Katar ile Türkiye ilişkileri özelikle 15 Temmuz sonrası artan bir ivmeyle devam etmekte. “Katar Askeri Hava Aracı ve Destek Personelinin Türkiye’de Geçici Konuşlanması Konusunda Teknik Düzenleme” konulu Kanun teklifinin geçen hafta TBMM Dışişleri Komisyonu’na sunulmasıyla anlaşmanın ayrıntıları ortaya çıktı. Anlaşmaya göre Katar Hava Kuvvetlerine önemli ayrıcalıklar verilmekte. Bir kaç örnek verecek olursak;
- Katar’ın eğitim uçuşlarının mümkün olabildiğince ulaştırma görevleri sırasında icra edilmesi öngörülüyor. Türkiye, desteğe ihtiyaç duyması durumunda Katar’ın envanterindeki askeri ulaştırma uçaklarını kendi askeri ekipmanlarını, mühimmatını ve personelini Türkiye içine ya da dışına taşımak için kullanabilecek.
- Katar’ın Türk hava sahasındaki tüm ulaştırma uçağı uçuşlarında kokpitte bulunacak Türk gözlemci pilot, gerekli durumda uçağın rotasını değiştirmeye yetkili olacak.
- Katar’a ait muharip jet uçaklarının Türk hava sahasında icra edeceği eğitim uçuşlarına ise Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar eşlik edecek. Katar uçaklarında bulunan görüntü, keşif ve istihbarata yönelik elektronik teçhizat ve sensörler, Türkiye izin vermediği sürece Türk hava sahasında kapalı konumda olacak. Katar, askeri uçaklarının Türkiye’de kullandığı yakıtın ücretini Türkiye’ye ödeyecek, gerekmesi halinde Katar uçaklarının bakımı Katarlı askeri personel tarafından yapılacak.
Anlaşma, karşılıklı personel eğitimi üzerine kurgulanmış olsa da yukarıdaki maddeler ile arka planda farklı bir amaç olduğu izlenimi oluşturmakta. Ben bu yazıda anlaşmayı analiz etmek yerine, Katar’ın Türkiye ile mi yoksa Erdoğan ile mi müttefik olduğunu sorgulamak istiyorum.
Katar 2,66 milyon nüfusluyla kişi başına düşen milli gelire göre dünyanın 4. zengin ülkesidir. Basra körfezinde bulunan zengin doğal gaz yatakları nedeniyle otomatik olarak ABD’nin yakın markajında olan ülkede bölgenin en büyük ABD askeri üssü bulunmaktadır. Bu üs, bir zamanlar Osmanlı garnizonun olduğu alandadır.
Katar, 20. yüzyılın başlarında 1971’de bağımsızlığını kazanana kadar 50 yılı aşkın bir süre İngiliz himayesinde kalmıştır. Ülkeyi yönetenlerin ve bürokratların neredeyse tamamı İngiltere’de eğitim almış kişilerden oluşmaktadır. Özellikle medya grubu Al Jazeera Arap dünyasında çok etkili bir konumdadır. Arap Baharı sırasında çeşitli isyancı grupları finansal olarak destekleyen Katar, Libya’da da NATO bünyesinde sahada aktif olarak savaşmıştı.
Uzmanlara göre Katar, dünyada orantısız bir etkiye sahip ve orta güç olarak tanımlanıyor. “Orantısız bir etkiye sahip” denmesinin nedenini, 50 yıllık geçmişi olan küçük bir ülkenin “Pasifikten Kuzey Afrika’ya” uzanan eitki alanına sahip olması olarak görebiliriz. Peki, bu etki gücü Katar’ın öz kaynakları ile mi sağlanmaktadır? Sürdürülebilirliği var mıdır? Katar’ın, finanse ettiği medya gücüyle destek verdiği ya da bizzat asker gönderdiği operasyonlara bakıldığında, stratejik ortaklarının -dönemsel olarak değişiklik gösterse de- hala ABD, İngiltere ve Fransa olduğunu söyleyebiliriz.
Son 15 yıl içinde Katar, Silahlı Kuvvetlerini dönüştürme ve önemli ölçüde genişletme çalışmalarını hızlandırmıştır. 2010-2014 döneminde Katar’ın dünyanın en büyük 46. silah ithalatçısı olduğunu belirtiliyor. Katar 2013 yılında Almanya’dan 562 tank ve 75 kundağı motorlu top siparişleri, 2014 yılında ABD’den 34 savaş helikopteri ve 3 AEW uçağı ve İspanya’dan 6 tanker uçağı da dahil olmak üzere bir dizi alım anlaşmaları imzaladı. 2016 yılında alımını gercekleştirdiği Patriot PAC-3 MSE Exocet MM40 Block 3 silah sistemleri ile hava savunma ve yeteneklerini ciddi anlamda geliştirdi.
Katar’ın silah alımı yaptığı ülkeler çeşitlilik gösterse de pahalı ve karmaşık sistemleri ABD başta olmak üzere İngiltere, Fransa ve Almanya’dan temin ettiği görülmektedir. Bu kadar para harcadığı silah sistemlerini kullanacak personel kaynağı kısıtlı olan Katar ordusu, paralı asker sistemi ile personel açığını kapatmaktadır.
Son dönem Katar’ın dış politikasına göz attığımızda en önemli gelişmenin, Suudi Arabistan’ın 2017 yılında İran’la yakınlık kurduğu ve radikal İslamcı grupları desteklediği suçlamasıyla Katar’a karşı Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) oluşan bir koalisyon ile ülkeye yönelik kapsamlı ambargolar uyguladığını görürüz. Bu dönemle beraber Katar Türkiye ilişkileri hızla gelişirken, ambargo nedeniyle zor günler geçiren Katar’a her türlü tüketim malzemesi Türkiye’den gönderilmiştir. Askeri anlamda ilişkiler 2015 yılına kadar uzanıyor olsa da ambargo sonrası artan ilişkiler ve yeni kurulan Tarık Bin Ziyad üssü ile devam etti. Bu ismin Suudi Arabistan’a mesaj olduğu,Tarık Bin Ziyad’ın “önümüzde deniz arkamızda düşman”‘ sözündeki düşmanın Sudi Arabistan olduğu Arap basınına servis edildi. Bir avuç asker ile Katar’ın kime nasıl gözdağı vereceğini ise okuyucunun takdirine bırakıyorum.
15 Temmuz sonrası Erdoğan rejiminin tek otorite olduğu Türkiye’yi yeniden keşfeden Katar sermayesi, birçok yatırım alanında kendini göstermeye başladı. Bu yatırımların Erdoğan ailesinin kirli para ilişkileri iddiaları gölgesinde ilerlediğini düşününce Türkiye’nin, daha doğrusu Erdoğan ve yakın çevresinin kuzu sarması olduğu Katar Emiri ile nasıl bir ilişki içinde olduğunu anlayabiliriz.
Katar yatırımlarının 14.5 milyar doları bulduğu söyleniyor. Ülkenin en değerli köşeleri, el değmemiş doğal güzellikleri, Tank Palet fabrikası gibi kritik öneme sahip tesisleri Körfez sermayesine pazarlandı ve pazarlanıyor. Misal, Türkiye’nin Altay yerli tank projesi vardı. Aslında motor dahil bazı kritik malzemenin ithal edilip Türkiye’de birleştirildiği milli tank projesi diyebiliriz. İşte bu tanklardan 100 tane spariş veren Katar bir süre sonra Altay tanklarını üretmek için, modernize edilip tam kapsamlı fabrikaya dönüştürülen Sakarya tank palet fabrikasının %51’ini satın aldı. Bu arada sözleşmeye göre tankların Katar’a teslim tarihi de ertelendi. Katar bu konuda “Nasıl olsa fabrikası bende” demiş midir acaba? Gerçekten garip.
Peki, bu adamların analiz yapacak akıllı devlet adamları yok mu? Kendisi ülkesinde yolsuzluklara batmış, bir çok ulusal ve uluslararası suça bulaşmış, yapılacak adil bir seçimde kaybedeceği kuvvetle muhtemel Erdoğan ile nasıl bir gelecek tasavvuru kurulabiliyorlar. Şahsi düşüncem, batının kullanışlı maşası Katar’ın, Türk iç siyasetinin yönlendirilmesinde kullanıldığı yönündedir. Türkiye ile mesafeli ilişkileri olan Batı ülkelerinin bir konsensüs altında Katar üzerinden mevcut rejimin devamını desteklediklerini, Türkiye’nin başta insan sermayesi olmak üzere her türlü öz kaynağının talan edilmesinin uzun vadede Batı’nın işine geldiğini değerlendiriyorum.
Başka bir alternatif ise; Katar, kendi ülkesinin işgal edilmesi durumunda, kendilerine rahat yaşayabilecekleri alternatif bir ülke satın almaktadırlar. Ekonomik gücü her geçen gün eriyen Türkiye’nin doğal ve milli zenginlikleri, Erdoğan ailesi ile olan yakın ilişkileri nedeniyle Katar’lılara cazip bir yatırım aracı olarak gözükmektedir. İddialara göre bugüne kadar Türkiye’de, Katar’a kendi yüzölçümünden fazla toprak satışı yapılmıştır.
Katar ile ikili ilişkilerin nereye gideceğini kestirmek zor, ancak Erdoğan’ın mutlak ikdidara ulaşması için rejimini koruyacak bir orduya ihtiyacı var ve ordular midelerinin üzerinde yürür. Saray, kuracağı rejim ordusunun da finansmanını bulmuş gibi.