2018 yılının Ocak ayında oluşturulmasına karar verilen ancak önce üye belirlemede ardından da konu başlıklarının seçiminde yaşanan anlaşmazlıklar sebebiyle çalışmalarına başlayamayan Suriye Anayasa Komitesi bu hafta toplandı. Pazartesi günü masaya oturan komite, bu kez anlaşmazlıkları bir kenara bıraktı. Komite, anayasa taslağı hazırlamak üzere çalışmalarına başladı. İlk toplantılar cuma gününe kadar sürecek.
Cenevre’deki Birlemiş Milletler (BM) binasında bir araya gelen komitenin görüşmeleri sürerken, Suriye’nin başkenti Şam’da askeri personeli taşıyan bir otobüse yönelik bombalı saldırıda 14 kişi hayatını kaybetti.
Saldırıyı henüz üstlenen olmadı ancak şüpheler, daha önce de askeri araçlara benzer saldırılar düzenleyen IŞİD üzerinde yoğunlaşıyor.
Aynı sıralarda İdlib’in güneyinde, tartışmalı M4 Karayolu üzerindeki Ariha kasabasında da Suriye ordusunun bombardımanı, aralarında çocukların da olduğu en az 13 kişinin ölümüne sebep oldu.
Ülkede çatışmalar ve saldırılar eskiye kıyasla azalmış da olsa devam ederken, özellikle İdlib konusunda taraflar arasında anlaşmazlık sürerken Anayasa Komitesi’nin toplanması ne anlama geliyor?
Türkiye yeni anayasaya kadar İdlib’de mevcut durumun korunmasından yana
Eylül 2018’den bu yana Rusya, Türkiye ve İran’ın gözlem noktalarının da bulunduğu İdlib’de, son dönemde bölgede radikal grupların Türk askerlerine yönelik saldırıları artarken Rus ordusu da M4 karayolu çevresini hedef alan saldırılarını artırdı.
2017’de varılan ateşkes defalarca ihlâl edilmiş; son olarak 5 Mart 2020’de Rus lider Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında varılan anlaşma gereği Türkiye, İdlib’i, Hayat Tahrir el Şam (HTŞ) gibi iki ülkenin de ‘terör örgütü’ kabul ettiği radikal örgütlerden temizleme sözü verirken iki ülke M4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor, yani tampon bölge tesis edecekti.
Ancak tampon bölgedeki ortak devriyelerden çekilen Rusya, bölgede “kendi güvenliğini tehdit eden terör örgütleriyle mücadele ettiğini” savunarak operasyonlarını artırdı.
Türk diplomatik yetkililer, İdlib’deki durumun bir çıkmaza girdiğini; HTŞ’ye karşı ortak hareket edilmediği sürece etkisini kaybetmesinin zor olduğunu belirtiyor.
Rusya’yla görüşmeler yaparak daha fazla ihlâlin engellenmesi için, yani İdlib’deki askeri noktalarını ve konumunu korumak için çabalıyor. Bu esnada nihai çözüme ulaşmak için görüşmelerin hızlandırılması yönünde diplomatik çaba gösteriyor.
Bu aslında Ankara’nın 2019’dan bu yana benimsediği bir politika.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, sıklıkla İdlib ve Kuzeybatı Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki bölgelerden vazgeçmeyeceği mesajını veriyor.
İdlib’den çekilmeyeceğini sahada attığı adımlarla göstermeye çalışan Ankara, mevcut durumu bir anayasa taslağı üzerinde uzlaşılana kadar korursa hem masada muhaliflerin elinin daha güçlü olacağını hesaplıyor; hem de daha fazla çatışma yaşanmadan sahadaki durumun nihai siyasi çözümle netleşmesini bekliyor.
Şubat 2020’de Türk askerine yönelik saldırılarda 33 Türk askeri hayatını kaybetmiş; Türkiye bunun üzerine Şam güçlerini hedef almış; hem can kaybı hem askeri teçhizatların zarar görmesine yol açmıştı.
Ankara, o dönemden beri Rusya’nın İdlib’de “Türkiye’ye rağmen adım atamayacağını gördüğünü” düşünüyor ve bu sebeple İdlib’deki saldırıların daha fazla genişlemesini beklemiyor.
Erdoğan’ın 29 Eylül’de Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmede de İdlib, gündem maddeleri arasındaydı.
İdlib’le ilgili varılan bir uzlaşı olup olmadığı henüz kamuoyuna yansımadı, iki taraftan da bu konuda net bir açıklama gelmedi.
Ancak görüşmenin ardından Türkiye tarafından, PKK’nın Suriye kolu olduğu gerekçesiyle “terör örgütü” kabul ettiği YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığına yönelik sert açıklamalar geldi.
En üst düzeyde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleriyle başlayan ve bir askeri operasyon sinyali de veren ifadeler, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 13 Ekim’de yaptığı açıklamayla doğrudan Rusya’ya mesaj niteliğindeydi:
“Biz Amerika ve Rusya’yla bir mutabakata varmıştık. Her iki ülke de bu bölgedeki teröristleri en az 30 kilometre güneye çıkaracaklardı. Bu sözler maalesef tutulmadı. Dolayısıyla bu bölgede sivillere yönelik ve bize yönelik saldırılarda da Rusya’nın da ABD’nin de sorumluluğu var. Biz de gerekeni yapacağız, bu bölgelerden bu teröristlerin temizlenmesi için ne gerekiyorsa yapacağız.”
Bu açıklamaların ardından 17 Ekim’de Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin, Suriye’nin başkenti Şam’da Beşar Esad ile bir araya geldi.
Bu görüşmede Lavrentyev’in Esad’a Putin’in mesajını ilettiği belirtiliyor. Mesaj da, Türkiye ile daha fazla gerilime engel olmak için Anayasa Komitesi çalışmalarının başlaması yönünde oldu.
Zira üç heyetten oluşan Anayasa Komitesi’nde ilerlemeyi büyük oranda tıkayan Suriye hükümet heyetiydi.
Ertesi gün de BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye Anayasa Komitesi’nde yer alan hükümet ve muhalefet taraflarının başkanlarının yeni bir anayasa taslağı hazırlama konusunda anlaştıklarını bildirdi.
Pedersen de bu süreçte sıklıkla Moskova ve Şam’a ziyaretlerde bulunmuştu.
Komitenin taslak için çalışmaya başlayacağını duyururken de Pedersen, “Ocak ayında Esad’ın temsilcileri, muhalefetin yanı sıra özel temsilciliğin anayasal süreci devam ettirmekle ilgili fikirlerini de reddetti. O zamandan beri nasıl ilerleyeceğimiz konusunda bir fikir birliği oluşturmaya çalışıyordum. Böyle bir fikir birliğine vardığımızı söylemekten memnuniyet duyuyorum” ifadelerini kullandı.
Böylece iki yılı aşkın süredir devam eden görüşmelerde taslak hazırlamak için somut ilk adım atılmış oldu.
Anayasa Komitesi’nin çalışmalarının başlaması için ABD ve Avrupa ülkeleri de çağrı yapıyordu. Ancak Ankara, İdlib’deki kriz konusunda diplomatik alanda Batı’dan yeterince destek alamamaktan şikayetçi.
Ancak görüşmelerin üçüncü gününde, yani Çarşamba günü İdlib’in Ariha kasabasında siviller hedef alındı.
HTŞ’ye karşı muhalif gruplar birleşti
Bu sırada Türkiye’nin İdlib’de HTŞ’nin gücünü kırmak için attığı adımlar karşısında bazı muhalif gruplar, tek bir çatı altında birleştiğini açıkladı.
“Ortak Operasyon Odası Liderliği”nden (Azm) 18 Ekim’de yapılan açıklamaya göre, Türkiye destekli muhaliflerin kontrolünde olan Halep kırsalındaki Ceyş-ül İslam, Şam Cephesi’yle “tam birleşme gerçekleştirdi.”
İki grup aslında Temmuz ayından bu yana, Türkmen Sultan Murat Cephesi’yle de işbirliği içinde.
Azm bloğu, artık iki grubun “Üçüncü Tümen” adı altında tamamen birleştiğini ve Türkiye destekli “Suriye Milli Ordusu”ndan da bazı grupların kendilerine katıldığını duyurdu.
Bu durum İdlib’de HTŞ’nin konumunu doğrudan etkilemiyor. Ancak HTŞ’nin İdlib’in komşusu olan Halep kırsalına doğru, daha önce işbirliği yaptığı Ceyş-ül İslam aracılığıyla genişleme planlarını engelleyebileceği yorumları yapılıyor.
Anayasa Komitesi oluşturulması sürecinde neler yaşandı?
Birleşmiş Milletler (BM) himayesi altında çalışacak bir Anayasa Komitesi’nin oluşturulması fikri ilk olarak Ocak 2018’de Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde yürütülen görüşmelerde gündeme gelmişti.
Daha sonra Rusya, İran ve Türkiye arasında yürütülen görüşmelerde Komite’nin yapısı ve çalışma alanları görüşülmüştü.
Ancak Komite’de kimlerin nasıl temsil edileceği konusu taraflar arasında uzun süre müzakere edildi, bu konuda bir mutabakatın sağlanması aylar aldı.
Varılan anlaşmaya göre, muhalifler ve Suriye rejimi 50’şer kişilik listelerini oluşturdu. Ancak bağımsızlardan oluşan 50 kişilik listedeki üç isme Ankara itiraz etti. Gerekçesi de, bu üç ismin PKK’nın Suriye kolu olarak kabul edilen PYD (Demokratik Birlik Partisi) ile bağlantısının olması.
Eylül 2019’da BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Komite’nin üye yapısı konusunda uzlaşmanın sağlandığını duyurdu.
Anayasa Komitesi toplam 150 üyeden oluşuyor. Bu üyelerin 50’si Suriye hükümeti tarafından seçilmiş isimler. 50 üye muhalefeti temsil ederken, kalan 50 üye de BM Suriye Özel Temsilcisi tarafından Komite’ye davet edilmiş kişilerden oluşuyor.
Anayasa ile ilgili konular, her gruptan 15 kişinin katıldığı 45 kişilik alt komisyonda görüşülüyor.
Her ne kadar Komite’de Kürt üyeler de bulunsa da, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanadı olarak faaliyet gösteren Suriye Demokratik Konseyi resmi olarak Komite’nin bir parçası değil. Konsey’in bağlantılı olduğu gruplar tarafından yapılan açıklamalarda “Halkımızın siyasi iradesine yer verilmediği sürece bu komisyonun alacağı kararların bizleri ilgilenmediğini, kabul etmeyeceğimizi duyuruyoruz” denildi.
30 Ekim’de komite çalışmalarına başladı.
Aralık 2015’te oy birliğiyle kabul edilen 2254 sayılı BMGK kararı, Suriye’de silahların bırakılması ve demokratik seçimlerin düzenlenmesi için bir yol haritasının oluşturulması çağrısını yapıyordu.
Ancak komite görüşmelere başladığında da taraflar arasında görüşülecek konuların kapsamı konusunda anlaşmazlıklar yaşandı.
Suriye hükümeti mevcut Anayasa’nın korunmasını ve üzerinde değişiklikler yapılmasını savunurken, muhalefet yeni bir anayasanın yazılması gerektiğini savunuyordu.
Nihayet Komite’nin 45 kişilik heyeti, anayasa taslağı hazırlama konusundaki anlaşmazlıkları çözerek bu 18 Ekim’de, bir hafta sürecek görüşmelere başladı.
Pedersen, Pazar günü yaptığı açıklamada, bir hafta sürecek görüşmeler öncesinde ilk kez bir araya gelen iki tarafın başkanlarının “anayasal reform taslağı hazırlamaya ve hazırlama sürecini başlatmaya” karar verdiklerini açıkladı.
Kaynak: BBC Türkçe