“Beş dakikada Çanakkale’yi geçer, 5 çayını da İstanbul’da içeriz.”
“En kısa zamanda Şam’a girecek ve Emevi Camii’nde Cuma namazımızı kılacağız.”
Yukarıda yazan sözleri hepimiz duyduk ve sahiplerinin kim olduğunu eminim birçoğunuz biliyordur. Her ikisi de kendine güvenin, kibrin ve karşı tarafı küçümsemenin acı gerçekleriyle yüzleşti. Aşırı güvenin sorumlusu yöneticilerdi fakat acı reçeteyle bu sonuçları hazırlayanlardan daha çok halkın yüzleşmek zorunda kaldığını söylemek yanlış olmaz.
Rusya – Ukrayna savaşı öncesi Vladimir Putin’in bunlara benzer iddialı bir sözü oldu mu bilemem. Aradan geçen sürede yaşananlar gösteriyor ki o da en az yukarıdaki sözleri söyleyenler kadar iddialı ve kendinden emindi. Kısa sürede hedefine ulaşacak ve dünyanın tepkisini kabul edilebilir düzeyde tutarak öteden beri hedefi olan Sovyetler Birliği’nin yeniden kurulması hedefine bir adım daha yaklaşacaktı. Genel kabule göre; Putin’in beklentisi, savaşın başlamasından bir süre sonra Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin koltuğundan indirileceği ve yerine kendi istediği gibi yönetilebilir bir devlet başkanı geleceğiydi. Muhtemelen yerine gelecek başkan adayı bile hazırdı. Nitekim Rusya, daha önce Belarus, Kırım ve Çeçenistan’da bu tarz bir politika uygulamış ve başarıya ulaşmıştı. Bu sebeplerle gerçek bir psikolojik harp uzmanı olan Vladimir Putin, savaş henüz başlamadan dünyanın geri kalanına göz dağı verdi ve Ukrayna’ya yalnız olduğunu iliklerine kadar hissettirdi. Bu sayede kısa sürede sonuç almayı planlıyordu. Hatta kendisinden o kadar emindi ki seçkin birliklerini cepheye sürmek yerine acemi askerlerden oluşan birliklerle harekâtı başlattı.
Savaşın En Büyük Handikabı: Vatanı İçin Savaşacak İnsanların Göz Ardı Edilmesi
Putin’in hesaba katmadığı en belirleyici unsur, halkın direniş ve cesareti oldu bence. Aslında dünyanın geri kalanı da Ukrayna halkından böylesi bir mücadele beklemiyordu bence. Çünkü savaş başlamadan önce açıktan destek vermeye çekinen her ülke ve kuruluş, zamanla açıktan destek verir hale geldi. Kimisi askeri ve maddi yardım yaparken kimisi de Rusya’ya yaptırım uygulayarak tarafını göstermeye başladı.
Savaşlarda psikolojik faktörlerin etkisini bilmeyen yoktur. Özellikle cephede savaşan askerler için anlık ruhsal durumlar bile çok belirleyici olabilir. Rusya tarafı savaşa psikolojik ve kuvvet olarak üstün başlasa da hedefe ulaşılması geciktikçe ve sahadan direnç görüntüleri geldikçe bu üstünlük Ukrayna tarafına doğru kaymaya başladı. Geride bırakılan her dakika yuvarlanan kar topu etkisiyle Ukrayna direnişini çığ büyümesine evirirken, Rus askerlerinde moral bozukluğu, pişmanlık ve umutsuzluk belirtileri görülmeye başlandı. Öyle ki Putin ve ekibi savaşa dolaylı bile olsa müdahil olan ülkeleri nükleer silahlarla tehdit edecek kadar zor durumda olduklarını gösterdiler. Harekât öncesine kadar çok iyi yönettikleri siyasi ortamı ve soğukkanlı yaklaşımı, harekatın başlamasından çok kısa bir süre sonra kaybetmeleri de beklenmedik sorunların ortaya çıktığının göstergesi. Rusya’nın, harekât bölgesinde ortaya çıkacak direniş ve mücadeleyi kestirememiş olması da yeterince saha çalışması yapılmadığının veya diğer ülkelerin daha başarılı olduğunun göstergesi. Diğer bir ihtimal, Rusya’nın hedefinin sadece Ukrayna’dan ibaret olmaması. Böyle bir durum için hazırlık yapılmışsa savaşın çok daha uzun aşamalı ve kanlı geçeceği tehlikesi var demektir. Dilerim ki böyle bir amaçla yola çıkılmamış olsun. Sonuç olarak savaş Rusya’nın bariz üstünlüğüyle başladı fakat ilk raundu Zelensky liderliğindeki Ukrayna kazandı.
Savaşın görünen boyutu Ukrayna lehine devam etse de Rusya’nın da önemli kazanımları olduğu yadsınamaz. Öncelikle ele geçirdiği bölgeler ve kritik tesisler göz önüne alındığında sonuca yakın görünüyorlar. Özellikle bazı önemli şehirleri ele geçirmesi an meselesi. Gel gelelim sonuca ulaşamadıktan sonra elde edilen kazanımların hiçbir önemi yok.
NATO’nun Yapamadığını Rusya Başardı
Savaşın en önemli etkilerinden biri, diğer ülkelerin, kendi güvenlik ve tehdit algılarını yeniden gözden geçirmesi ihtiyacına sebebiyet vermesi oldu. Bu durum NATO ve AB gibi gerek savunma gerek iş birliği anlamında kapsayıcı ve caydırıcı olan örgütlerin önemini ortaya çıkardı. Tabir-i caizse sahipsiz kuzuları kapmaya hazır kurtların olduğu bir ortamın tehlikesi görülmüş oldu. Rusya’nın isteyeceği son şey bu olsa da kendi elleriyle NATO’ya yeni katılımların temel taşlarını döşemiş oldu. Ayrıca ülkelerin savunma harcamaları için yeterli gerekçeyi vererek, ABD, İsrail ve Almanya gibi silah üretimi yapan ülkelere yıllar boyu yetecek müşteri potansiyeli temin etti. Yıllarca sessiz sedasız yürüttüğü NATO’nun parçalanması projesini tek hamlesiyle yerle bir ettiği gibi birbirlerine sıcak bakmayan ülkeleri bile şer durumda bir araya gelen akrabalar gibi kenetlendirdi.
Ukrayna’nın direnişi ne kadar uzarsa Rusya için kaybın boyutları da o denli büyük olacak. Yalnız maddi olarak değil psikolojik ve sosyolojik açıdan şimdiye kadar ciddi zarar gören Rusya, çatışmaların gerilla savaşına dönüşmesi durumunda kaosun içine daha bir derin batacak. Ukrayna’ya şimdiden binlerce yabancı gönüllü savaşçı gelmiş durumda. Bu sayıların daha da artması muhtemel. Tahminim bu gelen savaşçıların büyük çoğunluğu diğer ülkelerin gönderdiği gerilla savaşını ve gayri nizami harbi bilen profesyonel asker veya ajanlar. Bölgede sadece savaşmak yetmez. Aynı zamanda sivil halkın katılımının sağlanması ve dünyanın desteğinin artması için Rusya’nın sebep olduğu yıkıma dair yayınların yapılması da lazım. Elbette bu, tecrübeli profesyonellerin işi. ABD ve Avrupa için ise Ukrayna’nın direndiği her gün kazanım. Tabi ki bu savaşın ABD ve Avrupa’yı olumsuz etkileyen birçok yanı var. Mülteci krizi, petrol- gaz sorunları ve tarımsal birçok ürün tedarikinin kesintiye uğraması bunların başında geliyor. Yine de bu sorunların hepsi “Ehven – i Şer” olarak görülüyor. Tabii bunlar da yeni bir Soğuk Savaş dönemi yaşanmasından ve Rusya’nın bölgede ve dünyada daha fazla güç kazanmasından daha önemli görülmüyor.
Yeni Bir Dünya Savaşı mı?
Savaşın başladığı günden bu yana Rusya’nın her anlamda güç kaybettiği göz önüne alındığında ABD’nin doğrudan savaşa girmemekle kazançlı taraf olduğu açık. Rusya, saldırgan bir kimlikle sadece dünyanın değil kendi vatandaşlarının da tepkisini çekmiş durumda. İnsanların hayatına etki eden ambargolar arttıkça da halkın desteği azalacağı gibi tepkilerin tonu ve gücü de artacaktır. Özellikle ABD’nin bu aşamada ‘yumuşak harbi’ çok iyi uyguladığını söylemek gerek. Sanki yıllardır bu anı bekliyormuşcasına yaptırımları ve ambargoları açıklaması da olacaklara dair hazırlıklı olduğunun göstergesi. Zaten yıllardır kan döken ve kanı dökülen olarak dünyada ve ülkesinde sıcak çatışmaya girmesine antipati ile bakılıyor.
Yine de en büyük hasmına karşı böylesi bir fırsat oluşmuşken açıktan savaş ilan etmeyen ABD’nin bu tavrı bir geri hamle mi yoksa yumruk için gerilme mi bunu zaman gösterecek. Bildiğimiz ise, dünyanın bu teknolojik imkanlarla yaşanacak bir dünya savaşını kaldıramayacağı.