Harp Akademilerinde her yıl, dönem sonunda müdavim subayların katılımı ile harp oyunu gerçekleştirilirdi. Jenerik bir senaryoya dayalı olarak belli gruplara ayrılan oyuncular, harp oyunu koordinatörü tarafından verilen genel ve ara durumlara göre kendi imkân ve kabiliyetlerine göre hal tarzları geliştirirlerdi. Bazen bilgisayar simülasyonu yardımı ile oyun daha canlı hale getirilirdi. Harp oyunu hem hazırlık hem de icra safhası oldukça yoğun ve zihinsel aktivite gerektiren bir çalışma dönemiydi. Kimi zaman ortaya konan genel siyasi durum ve bundan kaynaklanan “direktif ve veçheler”, en alt seviyeden Ordu ve Genelkurmay Başkanlığı’na kadar kurulan temsili karargâhlarda görevli kurmay heyetlerince cari emirlere dönüştürülürdü. Mavi (dost) ve kırmızı (düşman) ülke yerine bazen NATO müttefiki ülkelerle “Barışı Tesis Etme”, “Barışı Destekleme” harekâtı olarak da icra edilirdi. Fiziki eforun yerine zihinsel gayretin daha çok ön planda olduğu yaklaşık 2 aylık bir süreçti harp oyunu dönemi. Tabii ki bu dönem bir kurmay subayın yetişmesinin de “olmazsa olmazıydı”.
Şimdi durum nasıl? Bunu bilmek çok zor! Harp Akademileri, Milli Savunma Üniversitesi’nin içinde mi değil mi, bilmek araştırmak bile anlamsız. Pek önemi de kalmadı zaten. Akademinin arsası da İstanbul’un en değerli kupon arazisi şimdilerde. Belki de TOKİ veya yandaşlar, inşaata çoktan başlamışlardır bile.
İşte böylesi bir okuldan mezun birisinin mevcut durumla ilgili olarak ortaya koyacağı jenerik senaryo dikkat çekici olur sanırım.
Üzerinde uzun uzadıya konuşulmayı hak eden bir geçmişe sahip olan Türkiye’nin bölgesel sorunları: On iki Adalar, Kıta sahanlığı, Kıbrıs vs. Ama özellikle son dönemde giderek dikkat çeken cari (güncel) sorunlar ise eski dikiş tutmaz sorunlardan daha çok ülkemize bela olmaya aday. Doğusundan batısına, meydana gelen gelişmeler kimler için, askeri/politik veya jeopolitik tehdit olarak algılanacak, onu da bugünkü bürokrasi gelişmeler bağlamında kestirmek zor. Ama bugün yaşanan bu gelişmeleri ülkedeki rüşvet, hırsızlık, temel insan haklarındaki ihlaller gibi sorunlar ile birlikte düşünürsek, iç içe girmiş bir sarmalda hızla dibe doğru giden bir ülke görmek mümkün. Bir girdap içinde, içe doğru, dibe doğru çok hızlı hareket ediyoruz. Bu şekilde yazınca da “Bir tek sen misin Mustafa Kemal’in askeri “ diye birilerinin aklına gelebilir. Belki de bir tek “sen” kalmış olabilirsin!
TSK’nın siyasi bir obje haline gelerek, iktidarın devlet temelli direktifleri yerine kişisel menfaate dayalı direktiflerini hiçbir tereddüte mahal vermeden uyguladığı aşikâr. Bu da olası tehditler için ayrı bir zafiyet oluşturuyor.
Uzun süredir her gün veya haftada en az bir kez haber sitelerinde okuduğumuz “TSK’nın Suriye’ye zırhlı araç ve personel” sevk ettiğine dair haberlere çok alıştık. Neredeyse Türkiye’de asker, zırhlı araç kalmadı ve hepsi Suriye’ye gitti, algısına kapılıyorsunuz. TSK’nın “kuvvet yığma” refleksi hep vardı. Sorunlu bölgeye veya emir verilen yere “çok kuvvetle” gitmek. Muhtemeldir ki Suriye’ye de oldukça yüksek miktarda personel ve malzeme gitti. Batıda “asker” olarak ne kaldı? Bilmek çok zor.
Tabii bu gidişin eski gidişlerle bir olmadığını da yazmak lazım! Burayı biraz açacak olursak;
- Neredeyse hiç kurmay subay kalmadı.
- Mevcut subay/astsubay kadrosunun, diğer bir değişle “lider kadrosunun” yüzde 30’una yakını ihraç edildi. TSK’nın kadro karşılama oranı da zaten hiçbir zaman yüzdeyüz olmamıştı.
- Savaş pilotlarının yüzde 90’ına yakını ihraç edildi. (Onun için Katar’dan pilotlarımız geldi galiba)
- Deniz Kuvvetleri’nin ise yukarıdaki rakamlar ile varlığını sürdürdüğünü varsayıyoruz. Böylesi bir Silahlı Kuvvetler şimdi Suriye’de Erdoğan’ın menfaatleri doğrultusunda YPG’ye karşı veya Suriye rejimine karşı muhtemel bir harekât için hazırlanıyor. Olur mu olmaz mı? Bu sorunun cevabı birazdan kendiliğinden çıkacak.
Doğudan batıya geçelim. Şimdi Yunanistan ile olan sorunlarımızı ya da varlığından mutlu olduğumuz ve konuşması hoş olan konuları bir kenara bırakarak yakın zamanda gerçekleşen Yunanistan – ABD yakınlaşmasına yoğunlaşmak lazım. ABD, tarihinde hiç olmadığı kadar Yunanistan’a yakınlaştı. Savunma iş birliği antlaşması öylesine abi-kardeş modunda hazırlanmış ki, Yunanistan ABD’ye “Bak bu durum bizim için tehdit olabilir” dese, bu ABD için hedef olacak. Daha yakın zamanda Dedeağaç’a 400 Tank ve zırhlı araç, savaş helikopteri ve uçak getirdi ABD. Tatbikattan sonra ne kadarı kaldı ya da gitti bilinmiyor, ama ABD Yunanistan’da yeni üsler peşinde. Bu hazırlıkların Türkiye ile hiçbir alakası yok diyenler olur mu? Olmamalı. Çünkü Yunanistan’ın Türkiye’den başka sorunlu olduğu komşusu yok! Hepsi Avrupalı oldu.
Şimdi Türkiye’nin güncel konularından birini ele alalım. Stratejik gücün temelini ekonomik güç oluşturur. En basit hali ile, ekonomik gücün yoksa “birileri için stratejik hedef” olursun. Uzun uzadıya ekonomi ve bizdeki durumla ilgili yazmaya gerek yok. Yalan yanlış verilerle sonumuz hiç iyi değil özetle. Ekonominin kötü olmasının en kötü sonucu; olası kriz dönemlerinde, çatışma dönemlerinde, ülkedeki halkın kontrolüdür. İç kargaşa, olası tehdit algılamaları içinde en güçlü etkiye sahiptir.
Buraya kadar olan kısmın kısa özeti:
- Batıda ABD -Yunan yığınaklanması,
- Doğuda TSK’nın toptan bir bölgeye sıkıştırılması ve tabii ki de Rusya ile karşı karşıya kalması,
- En sonunda ise içte artan ekonomik istikrarsızlık.
Ve şimdi de yukarıda yazılanları elde tutarak, kurmay subayların oynayabileceği “jenerik bir harp oyununa” dönüştürelim.
“T” ülkesi, mültecilerin sınırlarından geçişlerini kontrol etmek ve artan terör tehdidini ortadan kaldırmak maksadıyla, mahdut süre ile “S” ülkesinin topraklarında gözlem ve kontrol noktaları/ bölgeleri oluşturmuştur.
Son dönemlerde Gözlem ve kontrol noktalarına/bölgelerine yönelik artan saldırıları bertaraf etmek maksadıyla icra ettiği operasyonlarda “S” ülkesi ve bu ülkenin müttefiki olan “R” ülkesinin karşı operasyonlarına maruz kalmıştır.
Başlangıçta bölgesel düzeyde devam eden karşılıklı çatışmalar tüm cepheye sıçramıştır.
Aynı zamanda “T” ülkesinde artan ekonomik sorunlar ve meydana gelen iç karışıklıklardan dolayı, batıda komşu olan “Y” ülkesi ve onun müttefiki “A” ülkesinin olası mülteci sorunu ve karışıklıkların kendi ülkesine sıçraması ihtimalinden dolayı, zırhlı ve mekanize birliklerin katılımı ile “T” ülkesinin en önemli şehrine doğru “NATO”nun sevk ve idaresinde “Barışı Tesis Etme” harekâtı için ileri harekata başlamıştır.
“T” ülkesinin doğu/güneydoğu bölgesinde devam eden ve ne zaman tırmanışa geçeceği kestirilemeyen terör sorunu bulunmaktadır. Bu nedenle “T” ülkesi bu bölgelerde büyük, orta ve küçük çaplı operasyonlar icra etmektedir.
Tabii ki bu senaryoyu “harp oyununun” koordinatörü tarafından verilecek “ara” durumlar ile geliştirmek de mümkündür.