Afganistan bizim iki adım ötemizdeki bir ülke değil. Birçok Afgan sığınmacının da nihai hedefi muhtemelen Türkiye’ye yerleşmek değil. Türkiye’yi, Avrupa’ya uzanan koridorda uğranılması gereken bir oda olarak görenler çoğunlukta. Türkiye’den önce İran da ülkelerini terk eden Afganistan halkı açısından kestirme ve daha makul bir konaklama mekânı olabilirdi. Gelişmeler o şekilde seyretmediğine göre, o halde bu işin ardında yatan nedenleri teker teker ve tekrar tekrar masaya yatırmamız gerekir ki, meselenin milli menfaatlerle mi yoksa kişisel menfaatlerle mi ilgili olduğu anlaşılabilsin.
Bu noktada ilk olarak incelenmesi gereken, NATO’nun Afgan askeri birliklerine Afganistan dışında eğitim vermeyi planlaması ve bu işe Türkiye’den başlanması meselesidir. Türkiye’nin kendi topraklarında başka ülke askerine ya da vatandaşına askeri eğitim vermesinin yakın tarihi sorunlarla ve soru işaretleriyle dolu. Şeffaflıktan uzak bir şekilde gerçekleştirilen bu eğitimlerin milli menfaatlerle ne derecede örtüştüğü konusunu da ayrıca tartışmak gerekmektedir.
Hatırlanacağı üzere Suriye’deki rejim muhalifi unsurların askeri eğitimden geçirilmeleri için de benzer bir tedbir düşünülmüştü ve Türkiye, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) elemanlarının eğitim merkezi oluvermişti. Zamanla bu eğitim sisteminde bir kısmı cani olarak da vasıflandırılabilecek “cihatçı” militanların yetiştirildiğini ve bunların bölgeyle irtibatı olan bütün ülkelerin başına bela olduğunu gördük. Bu işin arkasındaki zekânın Erdoğan ve Suriye politikasını birlikte yürüttükleri resmi ve özel istihbarat gücü olduğunun farkına varmamız ise maalesef hiçbir tehdidi bertaraf etmek için caydırıcı bir hareketi tetiklemedi.
Şimdi benzer bir politikanın Afganistan için de uygulamaya konulabileceğini ve “Özgür Afganistan Ordusu” adıyla yeni bir uluslararası paramiliter örgütlenmeye gidilebileceğini öngörmek mümkün. Önce NATO kontrolünde, Afganistan askeri birliklerinin eğitilmesi ile başlayacak programın, kısa bir zaman içerisinde Erdoğan’ın himaye ve kontrolüne terk edilerek, ülkemizdeki Afgan sığınmacılara verilecek “cihatçılık” eğitimine dönüşmesini kaygıyla izleyeceğiz.
Acaba yeni göç dalgasıyla akın akın sınırlarımızdan içeriye girenlere hiç sesini çıkarmayan ve olup bitenlerden pek de rahatsız olmuş gibi davranmayan AKP iktidarının, Afganistan ve aralarına karışmış başka ülke menşeli sığınmacıların yurdun dört bir yanına dağılmalarına göz yummasının bir nedeni, belki de ilk nedeni, artan “Erdoğanist-cihadist” eleman ihtiyacını karşılamak olabilir mi? Zira Mehdi’ye zemin hazırlamakla meşgul olanların “Hilafet Ordusu”nun taşlarını döşemeleri, öyle iki günde halledilebilecek bir iş değil! Afgan göçü iyi bir fırsat. Belki de bu göç sırf bu ihtiyacı karşılamak için organize edilmiştir, kim bilir?
Göç, sığınma ve mültecilik kavramları etrafında oluşmuş uluslararası hukukun, evrensel insan hakları ilkelerinin ve kuruluş ilkelerinin gereği olarak, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası teşekküller tarafından göçe maruz kalan ülkelere sağlanan maddi ve nakit yardım da iştah kabartıcı olabilir. Zira bu kalemden elde edilen yardımın ne şekilde kullanıldığını denetleyen mekanizma zannediyorum sadece kâğıt üzerinde var. Sağlanan paranın/kaynağın gerçekte nereye harcandığını ya da gömülendiğini öğrenmek ise çok zor.
Bir de şu: Son günlerde üst üste başlayan orman yangınlarının, zamanlama açısından Afgan göçü ile çakışmasına dair güvenlik ve istihbarat birimleri hangi çalışmaları yürütmekteler, doğrusu merak ediyorum.
Göç, sığınma ve iltica gibi özünde tamamen insani mağduriyetlere dayalı kavramlar etrafında tartışageldiğimiz meselelerin, çıkar ilişkileri ve çirkin menfaat hesaplarına temas ediyor oluşu, insanlık damarımızın ne derecede yara aldığını da göstermektedir. Bireysel kazanımları önceleyen, milli menfaatleri öteleyen yönetim anlayışının ülkemizi taşıyacağı nokta felaketin eşiğidir. Bu eşikte hiçbir kimse ya da hiçbir ülke Türkiye’ye hamilik yapmaz. Umalım ki düşerken bir tekme de himayesini umduklarımızdan yemek, kaçınılmaz sonumuz olmasın.