Son günlerde sosyal medyada da üzerinde çok fazla yorum yapılan bir Netflix dizisi var: “Kulüp”. Dizide, 1950’li yılların İstanbul’unda Beyoğlu civarında yaşayan Seferad Yahudisi Matilda ve kızı Raşel’in özelinde, İstanbul’da yaşayan gayrimüslimlerin hayatları çevresinde gelişen olaylara odaklanılmakta. Dizi, ülkemizde 6-7 Eylül 1955’te meydana gelen üzücü olayla yüzleşmeye bir alan açması açısından da dikkate değer bulunmakta.
Dizide, dönemin baskın ideolojisinin kendinden olmayanın linç edilmesine nasıl göz yumduğu ya da buna yol açtığı, bu olayları yaşayan insanların gözünden bir defa daha anlatılmış. İnançları veya kimlikleri nedeniyle bir toplumun uğradığı linçin yıllarca bu insanlarda derin yaralar açtığı bir gerçek. Bunun neticesinde birçoğu vatan olarak kabul ettiği bu toprakları terk etmek zorunda kaldı.
Olaylar, Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığına dair haberlerin yayılması ile başlamış, devamında şehir dışından özellikle İstanbul’a getirilmiş kişiler tarafından yağma ve yıkım eylemi yapılmıştır. Kısa bir süre sonra Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba yerleştiren kişinin Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgiler öğrencisi, Gümülcine doğumlu, Batı Trakya Türkü Oktay Engin olduğu, onun da MİT’e çalıştığı öne sürülmüştür. Bombalama olayının azmettiricisi olarak dava açılıp mahkûm edilse de Engin, Türkiye’ye kaçırılmış ve Menderes Hükümeti tarafından kendisine vatandaşlık verilmiştir. Daha sonra Oktay Engin, Emniyet istihbarata alınmış ve devlet içerisinde valilik makamına kadar yükselmiştir.
Yıllar sonra Milli güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden orgeneral rütbesiyle emekli olmasının ardından Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na “6-7 Eylül olayları bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına ulaştı.” diyecektir.
Gençlerin de ilgisini çeken dizi üzerine incelemeler yaparken, gazeteci Can Dündar’ın bir tespiti ile de karşılaştım. Dündar; “Kulüp dizisi iki şeyi yeniden öğretti” diyor:
1. Tarihimizin en bildik sayfasının bile nasıl unutturulduğu,
2. Televizyonun o sayfaları özellikle genç kuşağa hatırlatmada ne kadar önemli bir araç olduğu.
Kulüp dizisinin yayınlanması ile de ekonomik beklentiler haricinde toplumu geçmişte meydana gelmiş olaylar konusunda bilinçlendirmek gibi bir amaçta güdülmüş olabilir. Bununla birlikte toplumsal boyutu olan tarihi konular üzerine yapılan çalışmalarda elde edilmek istenilen hasılanın iyi hesaplanması gerekmektedir. Toplum, tüm gerçekliğiyle ortada olan konulara bile bazen duygusal ya da taraflı bir gözle bakabilmektedir.
“Kulüp” benzeri diziler, genç kuşağın geçmiş olaylara ilgi duyması adına bir adım olabilir. Fakat acı ve kederlerle dolu tarihi olayları işlerken, bu konuların toplum üzerinde bırakacağı etkileri de iyi değerlendirmek gerekmektedir.
Sinir uçları iyice uyarılmış ve neredeyse duyarsızlaşmış bir toplumda her zaman verilmek istenen mesajın alıcıları tarafından doğru algılanamayacağını iyi değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle atılan adımlardan istenilen sonuç alınamayacağı gibi bazen de ters/beklenmeyen etkiler oluşabilir. Tamamen kutuplaşmış ve kendinden olmayana düşmanca duygular besleyen bir toplumda, empatinin geliştirilmesi maksadıyla atılan bu adımın ters tepmesi de söz konusudur.
Zira tarih dizilerini elde kılıç, balta ve evdeki tencere kapağından yaptığı kalkanla izleyen sayıca azımsanamayacak bir kitlenin varlığı da söz konusu. Toplumda bir farkındalık oluşturmayı beklerken, dizide yer alan sahneler, iyice kutuplaştırılmış insanlar arasında, faşist bazı duyguların daha fazla yükselmesine de neden olabilir.
Tarihte yaşanan acılarla yüzleşmek maksadıyla bazı adımların atılması oldukça önemlidir. Örneğin Nazi rejiminin işlediği suçlardan 25 yıl sonra bir Almanya başbakanı Willy Brandt’ın diz çökerek af dilemesi bir tabunun yıkılmasıydı. Ancak tamamen toplumun kutuplaşmasından beslenen bir hükümetin politikalarını son hız uyguladığı bir dönemde popüler yayınlarla verilen mesajlarda seçici ve hassas davranılmalıdır.
Bu nedenle atılan bu tür adımların mutlaka bir amacının, bir hissesinin olması gereklidir. Sırası gelmişken “Yunus Emre Aşkın Yolculuğu” disizinde Taptuk Emre’nin bir sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim. “Öyle ya hissesiz kıssa olur mu?”
Peki “Kulüp” dizisi ile anlatılan kıssanın hissesi ne?