Günümüz dünyasında küreselleşmenin etkisi ve doğal olarak internet kullanımın yaygınlaşmasıyla birlikte insanlardaki psikolojik problemler daha da belirgin bir hal aldı. Toplumun hemen her kesiminde açıkça görülmektedir ki, aslında çok ciddi psikolojik destek almak zorunda olan, hastaneye yatırılması gereken derecede ciddi sorunları olan insanlar aramızda dolaşmakta ve hatta çok önemli görevlerde bulunmaktalar.
Bir gazeteci bu duruma vurgu yapmak için Youtube’da Türkiye’yle ilgili haberleri verirken “Tımarhanede bu hafta” başlığını kullanmakta. Siyasilerin ve yöneticilerin durumları ise maalesef daha vahim. Çünkü aldıkları kararlar milyonlarca kişiyi doğrudan etkiliyor. 17 yerden maaş alan bürokratın durumunu normal gören mi ararsınız, “Doğalgaz bulduk, açın vanaları, yaz da olsa yakın kaloriferi” diyeni mi, “Eskiden doktora gidemiyorduk şimdi isteyince doktor dövebiliyoruz” diyeni mi, “Ülkemiz çok özgür, adam bıçaklıyorsun, kadın dövüyorsun sana karışan olmuyor” diyeni mi, sokakta gördüğü kediye tekme atanı mı, sokak köpeğini arabayla ezmeye çalışanı mı, 10 milyar dolar bozdurunca doların düşeceğine inanan gazeteciyi mi, Almanya’daki tüm firmaların Türklere ait olduğunu sanan gurbetçileri mi, arama yaptığı evdeki altınları çalan polisi mi, düğünde takı kavgası yapan akrabaları mı ya da insanlara işkence yapan ruh hastalarını mı?.. Hangisini örnek göstersek bilmiyorum. Tam bu noktada, toplumda görülen problemlerden bazılarını açıklayabilecek bir kuramdan bahsetmek istiyorum.
Literatüre “Dunnig-Kruger Etkisi” olarak giren bu durum kısaca düşük yetenek ve yeterliliğe sahip olan insanların kendilerini abartılı biçimde iyi gördükleri bir bilişsel önyargıdır. Benzeri durumlar için “aptal dağında yaşamak, kendini dev aynasında görmek, küçük dağları ben yarattım havasında olmak, cahil cesareti” gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Sosyal psikologlar David Dunning ile Justin Kruger tarafından yapılan tanımlaya göre düşük yeterlilikteki insanlardaki önyargı içsel bir yanılsamadan, yüksek yeterlilikteki insanlardaki ise dışsal bir yanlış anlamadan kaynaklanmaktadır. Yani biri kendi hatalarından, diğeri ise başkalarının hatalarından kaynaklanır. Hayali olarak kendini üstün gören bir şahsın eksikliklerini objektif olarak analiz edip kendini geliştirmesi ise imkânsıza yakındır.
Popüler internet sitesi “Ekşi sözlük” te biraz inceleme, okuma yaparsanız göreceksiniz ki, bahse konu sendrom sanılandan daha yaygın. Hakkında hiçbir fikri olmadığı hatta tahayyül dahi edemediği veya öngöremediği bir konu hakkında profesör edalarıyla konuşmak. Dünyanın en iyi futbol takımlarını, gişe rekorları kıran filmleri, ünlü sanatçıları, yazarları acımasızca eleştirmek ve tabi ki hakaret etmek, en çok rastladığımız örneklerden. Aslında acınacak durumda olan insanların başkalarının durumuna acımaları ve de enteresan bir şekilde kibirli olmaları. Kısaca niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların öne çıkan özelliklerini fark etmekten ve anlamaktan çok uzaktırlar. Örneğin bir yazarı, hiçbir kitabını okumadan eleştirirler, bu konuda öyle bir tavır takınırlar ki bazen siz bile ikna olursunuz.
Bu kapsamda gözlemlenmektedir ki, insan öğrendikçe ne kadar az şey bildiğinin farkına varmakta ve bilgi ve tecrübesi arttıkça belli oranda özgüveninde de düşüş olmaktadır. Aslında olayın derin boyutları mevcut ve durum diğer problemlerle, örneğin kıskançlıkla birleşince pek çok insanın ve çevresindekilerin hayatını mahvedebilmektedir.
Bu kapsamda konunun çıkış noktasını teşkil eden olay ise şöyledir: 19 Nisan 1995’te McArthur Wheeler adlı bir adam, Pittsburgh’daki evinin yakınındaki iki bankaya girer ve bankayı silah zoruyla soyar.
Soygun tüm zamanların en tuhaf ve saçma suçlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir adam güpegündüz iki bankayı soyarken gizlenmek için ne maske takmıştır ne de yüzünü saklama ihtiyacı duymuştur. Elindeki silahı bankalardaki veznedarlara doğrultmuş ve paraları alıp soygununu gerçekleştirdikten sonra kendinden emin bir şekilde soygun mahallini terk etmiştir.
Polis Wheeler’i tutuklarken ise en can alıcı nokta yaşanmıştır. Wheeler kendisinin masum olduğunu iddia etmek yerine, şaşkın bir tavırla “Beni nasıl bulabildiniz, yüzüme limon suyu sürmüştüm.” gibi bir hayıflanmada bulunmuştur. Bu konu psikologlar ve sosyologlar tarafından oldukça ilgi çekici bulunmuştur.
McArthur Wheeler’in banka soymak için edindiği motivasyonun kaynağı ise limon suyuyla “görünmez yazı” yazabilmenin yüzünde de aynı etkiye sahip olacağına inancı olmuştur. Bir nevi görünmez adam olup bankayı soyduğuna inanmıştır. Oysa yüzünü gizlemek için uyguladığı taktik sadece ilkokulda yapılan basit bir deneyden öte bir şey değil.
Sonuç olarak bugün bizi sinirlendiren pek çok insan aslında birer zavallıdan başka bir şey değil. O yüzden ayrıntısına girmeye gerek yok, ama ne yaparsak yapalım hukuktan ve bilimden zerre kadar ayrılmayalım.