. Bu hazin sonlar bile maalesef diktatörlükten vazgeçirmeye değil diktatörlüklerini kaybetmeme adına daha sert icraatlara sebebiyet veriyor.
Yazının sonunda söylemem gerekeni başta söyleyeceğim. Erdoğan kesinlikle seçimle gidecek biri olmadığı gibi girdiği seçimleri kaybetmeyecek kadar kurnaz ve çevresinde bu konuda kendisini yetiştirmiş profesyonel ortaklarla hareket eden acıması ve yıkılacak tabuları olmayan bir siyasetçidir.
Devlet İmkanlarına Karşı Adil Bir Seçim Mümkün Mü?
Öncelikle daha önce kullandıkları ve başarılı olan taktiklerle seçimi kazanma yollarını tercih edeceklerdir. Bu yöntemlerin sonuç vermeyeceği düşüncesi hâkim olduğunda bu sefer giderek artan dozlarla kazanmalarını sağlayacak teknikleri devreye sokacaklardır. Hangi diktatör için olursa olsun seçimi yaptırmadan ülkeyi yönetmeye devam etmek başvurulacak son çaredir. Yapılan araştırmalar net olarak gösteriyor ki: süreci ne olursa olsun seçimleri uygulatan diktatörün iktidarda kalma süresinin, yapmayanlardan daha fazla olduğu kati şekilde saptanmıştır. Darbecilerin bile sonraki ilk seçimlerde demokrat liderler olarak siyaset sahnesinde yer aldığı bir dönemdeyiz. Neticede seçimler dikta yönetimi bile olsa o yönetimi legal hale getirir. Artan dozlarına göre iktidarın uygulayacağı yöntemler şunlar olabilir:
- Seçime giden süreçte kalıcı olmayan ve yasadışı yöntemlerle suni ekonomi toparlanması oluşturarak veya oy potansiyeli olan grup ve oluşumlara yardımlar yapılarak kaybedilen oyların tekrar kazanılmasına çalışabilirler.
- Oyların sayılmasında önemli rol oynayan seçim komisyonlarında ve sandık heyetlerinin oluşumunda muhalif parti temsilcilerinin yerine kendi elemanlarını yerleştirebilirler. Çünkü oyları kimin verdiği değil kimin saydığı önemlidir.
- Seçim kampanyası boyunca artacak olan iktidar karşıtı gösteri ve eylemlerle yıpranmaları engellemek için seçim hazırlık sürecini kısa tutmak adına baskın seçime başvurabilirler.
- Muhalefetin kendini ifade etmesi için gerekli şartları ortadan kaldırarak rakiplerinin adil bir ortamda kampanyalarını sunmalarına izin vermeyebilirler.
- Elinde bulundurduğu medya gücünü tamamen dezenformasyon amaçlı kullanarak vatandaşın doğru bilgiye ulaşmasını engeller, yaptıkları basit icraatları bile göklere çıkararak başarılı bir tablo çizmeye çalışabilirler.
- Muhalefetin içinde yer alan elemanları veya sonradan menfaat karşılığı devşirdikleri kişiler vasıtasıyla partileri parçalamaya veya ittifak teşebbüslerini engellemeye çalışabilir, bu elemanları muhalif partiler için olumsuz bir şekilde kullanabilirler.
- Seçim esnasında ve sonrasında manipülasyon ve hileye başvurabilirler. Mühürsüz oyların sayılması, seçim sonuçlarının iktidarın önde olduğu algısıyla açıklanıp seçim sonucunun olandan farklı ilan edilmesi, olmayan ve ölmüş kişiler adına oy kullandırılması zaten daha önce başvurulmuş yöntemlerdir.
- Muhalefet liderlerine veya partiler için önemli aktörlere suikast düzenleyebilir veya seçime girmelerinin engellenmesi için herhangi bir suçtan tutuklayabilirler.
- Seçim öncesi ekonomik veya yönetimsel sebeplerle kendilerinden kopan milliyetçi oyları bir arada tutmak ve insanların önceliğini ‘Milli Mücadele’ seviyesine getirmek için askeri harekât veya olağanüstü hal şartları oluşturabilirler.
- Başvurulacak tüm yöntemlere rağmen başarı şansının düşük kalması durumunda; savaş, terör ve başka sebeplerle seçimin yapılamamasına yol açacak olağanüstü şartlar oluşturabilirler.
- Beklenmedik bir biçimde seçim sonuçlarının olumsuz gelmesi halinde hile yapıldığı iddiasıyla seçim sonuçlarını kabul etmeme ve seçimlerin yenilenmesi yoluna gidebilirler.
Uzun sözün özü, seçim şartları öyle bir hale gelir ki; siz, dayatılandan başka çarenizin kalmadığı oy mührünü, farklı seçenekler varmış gibi görünen pusulaya özgürce vurduğunuzu sanırsınız.
Bahsettiğim ihtimaller hayali değil daha önce kullanılmış yöntemlerdir. Hatta birçoğu Erdoğan’ın bizzat başvurduğu yöntemlerdir. Şeytana akıl verecek kadar hile ve düzenbazlıkta ustalaşmış profesyonel bir ekip, legal veya illegal tüm ihtimalleri değerlendirerek zafere giden yolun şartlarını oluşturuyorlar. Dünya üzerinde seçimlerde ve iktidarda başarılı olma yollarını ezbere bilen ve bu konularda ders veren, siyaset ve sosyal psikoloji alanlarında eline su dökülmeyen, konu demokrasiye geldiğinde havari olup şahsi çıkarı olduğunda diktatörlerin sözcülüğünü yapan eğitimli kötülerden her türlü suçu ve hileyi legal hale getirmenin yollarını öğreniyorlar. Şu kesinlikle bilinmelidir ki ülkeyi bu hale getirenler birçok konuda alanlarının en iyileri ile çalışıyor ve spontane sandığımız birçok adımı dahi ölçüp tartarak atıyorlar.
Kuzu Postuna Bürünmüş Kurtlar…
Televizyon ekranlarında hak, hukuk, adalet, demokrasi havariliği yapan hukukçuların, siyasetçilerin ve gazetecilerin perde arkasında bol sıfırlı rakamlar karşılığı iktidarın işlediği suçları aklamak için mesleklerinin ahlakını çiğneyerek kanunlardaki boşlukları ve cezadan kurtulma yollarını öğrettiği,
Sanatçılar, sporcular, kanaat önderleri gibi toplumda sözü muteber kişilerin maddi çıkarları veya suçlarının örtülmesi için iktidarın sözcülüğünü yaptığı,
Kendisini demokrasinin savunucusu ilan etmiş fakat zararına dokunmayan durumlarda üç maymunu oynayan sözde demokrat özde çıkarcı liderlerin ve ülkelerin olduğu bir ortamda kime güvenilebilir?
Erdoğan’ın katılmadığım, tasvip etmediğim icraatlarını ve sözlerini yazdım. Katıldığım ve altına imzamı atacağım sözleri de var elbette. İşte onlardan iki örnek:
Kendisiyle birlikte üç lidere otokrat diyen Der Spiegel’in kapağına yorumu:
“Almanların bir dergisi var. Kapağa dört resim koymuş. Bir tanesi de benim. ‘Dünyayı şekillendiren liderler’ demiş. Elhamdülillah. Bu milletin evladı olarak bu hizmeti son nefesimize kadar devam ettireceğiz…”
“Hırsızlık babadan evlada geçer. Evlattan babaya değil. Dolayısıyla yönetimlerde hırsızlık, yukarıdaki üst yöneticilerden alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır…”