Erdoğan iç politikada sıkıştıkça çareyi dışarıda oluşturacağı suni gündemler ile ülkenin gerçek sorunlarını perdelemekte arıyor. Geçtiğimiz yıllarda her seçim öncesinde yaptığı gibi yine hayali düşmanlar yaratıyor ve bazı uluslararası anlaşmazlıkları kasti ve kontrollü olarak tırmandırarak halkı milli duygular üzerinden manipüle etmeye çalışıyor.
Bir süredir tartışılan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği taleplerinin veto edilmesi adımını Yunanistan’a yönelik art arda yapılan sert açıklamalar takip etti. Ege’de her yıl düzenlenen ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en büyük planlı tatbikatı olan Efes Tatbikatına katılan Erdoğan, Yunanistan’a yönelik olarak “Tıpkı bir asır önce olduğu gibi, pişmanlıkla sonuçlanacak hayallerden, söylemlerden ve eylemlerden uzak durması, aklını başına alması konusunda tekrar ikaz ediyoruz” ifadelerini kullandı. Bununla da yetinmeyip meseleyi bir adım öteye götüren Cumhurbaşkanı, sıcak çatışmanın da bir seçenek olarak masada durduğunu ima ederek “Türkiye Ege’deki haklarından vazgeçmeyeceği gibi, adaların silahlanması konusunda uluslararası anlaşmaların kendisine tanıdığı yetkileri gerektiğinde kullanmaktan geri durmayacaktır” dedi.
Peki, bu sözler gerçeği yansıtıyor mu?
AKP İktidarında Yunanistan’a Terk Edilen Adalar
Erdoğan her ne kadar vatan millet naraları atıp hamasi konuşmalarla halkın milli duygularını galeyana getirmeye çalışsa da aslında sesini yükselttiren şey çaresizliği.
Yunanistan’a adalarda silahsızlanma uyarısında bulunan Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarı döneminde 2004 yılından başlamak üzere Türkiye’ye ait toplam 18 ada ve 1 kayalık Yunanistan’a terk edildi. Daha vahimi tüm bunlar ortada herhangi bir resmi anlaşma imzalanmadan Türkiye’nin göz yumması ya da gizli bir mutabakat ile gerçekleşti. Bu konuda ortaya atılan en güçlü iddia ise bu toprakların Yunanistan’a bırakılmasının 2004 yılında Avrupa Birliği (AB) ile müzakere sürecinde verilen bir taviz olduğu iddiası. Bu iddia dönemin Savunma Bakanı İsmet Yılmaz tarafından Yunanistan’ın bu adalarda fiili bir durum oluşturduğu fakat bunun adaların Türkiye’ye ait olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği şeklinde açıklamasıyla resmen doğrulanmıştı.
Daha sonrasında göreve gelen Savunma Bakanlarınca yalanlansa da Bakan İsmet Yılmaz’ın “Yunanistan’ın oluşturduğu fiili durum” şeklinde tanımladığı süreçte Ege’deki Türk Adalarına 2008 yılından itibaren Yunanistan Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere her seviyede ziyaretler yapılmış ve Türkiye’ye ait bu adalara çıkarılan Yunan askeri birlikleri denetlenmiştir. Dahası bu adaların Yunanistan tarafından iskâna açıldığı, sivil nüfusun bölgeye taşındığı, belediye, polis ve ilk yardım teşkilatlarının kurulduğu, adalara Yunan bayrağı çekildiği, silahlı asker, araç, gereç ve hücumbotların yerleştirildiği de bir sır değil.
Yunanistan’a Ege’de silahsızlanma çağrıları yapan ve savaş naraları atan Erdoğan bu Türk topraklarını Yunanlılara el altından verdiğini unutmuşa benziyor. AB üyeliği müzakereleriyle siyasi iktidarını güçlendirmek için 2004 yılında vatan toprağını Yunanistan’a “satmayı” uygun görürken bugün de siyasi iktidarını korumak için iki ülke arasında kriz yaratmayı tercih ediyor.
Yunan Başbakanı Mart Ayında Erdoğan’ın Misafiriydi
Bugünlerde esip gürleyen Erdoğan çok değil sadece 3 ay önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i İstanbul’daki Vahdettin Köşkünde ağırlamıştı. Olumlu bir ortamda gerçekleşen görüşmenin ilişkileri iyileştirmeye dönük bir adım olarak görüldüğü belirtiliyordu. Görüşmeden sonra Yunan Başbakanı yaptığı açıklamada “İnsanlık olarak ve NATO müttefiki iki ülke olarak böylesi bir dönemde öyle çok ortak sorunla karşı karşıyayız ki, bizi ayıran sorunlardan çok bizi birleştiren bu sorunlara odaklanmamızın daha önemli olduğunda mutabık kaldık” demişti.
Erdoğan’ı çok iyi tanıyamadığı anlaşılan Yunan siyasetçi daha da iyimser bir değerlendirmeyle gelecek aylarda önemli ilerlemeler kaydedileceğini beklediğini ve sonbaharda Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’ni Yunanistan’da düzenleyebileceklerini söyleyecekti. Öyle anlaşılıyor ki aradan geçen üç ayda Erdoğan’ın seçim takvimi ve stratejisi biraz daha netlik kazandı ve Yunanistan ile işbirliğinden ziyade oluşturacağı suni gerilim, yakın gelecekte daha “verimli” bir seçenek olarak kabul edildi.
Erdoğan’ın “Cambaza Bak” Oyunu ve Türkiye’nin Gerçek Gündemi
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik taleplerinin veto etmesini ve Yunanistan’a yönelik sert açıklamalarını Erdoğan’ın “Cambaza bak!” oyunu olarak görmek gerekiyor.
Ülke ekonomik bakımdan yangın yerine dönmüş durumda ve halkın alım gücü azaldıkça azalıyor. Türk-İş Nisan 2022 verilerine göre dört kişilik bir aile için “açlık sınırı” 5 bin 323 TL’ye yoksulluk sınırı ise 17 bin 340 TL’ye yükseldi. Asgari ücretle (4bin 253 TL) ya da daha az ücret karşılığı çalışan 15 milyonun üzerinde vatandaş açlık sınırının en az 1000 TL altında kazanıyor. Erdoğan ise kâğıt üzerinde pembe tablolar çizerken gündemi de ekonomiden uzaklaştırma derdinde.
Geçtiğimiz günlerde Mayıs ayı enflasyon rakamları açıklandı. Temmuz ayında ücret ve maaş artışları bu enflasyon rakamları da dikkate alınarak yapılacak. TÜİK’e göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) son bir yılda %73,5 oranında artarken Nisan-Mayıs arasında sadece %2,98 arttı. Son bir yıldaki gıda enflasyonu ise %91,6 iken Nisan-Mayıs döneminde bu oran %1,63 olarak açıklandı. Enflasyonun olduğundan çok daha az açıklanması yönündeki baskılar üzerine Mayıs ayında TÜİK Fiyat İstatistikleri Daire Başkanı ve Tüketici Fiyatları Grup Başkanı görevlerinden sürpriz bir şekilde ayrıldılar.
Halkın gündemini ekonomik kaygılar ve yakın gelecekte bu durumun düzelmesine yönelik herhangi bir emarenin gözükmemesi oluşturuyor. Erdoğan ise yukarıda bahsettiğimiz suni gündemlerle esasen halkı ekonomideki çöküş ve yoksullaşma gerçeğinden olabildiğince uzak tutmak için “cambaza bak, cambaza!” diye bağırırken diğer taraftan enflasyon rakamlarıyla oynayarak aç ve yoksul halkın maaşlarına yansıması gereken üç kuruş zamma göz dikiyor ve sessiz sedasız milletin cebini boşaltıyor.