Önceki iki bölümde ana başlığımıza dair çeşitli kavramları irdeledik, bilimsel veriler ortaya koyduk, iktidarın yıllardır toplumu ve gelecek nesilleri nasıl ve neden cehalet çıkmazına sürüklediğine ve politikacıların yetersizliğine dair tespitlerde bulunduk.
Dezenformasyona, cahilleştirmeye, “dünya bizi kıskanıyor” hezeyanlarına karşı kurtuluş çaresinin yine nitelikli eğitim ve bireysel anlamda da nitelikli okuma olduğuna kısaca değindik. Şimdi konuya yeni eklemeler yaparak devam edelim ve çözüm önerilerini toparlayarak yazı dizimizi tamamlayalım.
Nitelikli okumada malumunuz olduğu üzere, haber kaynaklarının çeşitliliğinin artması ve doğru bilgi kaynaklarından beslenme büyük önem arz etmektedir. Ama ne yazık ki Türkiye gibi, muktedirlerin medyayı tekelleştirdiği ve arta kalan kısmın ise kontrollü muhalefet yaptığı bir atmosferde tahmin edileceği üzere işler hiç de kolay değildir. Söz konusu medya kuşatmasını kırmanın en önemli vasıtalarından birisi yabancı dildir.
İşin özeti, iyi beslenmek çok önemlidir. Fiziksel sağlık için söylenen “kişi ne yerse odur” sözü burada da geçerlidir. Entelektüel gelişim için de benzer bir cümle kurabiliriz. Kişi neyi okuyorsa, öğreniyorsa, gözlemliyorsa zihin dünyası o rengi alır. Karşımıza çıkan kişiler, nesneler ve fikirler ile ilgili sağlıklı bir kanıya varabilmek için zihnimizde birtakım referans değerlerin mevcut olması gerekir. Örneğin, yediğimiz makarnanın tadı hakkında değerlendirmede bulunabilmek için repertuarımızda ideal makarna tadının bulunması gerekir. Bu referans değerdeki kodlama beyne yanlış bir şekilde yapıldıysa, ilgili konuya ilişkin yapılan yorumlarda hatalar meydana gelir.
Birçok insanın anne yemeklerini devamlı dillendirmesi, “üstüne yemek tanımam” türündeki yorumlarının arkasında bu gerçek vardır. Anne yemeklerindeki tatlar çocukluktan itibaren bilinçaltına işlendiğinden dolayı ideal referans değerler olarak kabul edilir ve kişinin yediği çok daha güzel yemekler bile beğenilmeyebilir.
Başka bir pencereden ise, müşterisinin zihnindeki ideal makarna tadını bilen bir aşçı, malzeme kalitesi ve besin değerleri düşük olsa bile beğeniyi kazanmak için o formatta servis ettiği makarnayla müşterisini etki altına alabilir.
Bu nedenle popülizmi rehber alan siyasiler olması gerekeni değil insanlar tarafından olması arzu edileni profesyonel şekilde servis ederler. Finalde ise strateji mefhumundan yoksun, aralarında herhangi bir bağlantı olmayan bir dizi gündelik eylem ortaya çıkar. Binaların tesisi için sabırla üst üste belirli bir plana göre konulması gereken tuğlalar, yığınların alkışını ve beğenisini kazanmak amacıyla araziye gelişi güzel dağıtılır. Tatlı rüya sona erdiğinde ise, şantiye alanına dönmüş ülkede toz ve topraktan başka bir şey görülmez.
Bu nedenle güzel bir ülkenin temelleri, bireylerin zihin dünyaları üzerinde yükselmelidir. Yanlış ve dengesiz beslenmeler sonucu zihin kodlamaları hatalı bir şekilde oluşturulursa, tercihler de sağlıklı olmaz. Milyonlar, özünde kapkara olan şeylere ısrarla “ak” diyebilirler. Halkı sistematik olarak istismar eden toplum mühendisleri de bahsedilen boşlukları çok iyi görürler ve demokrasi uğruna demokrasinin altını üstüne getirirler.
Toplumsal etkileşim nedeniyle genelde mevcut olan zihinsel patolojik genleri nokta atışıyla tespit ederler. Çünkü, popülizm ve demagojinin beslendiği ana damarlardan birisi de burasıdır.
Demokrasi, yörüngeye girdikten sonra, sahip olduğu ilk hızla sürtünmesiz ortamda, ekstra enerjiye gerekmeksizin dönmeye başlayan bir gezegen değildir. Demokrasi inşası zor, idamesi ise daha da zor olan bir süreçtir.
Doping alan bir sporcunun elde ettiği başarı ne kadar haksız ve tartışmalı ise, toplumların sosyo-kültürel boşluklarının istismarı suretiyle, zihinlerin manipülasyonu sonucunda elde edilen sözde demokrasi zaferleri de o derece haksız ve tartışmalıdır.
Önceden noktasına ve virgülüne kadar dizayn edilmiş seçim sonuçlarını kullanarak sandığa müdahale etme ile insanların iradelerine çeşitli gayrimeşru yöntemlerle müdahale etme ve şekillendirme arasında bir fark var mıdır?
Bu nedenle sistem içerisinde doping kullananları tespit edebilecek ve haksız ellere demokrasinin emanet edilmesine dur diyebilecek olan tek mekanizma, vizyon sahibi ve entellektüel birikime ulaşmış olan hür iradelerin oluşturduğu toplumdur.
Kendini ve dünyayı çok iyi okuyan, demagoglara meydan bırakmayacak kadar rasyonel, popülistlerin hiçbir fizibilitesi olmayan bol keseden vaatlerini ve samimiyet yoksunu hamasi söylemlerini tek bakışta anlayabilecek kadar uyanık zihinlere ihtiyaç vardır.
Aksi halde demokrasi simsarlarının meydana getirdiği kısır döngü daha da büyüyecek ve bütün toplumsal değerleri hızla yutan dev bir girdaba dönüşecektir.
Birinci Bölüm: Yıllardır Tırpanlanan Entelektüel Kapasitemiz