Liyakatsiz yöneticiler, sorgulayan ve körü körüne itaat etmeyen toplumlarda kendilerine rahat edecekleri bir görev alanı bulamazlar. Bu sebeple, donanımlı, ne istediğini bilen, farklı kaynaklardan beslenen bir denetim mekanizması işlevine de sahip olan seçmen kitlesi, memleketin tüm kaynaklarını sömürme niyetindeki güç sahipleri için açık bir tehdit oluşturur.
Çünkü toplumdan önemli bir kesimin etkin bir eğitim sürecinden geçerek muhakeme sınırlarını genişletmesi ve onca gayretle örülmüş yüksek propaganda surlarının üzerinden atlaması ve gerçeklerle temasa geçmesi, toplumsal hipnozun öngörülen süreden daha önce sona ermesine neden olabilecektir.
Dolayısıyla bu zihniyete sahip olanlar, yönetim görevini alır almaz kendilerini ülkenin tüzel kişiliğiyle eş tutar, her eleştiriyi kişisel bir saldırı sayar ve ülkenin bekasından dem vururlar.
Tek adam rejimlerinde de durum benzerdir. Çevrimiçi kalan bir sistemin dayanılmaz konforu varken, okuyan, araştıran ve dünyaya açılan nesillerin eğitilmesi ile milletin bekasını riske atmanın (!) bir anlamı yoktur.
Bu sevimsiz örneklerin aksine, bulunduğu makamı gerçekten topluma hizmet için bir araç, icra ettiği görevi de saltanattan ziyade memuriyet olarak gören ideal ve mütevazı yöneticiler ise, kalkınmanın birlikte mümkün olduğunu idrak ettiklerinden toplumu da kendi seviyelerine çekmeye gayret ederler. Kitleleri cahilleştirmek gibi bir politikaları yoktur. Böyle bir şeye ihtiyaçları da yoktur.
Toplumlardaki manzara genel olarak be şekildedir. Peki Türkiye’de iktidar, yanında hangi karakterde bir seçmen ve toplum ister? Vatandaşlarının iyi seviyede eğitim alması ve dünya insanı olması konusunda istekli midir? Bu sorulara cevap vermek için önce verilerin söylediklerini dinlemek gerekir.
AKP İktidarının Karnesinden Kesitler
Eğitimde Türkiye, World Economic Forum’un 2018 yılında yayımladığı, dünya eğitim kalitesi sıralamasına göre 137 ülke arasında 101. sıradadır. Mozambik, Nikaragua, Tanzanya, Etiyopya ve Kamboçya’nın bulunduğu yüzdelik dilimden bir türlü çıkamamaktadır.
İlköğretimdeki kalitenin dikkate alındığı sıralamada ise genel listeye oranla daha da gerilerde yer alır. Ülkelerin 1’den 7’ye kadar puanlandığı listede Türkiye yalnızca 3.1 puanla 137 ülke arasında 105’inci sıradadır. Türkiye’yle birlikte 3.1 puan alan diğer ülkeler Gine, Etiyopya, Bangladeş, Honduras, Gürcistan ve Kuveyt’tir.
Dünyanın en iyi 500 üniversitesi sıralamasında ise webometrics verilerine göre, Orta Doğu Teknik Üniversitesi 494. sırada gözükürken, İstanbul Teknik Üniversitesi 567. sırada yer bulabilmiştir. “Görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok” tadında bir tablo var karşımızda. Öldüğü halde ağlayanı olmayan bu eğitim sisteminin çıktıları nasıl olur dersiniz?
Bu durumda “gemi su almış artık denize atlamak zorundayız,” diyorsanız hala bir can simidiniz vardır. O da, kişisel gelişim gayretlerimizin en büyük lokomotiflerden birisi olan okumaktadır. Okuyan bireylerin düşünce dünyası derinleşir (özellikle farklı dil ve kaynaklardan yapılan okumalarla) olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini daha iyi anlamaya başlarlar. Bu özellik, aslında sorgulamanın diğer adıdır. Popülist ve Makyavelist siyasetçilerin sıklıkla başvurduğu manipülasyon ve algı yönetiminin de aynı zamanda panzehiridir okumak.
Maalesef bu konuda da veriler güzel şeyler söylemiyor.195 ülkenin üye olduğu Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86’ncı sıradadır. Yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoridedir.
TÜİK’e göre de Türkiye’de kitap, ihtiyaç listesinin 235’inci sırasında yer almaktadır. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1,3 dolar iken, Türkiye’de bu rakam çeyrek dolardır.
Araştırmada yer alan diğer verilere göre, günlük ortalama 3 saatlik zamanını internet başında geçiren ülke insanı; kitap okumaya yalnızca 1 dakika ayırmaktadır. Bu istatistikler, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kitap okuma konusunda nerede olduğumuzu açıkça gözler önüne sermektedir.
Peki, neyle zaman geçiriyoruz? Sorunun cevabı birazdan okuyacağınız gurur tablosunda(!) saklı. Medya takip kuruluşu Ajans Press, televizyon izleme alışkanlıkları üzerine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan (RTÜK) derlediği veriler ışığında bir araştırma gerçekleştirdi. Yapılan araştırmaya göre, Türkiye dünya genelinde günlük televizyon izleme oranlarında 330 dakika ile dünya rekoru kırdı. Magazin haberleri ve diziler en çok seyredilen programlar. Ha bir de “ver mehteri” diyerek, fon eşliğinde coşkuyla dünyanın en tarafsız ve doğru haberlerini (!) sunan medya organlarını da unutmayalım.
“Toplumun genelinin, neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi haberi yoktur.” ( Noam Chomsky)
TV’nin milli irade tarafından bu kadar sevildiğini bilen iktidar sahipleri tabi ki bu avantajı kaçırmayacak ve son damlasına kadar kullanacaktır.
“Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim” diyebilen rektör yardımcılarına üniversitelerde koltuk veren zihniyet de yukarıdaki eğitim karnesine ve ardındaki niyete tercüman oluyor.
Anlaşıldığı kadarıyla kurumsal ve bireysel düzeyde kişilerin zihin dünyalarına kaliteli bilgi girişlerinin yapıldığı ve davranış değişikliğinin sağlandığı alanlarda ciddi tıkanıklıklar var.
Buraya kadarki bölümde, sağlıklı bir toplumsal düzeninin tesisi ve muhafazasında garantör konumunda olan vizyon sahibi, entelektüel bireylerin zihin altyapısını oluşturan sacayaklarından bazılarını ve nasıl hiç edilmeye çalışıldığını tespit etmiş olduk.
(Devam edecek)
Birinci Bölüm: Yıllardır Tırpanlanan Entelektüel Kapasitemiz