Geçtiğimiz günlerde 182. kuruluş yıldönümünü kutlayan Jandarma’nın da her kurum gibi güvenlik politikalarını üzerine oturtuğu kurumsal vizyonu ve misyonu bulunmaktadır. Bunlar Jandarma Genel Komutanlığı’nın yayımlamış olduğu “2021 yılı Performans Programı” adlı kitapçıkta şöyle yer almıştır.
Jandarma’nın kurumsal vizyonu; insan merkezli çağdaş yönetim ve görev anlayışı ile ulusal ve uluslararası alanda saygın, güvenilir ve kaliteli hizmet sunan örnek kolluk kuvveti olmaktır.
Jandarma’nın misyonu ise bireylerin temel hak ve özgürlüklerini gözeterek, emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak ve korumaktır.
Jandarma, 2021 yılında güvenlik politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için de kendisine aşağıdaki stratejik amaçları belirlemiştir.
- Emniyet ve asayiş hizmetlerinin etkinliği ve kalitesi artırılacaktır.
- Yönetim ve teşkilat yapısı daha etkin ve verimli hale getirilerek, çağın gerektirdiği bilgi ve birikime sahip, görev ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte insan kaynağına ulaşılacaktır.
- Terörle mücadelede kurumsal kapasite artırılacaktır.
- Lojistik sistemi, profesyonel kolluk ihtiyacını karşılayacak şekilde geliştirilecektir.
- Uluslararası alanda kurum etkinliği geliştirilecektir.
- Etkili ve çok yönlü bir halkla ilişkiler ve tanıtım politikası uygulanacaktır.
Jandarma, bu vizyon ve misyonuna birtakım siyasi gerekçelerden veya ezberlerden dolayı bugüne kadar kısmen ulaşabilmeyi başarabilmiştir. Uygulamada, bu kavramlar çoğunlukla sadece kâğıt üzerinde kalmaktadır. Personel açısından ise denetlemelerde sorulduğunda bilgi düzeyinde bilinmesi gereken konular arasında yer almaktadır.
Bunun en bariz örneği olarak da, Avrupa Jandarma Birliğine senelerdir tam üyelik gerçekleştirilememesi ve sadece gözlemci statüsünde kalınması verilebilir. Her ne kadar istatistiksel ve sayısal veriler çok başarılı bir Jandarma tablosunu gözler önüne serse de, gerçekler uluslararası alanda daha farklıdır.
Türkiye’nin hâlihazırda içinde bulunduğu siyasi ortamı değerlendirdiğimizde ise yukarıda bahsedilen maddelerin altını doldurmak daha da zorlaşmaktadır. Mesela, asli görevi suçun önlenmesi ve suçla mücadele olan kolluk teşkilatlarından sorumlu olan İçişleri Bakanının suçlarını acaba kim ortaya çıkaracak veya araştırabilecektir.
Mesela, İçişleri Bakanı’nın bir mafya babası ile suç ortaklığı yapıp yapmadığını ortaya çıkarabilmek için Jandarma Genel Komutanı kendi personelinin hangi adımları atması gerektiği konusunda “anafikir” verebilir mi?
Her türlü suçla mücadelede, suçun sebeplerinin analitik olarak tespiti, tedbirlerin bu doğrultuda geliştirilmesi, suçun oluşmadan önlenmesi, oluştuğunda ise delilden sanığa gidenbir yöntemle hızlı bir şekilde çözülmesinin esas alınması gerekir.
Sedat Peker’in delillerini de göstererek yaptığı açıklamalar aleni bir ihbar, aleni bir itiraf ve aleni bir suç ortaklığını işaret etmektedir. Suçun yeri, suça karışan kişiler, suç tarihi ve işleniş biçimi delilleri ile ortadadır. Bu itiraflar ve ihbarlar sadece bir iddiadan ibaret olsa bile, kanunların verdiği vazife ve görevler kapsamında bu hususların işin ucu kime dokunursa dokunsun araştırılması gerekmez mi?
İster istemez insanın aklına şu soru düşüyor: “Yoksa bu konuların üzerine gidilmemesi, atamaları yapan siyasilere bir diyet borcuna karşılık görmezden gelmek midir?”
Gelinen noktada Jandarma’nın siyasallaştığının ve siyasal güç sahiplerine yaranmak için hareket ettiğinin en büyük kanıtlarından biri de emekli 103 amiralin Montrö Sözleşmesi hakkında görüş bildirdiği metnin ardından, Jandarma’nın resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamalardır. Jandarmanın resmi Twitter hesabından duyurduğu “Hükümetimize sadık ve bağlıyız” mesajı ile aslında “Türkiye Cumhuriyetine ve Halkına” bağlı olması gereken bir devlet kurumunun siyasal görüş bildirerek geçici bir parti hükümetine bağlılık arz ettiği görülmektedir.
Konuyu bir başka açıdan daha ele alalım. 2021 yılında Jandarma’nın görevlerini getirebilmesi için ihtiyacı olan yıllık bütçe şu şekildedir:
- Asayiş suçlarının önlenmesi ve mücadele için 16.537.351.800 TL,
- Personel temin ve yetiştirme faaliyetleri için 1.489.470.000 TL,
- Terörle mücadele için 7.626.364.200 TL olmak üzere,
- Toplam 25.653.186.000 TL’dir.
Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu teşkilatlardan birisinin yıllık bütçesi yaklaşık 25 milyar TL iken, ülkemizde kaybolan 180 milyar doların hesabı hiçbir adli mekanizma tarafından sorulamamaktadır. Ülkenin Cumhurbaşkanı ise bu paranın salgında harcandığını iddia etmektedir. Ne de olsa “aşıyı bulan!!!” nadir ülkelerden birisiyiz.
Jandarma “Uluslararası alanda kurum etkinliği geliştirmek” adına şimdiye kadar gözle görülür ne yapmıştır? Uluslararası alanda herhangi bir toplantıya temsilci gönderilip Türkiye Jandarması temsil edilebilmiş midir? Sunulan raporlara göre (2021 yılı Performans Programı) Barışı Destekleme ve Koruma politikaları kapsamında FIEP, AJK ve NATO gibi kuruluşlar ile işbirliği faaliyetlerinin geliştirilmesi amacıyla hiçbir faaliyet yapılmamış ve bu konuda da herhangi bir bütçe ayrılmamıştır. Sadece, “FIEP, AJK ve NATO kapsamında, yabancı ülke kolluk teşkilatları ve uluslararası kurum/kuruluşlar ile işbirliği faaliyetlerinin geliştirilmesi amacıyla yurt içi ve uluslararası toplantılar icra edilecektir” şeklinde genel cümlelerle konu geçiştirilmiştir.
Yoksa başarılı personelin tasfiye edilmesiyle birlikte Jandarmayı yurtdışında temsil edecek yeterli personel kalmadığından bu proje askıya alınmış olabilir mi?
Sonuç olarak, Jandarma kendi güvenlik politikalarını belirlerken kitabi olarak çok güzel betimlemeler yapmayı başarabilmiştir. Ancak, gerçekte içi boşaltılmış bir kurum haline getirilmiştir. En başta belirlediği vizyon ve misyonunun çok ama çok gerisinde kalmıştır. Jandarma siyasi idarenin emir komutasına geçtiği andan itibaren başta Jandarma Genel Komutanı olmak üzere diğer komuta kademesinin siyasileşmemiş olması düşünülemez. Dolayısıyla Jandarmanın ulusal ve uluslararası alanda saygın, güvenilir ve kaliteli hizmet sunan örnek bir kolluk kuvveti haline gelebilmesi şimdilik bir hayal olarak kalmıştır ve mevcut yönetim anlayışıyla da bu şekilde devam edecek gibi gözükmektedir.
Sevgili okurlar yazımı Mevlana’nın bir sözü ile bitirmek isterim. “Günün adamı olmaya çalışma, hakikatin adamı olmaya çalış. Çünkü gün değişir, hakikat değişmez.”
Sağlıcakla kalın.