Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç, 17 Temmuz 2016 tarihinde, TRT canlı yayınında, ruhsatlı silah alınmasının önünün açılacağını ilan etmişti. Malkoç, ulusal ve yerli basında ‘Herkese silah verilecek.’ şeklinde haberleştirilen talihsiz açıklamasına gerekçe olarak, darbelere karşı vatandaşın meşru müdafaa hakkını savunabilmesini göstermiş ve adam öldürme gibi suçlarda kullanılan silahların, ruhsatsız silahlar olduğunu öne sürmüştü.
Varlık amacı yaşatmak olması gereken devletin her yıl binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan silahlanmaya açıktan destek vermesi anlaşılır bir şey değildir. Şiddet tekelini elinde bulundurduğunu iddia eden bir devletin en üst düzey yetkililerinin, ‘Silahlanın ve meşru müdafaa hakkınızı kullanın.’ demesi korkunç bir hatadır. Bu söylemin vatandaşta nasıl karşılık bulduğu malum olmakla beraber; bu söylemle uzun yıllar sonucunda oluşan, medenileşme ile birlikte şiddet tekelinin devlete ait olduğunun kabulü olgusuna da nasıl zarar verildiği ortadadır. Sonuçta geldiğimiz noktada vatandaşta oluşturulan ‘Kendi hakkımı kendim savunmalıyım.’ algısıdır.
Bir tane bile güvenlik makalesi okumamakla adeta övünen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Umut Vakfı tarafından ruhsatsız silah sayısına ilişkin yapılan bir açıklamayı yalanlamıştı. Bu açıklamaya göre Türkiye’de 20 milyondan fazla silah vardı ve bunların yüzde doksanı ruhsatsızdı. Halbuki uluslararası düzeyde ateşli silahlar konusunda araştırmaları ile bilinen Small Arms Survey adlı kuruluş da bu sayıları doğrular nitelikte veriler paylaşmaktadır. ‘Ruhsatsız silah sayısı diye bir şey olmaz.’ diyen Bakan ise, Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerin ruhsatlı silah oranları ile Türkiye’nin oranlarını kıyaslamış, şark kurnazlığı ile meseleyi ‘Biz Avrupa’dan çok daha iyi durumdayız’ demeye getirmişti. Sanki ülkesinde her gün kadınlar ve çocuklar katledilen kendisi ya da cinnet geçirip önüne geleni öldürmenin kanıksandığı ülke Türkiye değil de Finlandiya veyahut İsveç imiş gibi.
Bireysel silahlanma konusunda sık sık hedef saptırma amaçlı olarak, Finlandiya, İsveç, İsviçre gibi ülkelerdeki kişi başına düşen yüksek ruhsatlı silah oranları vurgulanmaktadır. Halbuki Finlandiya’daki silahların büyük bir kısmının avcılık amacıyla kullanıldığı, avcılığın çok yaygın bir şekilde bir spor ve ihtiyaç olarak icra edildiği bilinen bir gerçektir. Ya da İsviçre’de askerliğini yapanların askerlik hizmetinde kullandıkları silahlarını, bu hizmet bittikten sonra muhafaza etmelerine imkân tanındığı ve bu durumun da istatistiklere yansıdığı bilinen diğer bir gerçektir.
Öte yandan, Avrupa ortalamasının, Türkiye’den yüksek olması, Türkiye’de ruhsatsız silahların Avrupa’ya göre kat kat daha fazla olması gerçeğini değiştirmediğini hepimiz biliyoruz. Nitekim Türkiye Corona-virüs istatistiklerinde de en az kayıp veren ülkeler arasında gösteriliyordu ki, veriler ile gerçekler asla bağdaşmıyordu.
Ayrıca kayıtsız silahlar sadece ülkemizde değil, dünya genelinde de bir problem teşkil etmektedir. Çünkü bu tür silahlar hukuki anlamda meşru bir sebep olmaksızın elde edilmektedirler ve genellikle suç işlenilmesinde kullanılmaktadırlar. Örneğin, Türkiye’de ruhsatsız silahlara erişimin ne denli kolay olduğuna ilişkin İzmir’de yaşanan içler acısı bir olaya bakabiliriz. Funda Güçlü ile babası Yahya Köşek ve annesi Meryem Köşek, katilin ifadesine göre, sadece sokak köpeklerini besledikleri için katledilmişlerdi. Acılı aile üyesi Sinem Güçlü’nün anlattığına göre, katilin silahı da ruhsatsız idi. Ne yazık ki her gün benzer haberlere rastlamak mümkün.
Mevcut Durumu İnkâr ve Silahlanmayı Teşvikte Israr
Türkiye tarafından, son yıllara kadar uluslararası kuruluşlara verilen raporları okuduğunuzda Umut Vakfı, ismi zikredilen tek NGO iken, hükümetin şimdi inkâr politikasını tercih etmesi sadece mevcut iktidarın acizliğini ilan etmesi anlamına gelebilir. Zira Türkiye’nin ruhsatsız silahlar konusundaki ünü (!), Türkiye sınırlarını aşmış görünmektedir. Almanya ve Avrupa Kolluk Kuvvetlerinin, Türkiye kökenli kurusıkı tabancaların, ateşli işlevsel silahlara dönüştürülmesi problemi ile uğraşmak zorunda olması raporlara dahi yansımıştır.
Milleti silahlandırma konusunda gösterilen ısrarlı çabaların neticesi malum: Daha fazla suç daha fazla ölüm. Devlet her yıl yayınladığı ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerini 3 yıldır yayınlamaktan kaçsa da adli istatistikler ve sosyal medya durumun vahametini kısmen de olsa ortaya koyuyor.
Adalet İstatistikleri Işığında Bazı Veriler
2013 yılından itibaren, Ölüm Bildirim Sistemi ile elektronik ortamda internet üzerinden derlenmeye başlanan ölüm ve ölüm nedeni istatistikleri, TÜİK tarafından 3 yıldır yayınlanmamaktadır. Bunun en büyük sebebinin korona-virüs nedeni ile meydana gelen ölüm vaka sayılarını gizlemek olduğu tahmin edilse de yayınlanmayan istatistikler diğer yandan suç istatistiklerine erişimi de engellemektedir.
Ayrıca her yıl yayınlanan adli istatistiki veriler, zaten, yayınlanma amacının aksine, nitelikli bir karşılaştırma ve suçların önlenmesi bağlamında çıkarım yapılmasına imkân vermemektedir. Bununla beraber, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan adalet istatistiklerindeki, Ceza Mahkemelerine Özel Kanunlar Uyarınca Açılan Dosyalardaki Suç Sayılarının Suç Türüne Göre Dağılımı verilerine göre; 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında işlendiği iddia edilen suç sayılarının, 2020 yılı hariç artarak devam ettiğini görmekteyiz: (2016: 48019; 2017: 50556; 2018: 58369; 2019: 60764; 2020: 35581; 2021: 67069 / Adalet İstatistikleri, 2016-2021) <Grafik-1>
Ceza Mahkemelerinde Özel Kanunlar Uyarınca Çıkan Dosyalardaki Sanıkların Suçlarına İlişkin Verilen Karar Sayısının Suç ve Karar Türüne Göre Dağılımı verilerine göre ise, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun kapsamında verilen karar sayıları da 2020 yılı hariç artarak devam etmiştir: (2016 :74484; 2017: 78252; 2018: 96990; 2019: 108244; 2020: 80949; 2021: 125120 / Adalet İstatistikleri, 2016-2021) <Grafik-2>
Ayrıca, Cumhuriyet Başsavcılıklarında, soruşturma evresinde şüpheliler hakkında özel kanunlara muhalefet suçları ile ilgili olarak yıl içinde verilen karar sayısı 493.711 olup, suç türünün dağılımına bakıldığında, 84.519 ile 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna muhalefet suçunun ilk sırayı aldığı görülmektedir (Adalet İstatistikleri, 2021).
Kayıtsız Silah Problemi ve Mafyatik Oluşumlar
Kayıtsız silah demek, kontrolsüz mafyavari oluşumların büyümesine destek anlamına gelir. Hiçbirimiz silahsız bir eşkıya, kabadayı ya da mafya babası tasavvur etmeyiz. Çünkü yeni ifadesiyle organize suç örgütü olarak tanımlanan mafyavari oluşumlar adeta silahtan beslenirler. Başlı başına bir problem olan silah ticaretinden tutun, organize suçlar başlığı altında sıralayabileceğimiz, tehditten adam öldürmeye kadar tüm diğer suç türlerinde silah ana unsurdur.
Malumunuz, ‘Kâinat boşluk kabul etmez.’ diye bir meşhur bir söz vardır. Örneğin zamanla, eşkıyalardan kabadayılara; kabadayılardan da mafya babalarına evrilen kişi veya oluşumların da adeta sosyolojik, hukuki, ahlaki ve ekonomik bazı boşlukları ikame edercesine, o toplumda neşvü neva bulduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de yeni palazlanan göç/insan ticareti mafyası, adalet (!) mafyası, tahsilat mafyası gibi organize suç örgütlerini yasama, yürütme ve yargı organlarındaki büyük eksikliklerden ve iktidarın hatalarından bağımsız göremeyiz. Çünkü mafyavari yapıların devamını sağlayan aslında en başta otorite ve sonra içinden çıktıkları toplumun kendisidir.
Bireysel Silahlanma Sorunsalında Eski ve Yeni Problemler
Teknolojik gelişmelere paralel olarak bireysel silahlanma konusunda mevcut problemlere ek olarak çok yeni problemler ile karşı karşıya kalacağımızı şimdiden söyleyebiliriz. Basit bir örnek vermek gerekirse, 3D yazıcılar gibi hayatımızı kolaylaştıracak bir buluşun bile suç örgütleri tarafından veya bireysel merak vs. nedenlerle silah imalatında kullanılabilmesi dehşet vericidir.
Yasal olarak ticareti yapılan nerede kim tarafından üretildiği bir yere kadar bilinen silahların bile kayıt dışı hale getirilmesi diğer bir başka problemdir.
Bir zamanlar silahlı çatışma bölgeleri olan yerlerde kontrolsüzce kullanılan silahların ise ilerleyen zamanlarda ne denli büyük problemlere sebep olabileceğini, eski Yugoslavya örneğinde görmek mümkündür. Sovyetlerin dağılmasından sonra Balkanlarda devam eden savaş ve iç karışıklığın etkisiyle silahlanan ve fakat artık bu silahlara ihtiyacı olmadığını düşünen insanların bu silahları elden çıkardıkları tespit edilmiştir. Almanya gibi Avrupa ülkelerinde işlenen suçlarda hala bu silahlara rastlanılmaktadır.
Bireysel Silahlanma İle Mücadele
Sadece ulusal önlemlerle silahlanma problemiyle baş edilebilmesi imkansızdır. Ulusal ve uluslararası düzeyde kolektif bir akıl ile mücadele edilmesi gereken bir problem karşısında, bireysel silahlanmayı teşvik eden devletlere karşı uluslararası platformlarda en sert şekilde karşı çıkılmalıdır.
Teknolojik gelişmelerin de akıl almaz hızı karşısında, kayıtsız silahlarla mücadele konusunda da ekstra tedbirler alınmalıdır. Yoksa orantısız bir mücadele özellikle toplumsal sıkışma dönemlerinde kaosa neden olabilir.
Türkiye’yi yönetenler de illegal silahlanma ile mücadele konusundaki beceriksizliklerini inkâr politikası ile örtmeye çalışmamalı, silahlanmayı teşviki derhal bırakarak ve adaleti tesis ederek vatandaşlarını ‘kendimizi de mi savunmayalım?’ psikolojisinden kurtarmaya bakmalıdırlar.
Devlet dediğimiz örgütlenmenin asıl görevlerinden birisi, tüm kurum, kuruluşlarıyla ve eylemleriyle insanı yaşatmaktır.
İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!