Rusya’nın Süper Başkanlık Sistemi ve Türkiye İzdüşümü

Güçlü lider anlayışı ve pratikliğinin yüzyıllarca yaşandığı Rusya’da siyasi liderlerin Anayasal yetkilerini nasıl kullandığı önemli bir husustur.[1] Otoriter gücün parlamento, yargı, parti sistemi, seçimler, medya ve sivil toplumu kontrol altında tutarak sınırlandırılmasına “yönetilen demokrasi[2] adı verilmektedir. Bu hususta yönetilen demokrasi kavramına Rusya iyi bir örnek teşkil etmektedir.

1993 Anayasasıyla birlikte Rusya’da bugünkü kurumsal ve siyasi yapı oluşturuldu. Sistem cumhurbaşkanının otoritesi altında işleyecek şekilde dizayn edildi. Her ne kadar antidemokratik bir şekilde hazırlanmış olsa da 1978 Anayasasıyla kıyaslanamayacak ölçüde demokratik unsurlar da barındırmaktadır.[3] Ancak gücün merkezine Cumhurbaşkanını yerleştirmesi, demokrasinin denge ve denetleme mekanizmaları açısından oldukça sıkıntılı bir durum olmuş ve günümüzde de bu sıkıntılı sürecin etkileri devam etmektedir. Bu sisteme göre;

Cumhurbaşkanının tahakkümünde bir Hükümet

Cumhurbaşkanı memnun olmadığı hükümeti istediği zaman görevden alabilir. Yeni bir hükümetin kurulmasını sağlayabilir. Cumhurbaşkanının, istifasını sunan hükümetin bu talebini kabul etme zorunluluğu yoktur. Bu durum cumhurbaşkanının etkinliğini daha da arttırmakta ve hükümetin ömrü cumhurbaşkanının inisiyatifine terkedilmektedir.

Cumhurbaşkanına ülkenin iç ve dış siyasetini belirleme yetkisi tanınmış ve bu kapsamda Anayasada cumhurbaşkanına bu yetkisini kullanabilmesi için birçok araç sağlanmıştır.[4]  Bu gücünü gerek Federal Meclis üzerinde gerekse de hükümet üzerinde rahatlıkla kullanabilmektedir. Örneğin Anayasanın 86. maddesi cumhurbaşkanını dış politikayı belirleme ve yönetme noktasında tek adam yapmaktadır. Cumhurbaşkanı ülkenin saldırıya maruz kalması veya yakın saldırı tehditlerine karşı sıkıyönetim ilan etme, diğer konularda olağanüstü hâl ilan etme yetkilerini haizdir. Bu kararlarla ilgili sadece Federal Meclis organlarına bilgi sunma zorunluluğu vardır.

Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri

Cumhurbaşkanının çok önemli bir yetkisi de kararname çıkarma yetkisidir. Anayasanın 90. maddesine göre cumhurbaşkanı anayasa ve kanunlara aykırı olmamak kaydıyla kararname çıkarabilir. Anayasada kanunla düzenlenmesi mutlak olan konular bu yetkinin genelliğini önemli ölçüde frenler. Ancak kararname çıkarma yetkisinin anayasa ve kanunlara aykırılığını denetleme yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir. Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanması hakkındaki yetkileri hatırlandığında bu denetimin tarafsızlığı düşündürücüdür. Gizli ve hizmete özel olarak çıkarılan kararnameler nedeniyle kararnamelerin sayısı tam olarak bilinmese de yıllık ortalama 1000’in üzerinde kararname çıkarıldığı kabul edilmektedir.[5]

Rusya Federasyonu hükümet sistemi normal bir yarı başkanlık sisteminin ötesinde, yarı başkanlık sisteminin başkanlık sistemine yaklaşmış anormal bir halidir.[6] Bu sistemin ne olduğu hakkında Fish’in ifadesiyle belki de en iyi tanım “süper başkanlık” olacaktır.

Cumhurbaşkanının üst üste iki defa seçilemeyeceği prensibi 2020 yılındaki Anayasa değişikliği ile değiştirilmiş, Putin’in iki dönem daha seçilmesinin önü açılmıştır. Putin 2036 yılına kadar devlet başkanlığı koltuğunda oturma hakkı elde etmiştir.

Cumhurbaşkanının yargı makamlarına etkisi

Yargı bağımsızlığına ilişkin olarak, hâkim ve savcıların atanması, üst mahkeme üyelerinin seçimi konusunda Cumhurbaşkanının geniş yetkilerinin olması, yargı üzerinde bir tahakkümün oluşmasına sebebiyet vermekte ve yargının bağımsızlığını ciddi bir şekilde zedelemektedir. Nitekim bu bağlamda verilecek örneklerden birisi, 2020 yılındaki anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesinin 19 olan üye sayısı 11’e düşürülmüştür.

Rusya devlet sistemi, yönetimde istikrarı sağlamak düşüncesiyle dönüştürülmüştür. Ancak temel hak ve hürriyetlerin yürütme lehine evirilmesi, yasama, yürütme ve yargı erklerinin cumhurbaşkanının tahakkümü altında bırakılması, sistemin etkin bir denge ve denetleme mekanizmasının olmayışı rejimi otoriter bir niteliğe sokmuştur.

Peki, bu sistem şu ana kadar bu haliyle nasıl ayakta kalabilmiştir? Rusya’nın enerji kaynaklarına bakıldığında dünyanın en büyük doğal kaynak rezervlerine sahip olduğu görülmektedir. Bu maddi güç, sistemin birçok kusurunu gizlemekte ve olumsuz özelliklerini yumuşatmaktadır.

Buraya kadar kısaca Rusya devlet başkanlığı sistemini ana hatlarıyla anlatmaya çalıştım. Sonuç olarak Rusya Türkiye değerlendirmesini, Putin Erdoğan ilişkisi üzerinden devam ettirmek istiyorum.

Türkiye İzdüşümü

Rusya’nın yaklaşık son 30 yıllık siyasi tarihi ve yönetim sistemi, önce batıya yönelen ve sonra bu yoldan sapan Türkiye ile birçok açıdan benzerlikler barındırmaktadır.

Şu an Erdoğan’ın yürütmede tek aktör olmasından yargı ve yasama üzerindeki tahakkümüne kadar izlediği birçok yol ve yöntem Putin’in izinden gittiğinin göstergesidir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, yargıda yapılan tasfiyeler, meclisin işlevsizleştirilmesi, düşünce ve ifade özürlüğünün şiddet veya korkutma ile baskılanması, ordunun niteliksiz kişilerle sevk ve idaresi, oligarklar ile ülkenin sermayesinin boşaltılması gibi birçok konu, Türkiye ve Rusya’nın aynı yolun yolcuları olduğunu göstermektedir.

Çok eski zamanlardan beri siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal vb. alanlarda rekabetçi bir düzlemde seyreden Türkiye-Rusya ilişkileri kazan-kaybet modeline dayanmaktadır. Son 10 yıllık Türkiye-Rusya ilişkilerine göz attığımızda Türkiye’nin bu düzlemde hep kaybeden olduğunu görürüz. Buna rağmen nedense Erdoğan rejiminin Putin sevgisinin tarifsiz bir hal aldığını da şaşkınlıkla gözlemliyoruz.

Bugün Rusya’da, insan haklarının, demokrasinin ve özgürlüklerin baskı altına alınmasında kurumsallaşmış bir sistem oluşturulmuştur. Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili bütün yetkileri bir kişiye verilmesi sonucu devlet sistematiğinin yerle bir edildiği Putin’in Rusya’sı yaklaşık 22. yılında dünyaya tamamen kapanmış, halkı yokluğun ve sefaletin eşiğine gelmiş, Ukrayna-Rusya savaşının daimî suçlusu konumuna yerleşmiş ve binlerce insanın katili olarak şimdiden tarih sayfasında yerini almıştır. Erdoğan’ın Türkiye’si de son yıllarda ısrarla Putin’in izinden gitmektedir. Elinde dünyanın gaz vanasını tutan Putin’in aksine Erdoğan’ın elinde mafyatik devlet sisteminin esiri olmuş fanatik bir taraftar kitlesinden ve paranın, şantajın, liyakatsizliğin, gücün esiri olmuş birtakım devlet bürokrasisinden başka bir şey yok. 

Erdoğan rejimi de 22. yılına doğru yaklaşıyor ve Putin’in izinden ayrılacağına dair bir emare de henüz göstermiyor. Putin’in yolunun sonunda ışık görünmüyor. Kendi hırs ve egosunu Rusya üzerinden fütursuzca tatbik etmekten çekinmiyor. On binlerce insanın kanı eline bulaştı, kendi halkı da dâhil milyonlarca insanın hayatını yokluğa mahkûm etti. Ama Putin’in Rusya’sında onu durduracak hiçbir otorite yok.

Erdoğan’ın Türkiye’sinde de gelecek adına hiçbir ışık görünmüyor. Türkiye karanlığa doğru hızla yol almakta ve tıpkı Rusya’da olduğu gibi bunu durduracak bir denge ve fren sistemi maalesef bulunmuyor.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyri açısından da son olarak şunu söylemek isterim.  Ne yazık ki önümüzde sonunun nereye varacağı belli olan bir ihtimal var: Belli bir kişiye göre entegre olmuş yönetim sistemlerine sahip devletlerin kazan-kaybet oyununun nihai sonucu kafa kafaya çarpışmaktır. 


[1] ERDEM, Kasım, Yarı-Başkanlık ya da Süper Başkanlık: Rusya Federasyonu Örneği, Ankara, TBMM Araştırma Merkezi Yayınları, 2014, s.175.

[2] SAĞLAM, Mühdan, Gazprom’un Rusyası, Rusya’da Bir Devletin Dönüşümü, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2014, s.52.

[3] YAVUZ, Bülent/KARAKAÇ, Onurdoğan, Yarı-Başkanlık Sistemi İçerisinde Başkancı Parlamenter Sistem: Rusya, Ankara, Karşılaştırmalı Hükümet Sistemleri, AK Parti Ar-Ge Başkanlığı, 2013, s.232.

[4] Bkz. Rusya Federasyonu Anayasası m.83, 85, 86,  87, 88, 89 vb.

[5] ERDEM, Kasım, Yarı-Başkanlık ya da Süper Başkanlık: Rusya Federasyonu Örneği, Ankara, TBMM Araştırma Merkezi Yayınları, 2014, s.205.

[6] YAVUZ, Bülent/KARAKAÇ, Onurdoğan, a.g.m., s.251.