Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminden sonra tüm dünyada güvenlik algısı değişirken, ülkeler adeta tekrar silahlanma yarışına girdiler. Onlarca yıldır tarafsızlıkları ile “model” olan İsveç ve Finlandiya ise NATO’ya katılma talebinde bulunarak tüm dünyanın dikkatini üzerlerine çektiler.
Kırılma Noktası; İşgal Girişimi
24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin başlaması Rusya ile yaklaşık 1300 kilometrelik sınırı olan Finlandiya’yı olası Rusya işgaline karşı tedbir almaya itti.
Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiği 2014 yılından bu yana Finlandiya’da halkın yalnızca yüzde 25’i NATO üyeliğini destekliyor ve Finlandiya’nın tarafsız kalması gerektiğini savunuyordu. Ukrayna savaşından sonra bu durum tümüyle tersine döndü, yapılan son anket halkın yüzde 76’sının NATO üyeliğine destek verdiğini ortaya koydu.
İsveç’in durumu Finlandiya ile aynı değil çünkü İsveç’in Rusya ile sınırı bulunmamaktadır. Buna rağmen olası Rusya tehdidine karşın “200 yıllık tarafsızlık politikasını” bitirerek NATO çatısı altına girme ve ülkelerinin güvenliğini sağlama amacındalar.
İsveç ve Finlandiya’nın bu girişimlerinden sonra bu ülkelere özellikle ABD, İngiltere ve Almanya’dan büyük destek geldi. Bu ülkelerin aksine kendisi de bir NATO ülkesi olan Türkiye İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil olma girişimlerine neredeyse Rusya’dan daha fazla tepki gösterdi. Türkiye gerekçe olarak ise bu ülkelerin başta PYD olmak üzere “terör örgütlerine destek verdiğini” iddia etti.
Türkiye, 1952’den bu yana üye olduğu NATO’nun açık kapı politikasını destekleyen bir tutum izledi. Soğuk Savaş sonrası dönemde 1999 ve 2004’te eski Sovyet bloku ülkelerinin ittifaka katılmasını da destekledi.
Türkiye Haklı mı?
Türkiye YPG’yi terör örgütü olarak görüyor ancak YPG, Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’e karşı savaşan ABD liderliğindeki koalisyonun ana ortağı durumunda. Bu süre zarfında YPG’ye başta ABD olmak üzere birçok ülke silah desteğinde bulundu. Bu doğrultuda YPG, Kobani ve diğer şehirlerde IŞİD’e karşı mücadele etti.
Rusya’nın ise YPG’ye bakışı ABD’den farklı değil. YPG, Suriye dışındaki ilk ofislerinden birisini Rus yetkililer ile beraber Moskova’da açtı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaptığı bir konuşmada Suriyeli Kürtleri silahlandırmaya gerek görmediklerini ancak Kürtlerle çalışmaya devam edeceklerini söyledi.
Türkiye ve Katar haricinde hiçbir ülkede YPG, terör örgütü olarak kabul edilmiyor. PKK ise ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri ile birlikte yaklaşık 40 ülke tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanmakta. PKK’yı Türkiye’nin yakın ilişki içinde bulunduğu ülkelerden terör örgütü olarak görmeyenler ise başta Rusya olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Çin ve İsrail’dir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz ay İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u sarayda en yüksek seviye protokolle karşılarken devam eden süreçte Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’a kardeşlik ziyaretleri gerçekleştirdi!
Amaç Ne?
Bu görüşmelerde Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından PKK’nın terör örgütü olarak tanınması ile ilgili bir gündem yoktu.
Buna karşın, Türkiye’nin NATO üyeliklerine karşı çıktığı İsveç ve Finlandiya PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmektedir.
Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne şubat ayında yaptığı ziyarette 13 alanda anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalarda arşiv, meteoroloji ve iklim değişikliği dahi yer alırken “PYD” ile ilgili herhangi bir konu gündeme alınmadı.
PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz 2015 yılında vefat ettiğinde Türkiye’de milli yas ilan edilerek bayraklar yarıya indirildi, fakat onlarca şehit verilen PKK saldırılarında milli yas ilan edilmedi.
Tüm bu sayılanlardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik süreçleri ile ilgili farklı planları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer Erdoğan’ın söylediği gibi PYD’ye destek vermek hassasiyet noktası olsaydı yaklaşık 5 yıldır Türkiye’yi Avrupa Birliği ve NATO’dan koparma pahasına Rusya güdümüne sokmazdı.
Görüldüğü gibi Erdoğan’ın ülkenin çıkarları ile ilgili hiçbir hassasiyeti bulunmamaktadır. Erdoğan daha önce olduğu gibi ülkenin stratejik ve politik avantajlarını kendi siyasi ve maddi çıkarları doğrultusunda suistimal etmeye devam etmektedir.
Sonuç Ne Olur?
Teknik olarak Türkiye’nin onayı olmadan Finlandiya ve İsveç NATO üyesi olamamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmasını isteyen ABD’ye rağmen bu tutumunu devam ettirmesinin mümkünatı bulunmamaktadır.
Örnek olarak; 2019 Ekim ayında Türkiye’nin Suriye’de yaptığı operasyondan dolayı dönemin ABD Başkanı Trump Erdoğan’a yazdığı mektupta “Sert adam olma, aptal olma. Seni daha sonra arayacağım” demiş ve hem o operasyonda hem de müteakip operasyonda ABD’yi kızdırmayacak, kamuoyunu etkilemeye yönelik göstermelik operasyonlar yapılmıştı.
Finlandiya ve İsveç heyetleri geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldiler. Bu ve bundan sonraki görüşmelerden sonra gerek Finlandiya ve İsveç gerekse ABD kendi çıkarlarına ters düşmeyecek ama Erdoğan’a iç politikada zafer naraları attıracak birkaç taviz verebilirler.
Kimilerince “NATO’nun şımarık çocuğu” kimilerine göre de “Putin’in NATO’daki Truva Atı” Erdoğan’ın asıl amacı da müzakere sürecini elinden geldiğince uzun tutarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde buradan elde edilen sözde kazanımları seçim malzemesi yapmaktır. Sonuç olarak, Erdoğan’ın sözde milli duygular ve menfaatler gereği NATO’ya dahil olmalarına izin vermeyeceğiz dediği Finlandiya ve İsveç, NATO’ya dahil olmayabilir ama bu kesinlikle Türkiye’nin karşı çıkmasından dolayı olmayacaktır.