Sınır Ötesi -Suriye- Harekâtları – 8
Suriye’de iç savaşın başlamasından itibaren icra edilen her faaliyeti Esad’ın devrilmesi üzerine kurgulayan AKP Hükümeti ve Erdoğan, an itibariyle Esad’la barışma ve yeniden görüşme aşamasına gelmiştir. İcra edilen harekâtlar, harekâtlar, desteklenen gruplar, siyasi ve askeri politikalar ister doğrudan isterse dolaylı olsun aslında Esad’ın yönetimden indirilmesi stratejisinin ürünleridir.
Sonuç olarak Esad, daha da güçlenmiş bir şekilde konumunu korurken kaybettiğimiz her bir askerimiz ve milli menfaatimiz için hesap vermesi gereken sorumlular başarıdan bahsetmekteler. Suriye’ye düzenlenecek harekâtlara mesafeli bakan, askerimizi Suriye bataklığında boğmak istemeyen, ilişkilerin diyalog ve siyasi adımlarla çözülmesini isteyen üst düzey asker, akademisyen, bürokrat ve diplomatları KHK’larla cezalandıran Erdoğan ve yönetimi sonuç itibariyle kayıpların baş sorumluları olarak görülmelidir.
AKP hükümeti ve destekçileri, sınır ötesi harekâtların hemen hepsinin icrası esnasında veya sonrasında karşı çıkan herkesi “vatan hainliği” ve “milli olmamak” ithamlarıyla suçlarken, birçok vatandaş da görüş ve düşüncelerini beyan ettikleri için soruşturma ve kovuşturmaya maruz kaldı. Eleştiri ve karşıt görüşe tahammülü olmayan bir yönetim, askerin kanı ve silahı üzerinden yaptığı siyaset ile toplumu baskı altına aldı.
Türkiye’nin bölgedeki varlığı Suriye rejimi tarafından daima “milli güvenlik ihlali” olarak değerlendirilmiş ve birçok defa Suriye ordusu ile karşı karşıya kalınmıştır. Esad rejimi zaman geçtikçe toprakları üzerindeki kontrolü yeniden sağlamaya başlamıştır. Yakın dönemde Türkiye’nin asker bulundurduğu bölgeleri terk etmesi kaçınılmaz olacaktır. Bilhassa Esad ile yeni bir döneme girmek isteyen AKP yönetimi, Suriye’nin topraklarından çıkılması isteğine göz yumacaktır. Suriye yönetimi ve YPG’nin son yıllardaki ortaklığı göz önüne alındığında YPG’nin bölgede söz sahibi olacağını ve daha da güçleneceğini ön görebiliriz. Böyle bir durumda da yapılan harekâtlar, verilen kayıplar, harcanan milli servet bir bakıma karşılıksız kalmış olacak.
Kar – Zarar Dengesinin Şaştığı Harekât Sonuçları
Türkiye, kendisine ortak seçtiği ve bölgedeki müttefiki olan ÖSO ve SUO mensuplarının yaptıklarından dolayı birçok suçlama ve karalamaya maruz kaldı. Birçoğunun eğitimi ve teçhiz edilmesi görevini de üstlenen Türkiye, bu gruplarda yer alan militanların işlediği yağma, tecavüz, işkence ve yargısız infaz gibi suçlardan sorumlu tutuldu. Özellikle Barış Pınarı Harekâtında insan hakları ihlalleri, yasaklanmış silah kullanımı ve savaş suçu isnatlarına muhatap olan Türkiye, dünyadan pek çok tepki topladığı gibi yaptırımlara da maruz kaldı.
ABD ve Rusya, yıllardır devam edegelen güç ve çıkar mücadelelerinde bu kez Suriye topraklarını ring olarak kullandılar. Afganistan ve Irak tecrübelerinden dolayı kendi askerlerini zaruri olmadıkça sahaya sürmeyen bu ülkeler neticede pastadan en büyük dilimleri alan paydaşlar oldular. Yönetimsel ve ideolojik olarak asla anlaşamayan ABD ve Rusya, petrol ve alan paylaşımı mevzu bahis olduğunda seviyeli bir ortaklık kurdular. Ayrıca sahada destekledikleri yerel güçlere silah, mühimmat, ekipman ve teknolojik destek ürünleri satan bu ülkeler bölgenin şekillenmesinde de söz ve imtiyaz sahibi oldular.
Tarihsel sırayla incelediğimiz harekâtlara yukarıda bahsettiğimiz detaylardan bakmak genel resmin görülmesi açısından faydalı olacaktır. Bedel ödenirken ve mücadele verirken en ön safta yer aldığımız bölgede, kazanımları halkımız ve ülkemiz dışında müdahil olan diğer ülkelerin elde ettiği harekâtların başarılı olup olmadığının kesin hükmünü tarih verecektir. Fakat eldeki veriler üzerinden de bir kâr-zarar değerlendirmesi yapmak da mümkündür ve bunu okurların rahatlıkla yapabileceğini düşünüyorum.
(4.Bölüm sonu)
(5.Bölüm devam edecek: Türkiye Suriye İlişkilerinde Kriminal Boyut)