İran’da 1979’da yaşanan İslam Devrimi’nin 43. yıl dönümü kutlanırken bu tarihten sonra dünyaya gelen ve “Devrim’in çocukları” olarak tanımlanan genç kuşak, geçmişten gelen mirası üstlenecek mi?
İran Devrimi’nin üzerinden 40 yılı aşkın zaman geçti ve bu süre İran’ı birçok açından dönüştürdü.
O tarihten günümüze nüfusu iki kattan fazla büyüyerek 80 milyonu aşan İran, yalnızca siyasal rejimiyle değil, ekonomik örgütlenmesi, dış politika anlayışı, toplumsal yapısı ve kimlik tanımlaması itibarıyla da Pehleviler döneminden uzaklaştı.
Geride kalan yıllar, adı dünyada örneğine az rastlanan bir kombinasyonla “İslam Cumhuriyeti” olarak belirlenen rejimin, ülkedeki gücünü tahkim etmesiyle geçti ve rejimin bu ikili doğasının yansımaları her zaman tartışma konusu oldu.
Şah Muhammed Reza Pehlevi’nin devrilmesinden ve İslam Cumhuriyeti’nin ortaya çıkmasının üzerinden on yıllar geçti.
Ancak İranlı birçok genç, devrimin hedeflerine ulaşamadığı konusunda hemfikir.
Farzad Farahani isimli 22 yaşındaki bir üniversite öğrencisi, “Bazı hedeflerimiz vardı ve hala bu hedeflerin doğru olduğuna inanıyoruz. Taleplerimiz vardı ve hala bu taleplerin adil olduğunu düşünüyoruz. Fakat biz o taleplerimiz için sesimizi yükselterek büyürken ‘devrim’ bu isteklerimizi yerine getiremedi.” sözleriyle rejime tepki gösterdi.
Devrim ile İran’da ekonomik, sosyal ve eğitim alanlarında ilerleme sağlanması hedefleniyordu. Hatta monarşiye karşı isyanın öncüleri halka, petrolden pay vermeyi de vaat etmişti. Ancak şimdilerde kimileri ekonomik durumun olması gerekenden çok daha kötü seviyede olduğu kanısında.
Gelir eşitsizliğinin ve hemen her alanda hak ve özgürlükler konusunun tartışıldığı dinamik İran toplumunun taleplerinin, devrim ilkelerinin dar bir yorumuyla karşılanması imkansız gibi görülüyor.
“Ekonomik durum çok kötü.” diyen Kimia Zakeri isimli 20 yaşındaki bir kız öğrenci, “Babam savaşa gitmiş ve yaralanmış. Canını dahi feda etmeye hazırdı ve İmam Ayetullah Ruhullah Humeyni’yi çok severdi. Ailem artık çok mutsuz. Ekonomik durumun çok daha iyi olması gerektiğini düşünüyorlar. İnsanların inancı de eskiye göre artık çok daha azaldı.” diye konuştu.
Gençlerin bir kısmı ise bardağın dolu tarafından bakmayı tercih ediyor ve Şah’ın devrilmesinden bu yana bazı olumlu değişikliklerin olduğunu belirtiyor.
Muhammed Ahadi, “İnsanların oy kullanma hakları yoktu.” diyor.
“Şah ne derse o oluyordu. Onun sözlerinin yerine getirilmesi gerekiyordu.” diyen 25 yaşındaki aşçı Muhammed Ahadi, “Ancak geride kalan yıllara baktığımızda; füze ve nükleer teknolojimiz bir yana, Orta Doğu ve dünyada elde ettiğimiz başarılarımız dünyanın dört bir yanında konuşuluyor.”
Diğer yandan toplumun devrimden sonra daha eşit haklara sahip olduğu da belirtiliyor. Bugün, neredeyse tüm İranlılar okuma yazma bilirken hükümet istatistiklerine göre, 1976’da nüfusun sadece yüzde 47’si bu orana sahipti. Kadınlar dahil eskiye göre yüksek öğrenime devam etme oranları artık çok yüksek.
Bununla birlikte İranlı gençler arasında işsizlik oranı yüksek. Gençler her ne kadar üniversiteden mezun olsa da iş bulmakta zorlanıyor.
Birçok kişinin yüksek lisans ya da doktora yapmak için ülkeden ayrılmanın yollarını aradığını söyleyen 27 yaşında Mania Filum, “İran’da yüksek eğitim almış insan oranı hayli yüksek ama ülkenin ekonomik durumu ortada. Bu nedenle birçok kişi buradan ayrılmak için fırsat kolluyor.” ifadelerini kullandı.
İran’da devrimden sonra çok yüksek oranda doğum yaşandı. Çünkü devrimin hemen akabinde aile planlaması klinikleri tasfiye edildi.
Genç İranlılar ağır siyasi gerilim altında yaşadılar. Ancak Tahran’ın 2015’te Batılı ülkelerle nükleer anlaşmaya varmasının ardından kısa süren bir ferahlama süreci görüldü. Bununla birlikte yaptırım altında olmayan (özgür) İran dönemi, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesiyle yeniden eski günlere döndü.
İranlı gençlerin bir kısmı, ülkelerinin yaşadığı ekonomik krizden doğrudan ABD’yi sorumlu tutuyor. Onlardan biri de Şayan Mumini.
27 yaşındaki Mumini, “Amerika, Orta Doğu’ya hakim olmak istiyor ama bunu başaramıyor. Şimdi bizi dizlerimizin üzerine çöktürmek için gayret ediyor. Ancak başarılı olamayacak.” diye ekliyor.
Mania Filum ise Şayan Mumini’nin sözlerine katılmıyor.
Filum’a göre ABD Hiroşima’ya atom bombası attıktan sonra Japonya, ABD ile bağlarını sonsuza dek koparır ve sürekli ‘ABD’ye ölüm’ sloganları atardı. Ama Japonlar ABD ile irtibatı kesmedi, hatta onlardan faydalandı ve bu da Asya ülkesinin ilerleyip, dünyanın süper güçlerinden biri olmasına katkı sağladı.
“İran öyle değil. Amerika’nın kötü olduğu konusunda ısrar ediyor. ABD kötü ve bizim düşmanımız. İngiltere kötü ve bizim düşmanımız.” diyen Mania Filum, bir de soru soruyor; “Bu bağımsızlık ne pahasına? Hayatımızın daha kötü ve altüst olması pahasına mı?”
İran’da bazı çevreler cumhuriyetin şeriat kurallarının tahakkümü altında kaldığını savunurken, başka çevreler bilakis ülkede İslami değerlerin aşındığını ve cumhuriyetin, yahut seküler özgürlük taleplerinin gerisinde kaldığını belirtiyor.
NOT: Bu haber ilk kez İran Devrimi’nin 40. yıl dönümü dolayısıyla yayımlanmıştır.
Kaynak: Euronews Türkçe