Bugüne kadar terör örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak ve bu terör örgütü tarafından ya da onun bir üyesi olarak “Hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek” (darbe) suçlamasıyla yüzlerce dava açıldı. Ama hiçbir organize suç örgütü ya da bu örgütün lideri tarafından darbe teşebbüsünde bulunulduğu iddiasıyla bir dava açılmadı. Fakat Türkiye’de halen yürürlükte bulunan hukuk sisteminde bu mümkün. Sedat Peker’in, sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamalardan ötürü böyle bir suçlamaya maruz kalması an meselesi.
Neredeyse bütün muhalif yazarların ve siyasetçilerin dilinde şu tekerleme var: “Normal bir ülkede, demokratik bir hukuk devletinde Sedat Peker’in açıklamaları üzerine iktidar değişirdi, en azından yargı harekete geçerdi.” Bu varsayımın bugüne kadar bir karşılığı olmadı. Fakat Peker başka başka açıklamalar yapmaya da devam ediyor. Yaptığı açıklamalarla Peker doğrudan hedefe yürümüyor. Her seferinde “bir maksadın” etrafında dolanıyor. Mücadelesini şahsi becerileri ve biriktirdiği arşivi ile mi yürütüyor, yoksa birilerinden bilgi, belge alarak mı çalışıyor? Bunu net olarak bilmiyoruz, fakat herhalde herkesin bir tahmini vardır. Peker’in nihai hedefinin ne olduğuna dair kamuoyunda yapılan yorumlarla kendisinin beyan ettikleri arasında tutarlılık yok. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedef alan açıklamalarla başlattığı süreç ilginç bilgilerin ortalığa saçıldığı ve Erdoğan’ın etrafındaki başkalarına doğru uzanan bir noktaya geldi.
Peker Ne Derse Doğru mudur?
Kamuoyunda Sedat Peker’in anlattıklarının doğru olduğuna dair yerleşmiş bir algı var. Peker her seferinde tarih, yer, şahit belirterek ve yenim sözcükleri kullanarak konuşuyor. Bugüne kadarki söylemlerinin yanlış olduğuna dair izleyenlerini ikna edecek birisi de çıkmadı.
Erdoğan Peker’e bulaşmıyor. Zira Peker ilk videolarını yayınlamaya başladığında “Tayyip abi”siyle helalleşme videosunu yayınlayacağını da söylemişti. O video bir türlü yayınlanmadı. Acaba Peker, Erdoğan’dan almak istediklerini aldı mı? Ya da kendisine bir söz mü verildi? Şimdilik bunu da bilmiyoruz.
Bugüne kadarki açıklamalarından ötürü Peker hakkında açılmış bir dava olduğunu da duymadık. En azından ben bilmiyorum. AKP kanadı Peker’e biraz da “köyün delisi” muamelesi yapıyor olmalı. Böyle olmakla birlikte kendisine muhalif bir ses çıkaranın ağzının payını da hemen veriyor Peker.
Şimdiye kadar ortaya saçılan bilgiler yaklaşmakta olan fırtınanın işaretleri olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecek gibi. Zira Sedat Peker hala ne faili meçhullere dair bildiklerini seri bir şekilde anlattı, ne 15 Temmuz dosyasının kapağını açtı ne de geçmişte Erdoğan ve diğer AKP/MHP’li isimlerin (Peker’le birlikte ya da Peker’siz fark etmez) yürüttükleri işlere, işledikleri suçlara dair bilgi ve belgeleri açıkladı.
Uydurmuyorum, Bağlama Oturtuyorum
Öyle bir noktaya geldik ki, neredeyse herkes “Sedat Peker ne dediyse doğrudur” demeye başladı. Yalan da söylese, eksik de söylese, manipülatif bilgilerle de konuşsa, algı operasyonlarına alet de olsa, “o ne diyorsa doğrudur” tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu tehlike, Ralph Keyes’in “Hakikat Sonrası Çağ” isimli kitabında ayrıntılı olarak açıkladığı, yalan ve manipülatif bilgilerle oluşturulmuş verilerin doğru kabul edildiği günümüz dünyasının derin ve tehlike saçan bir yarasıdır. “Uydurmuyorum, bağlama oturtuyorum.” sözüyle de açıklanabilecek bu durum karşısında gerçeğin bütün boyutlarına vakıf olmadan yapılacak her değerlendirme ve yorum, bizi yanlış sonuçlara ulaştırma riskini barındırmaktadır. Gerçekleri değil de sadece hoşuna giden sözcükleri duymak isteyenler açısından ortada bir tehlike görünmüyor tabii ki.
Mağdur, kahraman, hain vb rollerin dağıtılmasında cömert davranan her siyasal aktöre ve bu kişilerin söylemlerine temkinle yaklaşmak zorundayız. İşlediği suçların hukuk önünde hesabını vermemiş, en azından bunları açık yüreklilikle ve firesiz bir şekilde itiraf etmemiş bir aktörün söylemlerinin neden yeterince tesirli olmadığını, ülkenin siyaset ve ekonomi yönetiminde neden ciddi bir sarsıntı oluşturmadığını sorgulamak bu noktada bana pek anlamlı gelmiyor.
Gelelim Darbecilik Meselesine…
- Gezi sürecindeki protestoları darbe davalarına konu yapan,
- 17/25 Aralık sürecinde kayıtlara giren yolsuzluk belgelerini darbe olarak niteleyen,
- 2014 yılında Adana’da durdurulan tırlarda Suriye’deki terör örgütlerine silah taşındığının ortaya çıkması üzerine bunu hükümeti devirmeye dönük bir hamle olarak gören,
- Askeri lise öğrencilerinin Boğaz Köprüsüne götürülmesinden darbe senaryosu üreten
iktidar, kolaylıkla Sedat Peker’in ifşaatları üzerine de bir darbe psikozuna girebilir. Bunu yapmak için elinde yeterince malzeme birikmiş olmalı. Sadece son ifşaatlarını değil, Peker’in geçmişte “iş adamı” vasfıyla işlediği suçları ve bağlantılı olduğu kişileri nazara vererek de onu birçok suçlamanın hedefi haline getirilebilir.
Dünyada örnekleri var mıdır bilmiyorum, fakat Peker başarılı olursa, Türkiye’de ilk kez bir mafya lideri hükümetin değişmesini sağlamış olacak. Bunu darbe olarak isimlendirip isimlendirmemek noktasında ise hükmü zaman verecektir.
Peker başarılı olamazsa da yine Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiş olacak ve kayıtlara hükümeti yıkmaya teşebbüs eden ilk mafya lideri olarak geçecek.
Zannediyorum burada önemli olan husus ilk darbeyi kimin vuracağı. Acaba Sedat Peker ve ona destek verenler, şayet hedeflerinde hükümeti yıkmak varsa, bunu gerçekleştirmeye fırsat bulamadan Erdoğan’dan bir darbe yerler mi? Yoksa Erdoğan “Bu kadarına da cesaret edemezler” diyeceği bir kırılma noktasında yanlış hesap yaparak yanılır ve iktidarını kaybeder mi?