Yazımızın birinci bölümünde Erdoğan’ın 15 Temmuz 2016 tarihiyle başlayan tüm yasal kurumları uhdesinde toplama uğraşını ve bu uğurda ülkeyi ateşe atabilecek, bir kargaşa ortamına zemin hazırlayabilecek 696 Sayılı KHK’yi incelemiştik. Bugün de son dönemlerde yürürlüğe girmiş bazı Kanun ve Yönetmeliklerde yer bulan ve tehlike arz eden bir takım düzenlemeleri irdeleyeceğiz.
Ateşli Silahlar Yönetmeliği
Geçtiğimiz günlerde Remi Gazetede yayımlanan ve “Ateşli Silahlar Yönetmeliği”nde yapılan bir takım değişikleri içeren düzenleme bireysel silahlanmayı artırmaya neden olacağı gibi aynı zamanda olası OHAL koşullarında durumu Erdoğan lehine çevirme maksadı güdülerek hazırlanmış izlenimi veriyor.
Öyle ki yapılan değişiklikle Mühendis, Mimar, Eksper, Teknisyen, Bekçi, Hat Bakıcısı, Posta Dağıtıcısı, TRT Radyolink İstasyon Teknisyeni, Gümrük Muhafaza Memuru ve Cumhurbaşkanlığı Çalışanları gibi birçok iş kolundan insana görevleri esnasında silah taşıma yetkisi verilmiş oldu.
Muhtemel bir kargaşa ortamında silah kullanma yetkisi konusunda tecrübesi olmayan bahse konu tüm bu insanların ellerindeki silahları ne şekilde kullanacakları ve sonuçlarının ne kadar vahim olacağı ortadadır. Diğer yandan bu vazifelere yapılan atamaların tamamının Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde olduğu gerçeğinden hareket edildiğinde yine bu kişilere bu yetkilerin “ihtiyaç halinde” Erdoğan’ı korumak üzere verildiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.
Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Erdoğan bununla da kalmayıp 15 Temmuz gecesi ve sonrasında gerçekten yaşanmış ve denenerek tecrübe edilmiş bazı konuları da kanun ve yönetmeliklere derç ederek meseleye resmiyet ve meşruiyet kazandırma çabalarını sürdürüyor. Haziran 2021’de TBMM’de kabul edilen “Askeri Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” uyarınca Asker kişilerin işledikleri suçlar “askeri suçlar” ile “sırf askeri suçlar” şeklinde tanımlanıyor.
Bu suçlar sayıldıktan sonra yakalama ve tutuklama başlığı altında şu ifadeye yer veriliyor: “Asker kişi; kişiye suçu işlerken rastlanması ile suçüstü bir fiilden dolayı; izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması hallerinde herkes tarafından geçici olarak yakalanabilecek”.
Dünkü yazıda irdelediğimiz 696 Sayılı KHK ile “15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki olayların bastırılması kapsamında hareket eden kişiler” şeklindeki ifadeyi birlikte düşündüğümüzde, bu düzenlemenin de yine olağandışı bir ortam canlandırılarak ön alıcı mahiyette bir tedbir olarak hayata geçirildiğini söyleyebiliriz.
Aynı düzenlemede “Kişiye suçu işlerken rastlanması, suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması ile tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, cumhuriyet savcısına derhal başvurma olanağı bulunmadığı takdirde amiri, üstü, askeri karakol, nöbetçi, devriye, askeri inzibat ve kolluk görevlisi asker kişiyi yakalama yetkisine sahip olacak,” şeklinde bir madde daha eklenmiştir.
Bu madde de 15 Temmuz ve sonrasında denenerek tecrübe edilmiş ve kanun dışı olarak uygulamaya konmuş bir maddedir.
O dönemde birçok asker kişi kendi görev yaptığı birliğinde kendi amir ve mesai arkadaşlarınca hukuksuzca alıkonulmuş, işkenceye maruz bırakılmış sorgusuz infaz edilmiştir. İşte bu düzenleme de geçmişte hukuksuzca yapılan bir eyleme gelecekte meşruiyet kazandırma çabasının en somut ve resmi kanıtıdır.
Taşınır Mal Yönetmeliği
Yine Ocak 2021’de, Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Taşınır Mal Yönetmeliğinin 21’inci maddesi yapılan bir değişiklik ile şu şekilde tadil edilmiştir:
“Milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda veya emniyet ve asayişin zorunlu kıldığı diğer hallerde, idareler taşınır mallarından taşıt dâhil diğer idarelerce ihtiyaç duyulan malları, Millî İstihbarat Teşkilatınca üst yönetici veya yetki verdiği makamın onayı, bu Yönetmelik kapsamındaki diğer kamu idarelerince devri yapacak idarenin üst yöneticisinin teklifi ve ilgili Bakanın onayı ile herhangi bir şarta bağlı olmaksızın birbirlerine bedelsiz devredebilir.”
Bu madde bünyesindeki kamu idareleri, Yönetmelikte adı geçen kurumların her birini ifade etmekte ve olası bir “karışıklık” ortamında Emniyet ve MİT’in askeri ağır silah ve araçları kullanmasına imkân tanımaktadır. Bu değişiklik akıllara 15 Temmuz 2016 gecesi Mamak İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli emniyet mensuplarınca Mamak’ta ele geçirilerek TBMM yerleşkesine ve Jandarma Genel Komutanlığı Karargâhına tevcih edilen tank ve zırhlı araçları getiriyor.
Erdoğan yaşanmış ve o gece denemesi yapılmış bir uygulamayı yerinde bulmuş olacak ki bunu bir yönetmelikle ülke genelinde hayata sokmaya karar verdi. Peki;
- O tanklar şehir içi yollarda seyir halinde iken, caddelerde toplanan insanları ezdi mi?
- Şayet öyleyse bunun sorumluları yargılandı mı?
- Yoksa tüm suç o gece derdest edilen askerlere mi ihale edildi?
- Eğitimsiz kişilerce bu ağır silahların kullanılması bir güvenlik sorunu teşkil etmez mi?
- Olayların bastırılmasında görevi olmadığı halde 696 Sayılı KHK ile yetkili ve sorumsuz kılınan sivil şahıslar da bir tankı ele geçirip gelişi güzel bir şekilde kullanabilecekler mi?
Bu ve benzeri soruların hiç birisi henüz etkili ve inandırıcı bir yanıt bulabilmiş değiller. En önemli soru ise şu:
“Erdoğan önlenemeyen oy kaybı ve kaçmak üzere olan erken seçim treni sonrası her adımını, bilerek ve isteyerek tetiklenecek bir kaos ortamını şekillendirmeye yönelik mi atıyor?”