Savaşın Seyrine Dair Değerlendirme
İsrail Özel Kuvvetleri, zırhlı birliklerle 30 Ekim Pazartesi günü sıklet merkezi -önceki yazımda vurguladığım gibi- Beyt Hanun olacak şekilde ilerlemeye başladı. Yine Gazze’nin doğusundan Özel Kuvvetlerin sızdığı da gelen bilgiler arasında. Fakat kimse hızla ilerleyen bir İsrail ordusu beklemesin. Askeri açıdan herkesin anlayacağı bir tanımlama yapmak için bu savaşın bir kuşatma savaşı olacağını rahatlıkla söyleyebilirim. İsrail Genelkurmayı, dar bir bölgede, ölümüne savaşa hazır Hamas’a karşı, minimum kayıp vermek için topçu, mekanize, hava ve piyade birimlerinin operasyonlarını eş zamanlı ve koordineli bir şekilde planlamak için gayret gösterecektir.
İsrail Silahlı Kuvvetleri, mekanize birliklerin desteğinde piyade ile hızlı ve hareketli savaş konusunda uzmanlaşmıştır. Kuşatma savaşının kaçınılmaz sonucu olan şehir savaşlarında ise hızlı ilerlemek kayıpları artırdığı gibi istenen sonucu da vermez. Şehir savaşlarında her metrekareye hakim olmak önemlidir. Ek olarak birçok uzman İsrail ordusunun son yıllarda savunma pozisyonunda kaldığını, yüksek ateş gücüne, uzun menzil silah sistemlerine ve füze savunma sistemlerine çok güvendiğini, bu durumun kara birliklerinin tembelleşmesine neden olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca İsrail’de askerlik zorunlu hizmet yani ordu tamamen profesyonel askerlerden oluşmuyor. Özel kuvvetler dışında aktif olarak kullanılan kara birliği sanıldığı kadar fazla değil. Yine ordunun büyük bir kısmı Batı Şeria’da bizdeki jandarma gibi ya da yardımcı polis gücü olarak görevlendiriliyor.
Kuşatma savaşında, dışardan bakanlar tarafından tereddüt olarak yorumlanabilecek metotlar uygulanması gayet normaldir. Şehir kuşatmalarında yeterli zaman varsa düşmanı yavaş yavaş ezmek tercih edilen yöntemdir. Avucundaki arıyı ezerek öldürmeye çalışırsan seni sokar. Harekât planlayan generaller ilk önce kendi kayıplarını en az seviyede tutmayı isteyecektir. Yine başka bir ihtimal kaçırılanların mümkün olduğu kadar çoğunun serbest bırakılması sağlanmak isteniyor olabilir. Belki de Hamas militanlarının rehineleri öldürmeye başlamasına neden olacak kadar savunmaya sokmak istemiyorlar.
Bu bağlamda İsrail Ordusunun, şehrin belirli bölgelerinde küçük kurtarılmış adacıklar oluşturup, bu adacıkları büyüterek ilerlemeye çalışacağını değerlendiriyorum. Yer üstünden ve altından çok boyutlu bir savaş olacağından, başka şansları yok gibi görünüyor.
Gazze Savaşı’nın seyri ve İsrail Ordusunun operasyonel stratejileri, kapsamlı eğitim programları ve taktik hazırlıkların sonucudur. Bu eğitimlerin merkez üssü olan Akasya Üssü, İsrail askeri doktrininin çekirdeğini oluşturur ve gerçekleştirilen operasyonların başarısında kritik bir rol oynar. İsrail Ordusu’nun özel kuvvetlerinden mekanize birliklerine kadar geniş bir yelpazede askeri personele ev sahipliği yapan Akasya Üssü, şehir savaşı ve kuşatma koşullarına özgü taktikler konusunda askerlerin yeteneklerini artırmak için tasarlanmıştır. Kuşatma savaşının zorluklarıyla yüzleşirken, İsrail Ordusu’nun Akasya Üssü’nde edindiği tecrübeler, bu tür durumlar için kritik önem taşımaktadır. Şimdi, bu eğitim merkezinin detaylarına ve ordu için ne anlam ifade ettiğine daha yakından bakalım.
Akasya Üssü
2005 yılında, İsrail Ordusu ABD’nin yardımıyla, 45 milyon dolarlık bir maliyetle Negev Çölü’nde Kibbutz Tze’elim bölgesinde Tze’elim Meskûn Mahal Taktik Eğitim Merkezi’ni inşa etti. Bölge adını, İncil’de geçen Tze’elim ağaçları olarak isimlendirilen ve bölgede bol miktarda bulunan Akasya ağaçlarından alıyor.
Merkez, yapay köyler ve yollarla birlikte yaklaşık bin dönüm alanda, çok katlı binalara sahip Orta Doğu tarzı taklit bir şehirdir. ABD Ordusu hatta BM Barışı Koruma görevlileri de dahil olmak üzere birçok ordu, eğitim için bu yapay şehri kullanmaktadır. Proje İkinci İntifada sırasındaki çatışmalarda verilen kayıplar nedeniyle İsrail Ordusunun süratle uygulamaya aldığı konsept gereği daha fazla kentsel savaş eğitimi ihtiyacına yanıt olarak geliştirildi. Gazze Şeridi’nin yanı sıra Batı Şeria, Güney Lübnan ve diğer Orta Doğu şehirlerinde yaşanması muhtemel evler arası ve yer altı savaşları konusunda her türlü ihtiyaca yanıt verecek donanımdadır. Yeni gelişmelere paralel olarak da devamlı güncelleniyor. Bu taktik eğitim merkezinde tim seviyesinden tümen seviyesine kadar tatbikatlar yapılması mümkün. (20 askerden 3000 askere kadar.) Hava hücum harekatı, yer-hava koordinasyonu, uydu takibi gibi konularda da eğitimler yapılıyor.
600 yapıdan oluşan bölgede, çöplerle dolu sokaklar, mağaza vitrinleri, okullar, evler, barakalar, sekiz katlı apartman blokları, tüneller, camiler, yeşil ışıklarla aydınlatılan minarelerden gelen ezan sesleri ya da bir evin içinde bir ailenin kullanacağı eşyalara kadar her detay düşünülmüş. Evlerin içine giren kursiyerlere çatışmanın ruhunu ve kendilerini bekleyen atmosferi anlayabilmeleri için sokakta aniden patlak veren çatışma, havan topu saldırısı ve patlamalar, simülatörler yardımıyla bire bir yaşatılıyor. Yine Gazze’de sokaklarda evlerin duvarlarında çok yaygın görülen RPG (omuzdan atılan Rus yapımı roket) ateşleyen İslami Cihat militanlarının ya da Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’in grafiti resimlerinin aynısı bu yapay şehirde de görülebilir.
Meskun Mahal Taktik Eğitim Merkezleri, birçok ordu tarafından sıklıkla kullanılan, boyutları değişen tesislerdir. Tze’elim Üssü’nü emsallerinden ayıran özelliği büyüklüğü ve gerçekliğidir. Genellikle tabur seviyesine kadar kapasitesi olan çoğunlukla konteyner binalardan oluşan meskûn mahal savaş eğitim merkezlerinde birlikler, binalara giriş ve temizleme, hedefleri ateş altına alma, çemberden kurtulma ve hedeflerin belirlenmesi, sınıflandırılması gibi konularda eğitilmektedirler.
Simülasyon teknolojisinin gelişmesi, askerlerin çok farklı eğitim senaryolarına tabi tutulmalarına imkân sunmakta ve eğitimin genel hedefi olan askerlerin taktik bilgilerini geliştirmelerine ciddi katkı sağlamaktadır. Fakat savaşların doğası değişiyor. Binlerce asker milyonlarca sivilin yaşadığı şehirlerde kendisine göre çok daha az sayıdaki düşmana karşı savaşıyor. O nedenle meskûn mahal eğitim tesislerinin çatışma ortamını bire bir yansıtması çok önemlidir. Havada vızıldayan roket sesleri, yanık barut kokusu, kafanın üstünde şaklayan mermiler eşliğinde karanlık dar sokaklarda 1.000 kişilik tugayın tam bir koordinasyon ile ilerlemesinin zorluğunu tahmin edemezsiniz. Bir de bu gerilimin üzerine sivil nüfus eklenince vahşetin boyutu katlanarak büyüyor. Bunun için muharebe sahasının simülasyon ötesinde kurgulanmasının önemi tartışılmaz.
Günümüzde ordular son yüzyılda alınan dersler ve edinilen tecrübeler ışığında yeniden yapılanıyor. Gelişen teknoloji ile birlikte hibrit savaş yöntemlerine her geçen gün yeni metotlar ekleniyor. Vekalet Savaşları ve istihbarat operasyonları ile çatışmalar hiç olmadığı kadar meskûn mahallere kaymış durumda. Tabiri caizse kimin eli kimin cebinde belli değil. Bunun yanında sosyal medya vasıtasıyla savaşların dünyanın gözü önünde gerçekleşmesi ve kamuoyunun pozitif/negatif yönlendirilmesi durumu var ki, başlı başına bir yazı konusu.
Temenniler, “insanoğlu keşke zekasını öldürmek için kullanmasa” yönünde. Ama savaşlar hayatın gerçeği ve güçlü devletler kendilerini bekleyen savaşlara karşı ordularını iyi hazırlıyor. “Peki ya Türkiye ne durumda?” derseniz… Bunu da başka bir yazıda ele alalım.