Dünya Ekonomik Forumu 2006 yılında ölümcül bir gribal enfeksiyon pandemisinin insanlık için yakın gelecekteki en büyük tehditlerden biri olabileceğini tahmin etmiş ve bugün “yeni COVID-19” olarak adlandırılan bu küresel salgını tam on üç yıl öncesinde öngörmüştü.
Bu kadar önceden tahmin edilebilmiş olmasına rağmen, ilk görüldüğü 2019 yılı Aralık ayından bugüne kadar beş milyon yüz otuz binden fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuş bu korkunç virüse karşı aradan geçen onca yılda neden gerçekçi, somut tedbirler alınamadı dersiniz?
Belki bu konuda farklı teoriler ortaya atılabilir, fakat insanların uzun vadeli tehditler ve gereksinimler karşısında gösterdiği reaksiyonların ve onlara hazır bulunma durumlarının kısa vadeli, gündelik tehditler ve gereksinimlere oranla çok daha yumuşak ve gevşek olduğunu söyleyebiliriz.
Tehdidin gerçekleşme ihtimaliyle birlikte tam olarak ne zaman gerçekleşeceğinin de öngörülemiyor oluşu çoğunlukla tedbir alma hususunda sokaktaki vatandaşları olduğu gibi hükümetleri ve uluslararası organizasyonları da isteksizliğe itiyor. Zira dünya ölçeğinde alınacak her türlü tedbirin tam bir uluslararası politik mutabakata ve çok yüksek maliyetlere sebep olacağı aşikâr. İşte tam da bu nedenle bugün insanlık çok daha büyük maliyetleri ödemeye mecbur kalmış durumda.
Corona Pandemisinin Dünya Ekonomisine Maliyeti
Dünya Bankasına göre küresel ekonomi COVID-19 pandemisi nedeniyle %5.2’lik küçülme yaşayarak, İkinci Dünya Savaşı sonrası görülmemiş bir ekonomik durgunlukla karşı karşıya kaldı. Bu durumun yakın gelecekte küresel çapta başta geçim sıkıntısı ve aşırı yoksulluk olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirmesi bekleniyor. Dünya Bankası Kalkınma Beklentileri Grubu Direktörü Ayhan Köse COVID-19 nedeniyle yaşanan resesyonun pek çok açıdan benzersiz olduğunu belirtirken, hâlihazır ekonomik koşulları “mevcut durumda küresel büyüme tahminlerinde kayda geçmiş en hızlı ve en derin aşağıya iniş…” şeklinde tasvir ediyor.
Milyonlarca insanın açlıktan ölmesi, aşırı yoksullaşması veya sosyal çöküşlerin yaşanması demek olan bu sonucun ortaya çıkmasının en görünür sebebi, potansiyel uzak tehditler karşısında alınan yetersiz tedbirler ya da erkenden tedbir almayı ekonomik açıdan kayıp görme düşüncesidir. Bu düşüncenin son iki yılda dünyaya maliyeti ise Birleşmiş Milletler raporuna göre 8,5 trilyon dolar.
Global Risk Raporunda Siber Tehdit Vurgusu
Dünya Ekonomik Forumu, 2021 Global Risk Raporunda insanlığın önümüzdeki on yılda karşılaşması muhtemel tehditleri sıralarken, salgın hastalıklar ile mevcut pandemi koşullarının sonucu olarak görülen geçim krizleri ve iklim değişikliği kaynaklı ağır hava koşullarını saydıktan sonra siber güvenlik tehditlerine de vurgu yapıyor. Yani küresel ısınma tehdidinden sonra Corona pandemisi ardından gezegenin başını belaya sokabilecek en önemli potansiyel problem, küresel anlamda bilgi teknolojileri (IT) altyapısını çökertebilecek siber güvenlik tehditleri olabilir.
Bir an için yaşadığınız şehirde elektriklerin kesildiğini, su ve enerji şebekelerinin abonelerine su, doğalgaz gibi acil kaynakları temin edemediğini, iletişim ve ulaşım vasıtalarının kullanılamadığını, bankalarda işlem alınamadığını, hastane altyapılarının çöktüğünü ve internet erişiminin kesildiğini hayal edin. Daha da kötüsü şartların ne zaman düzeleceğine dair net bir bilginin olmadığını varsayın. Kısmen de olsa pandemi sürecini yaşayanlar için tanıdık bir tablo değil mi? Bilim kurgu filmlerine konu olabilecek bu senaryo artık ciddi bir küresel güvenlik riski olarak insanlığı tehdit ediyor. Bütün bunların aynı anda gerçekleşmesi ilk etapta kulağa biraz abartılı gelse de gerçek ve görünür olan şu ki artık modern küresel güvenlik ortamının yükselen risk unsurlarının başında siber tehditler geliyor.
Peki, dünyanın başını derde sokan bu tehdit unsurları kimler? Ve ne tür motivasyonlarla, hangi güdülerle yaşantımızı tehdit ediyorlar? Bir sonraki yazımızda tek tek bunları ele alalım.