Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi. Adını bugünlerde ve daha öncesinde de sıkça duyduğumuz politik kimliğe sahip bir asker emeklisi. Askerin “emeklisi”, hele bir de ideolojik yönü de varsa, üzerine aldığı misyonu/vazifeyi sanki muvazzafmış gibi devam ettiriyor. Bu bir “kesin inançlılık” mı, “mesleki tatminsizlik” mi yoksa “benlik duygusunu büyüklüğü” mü, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
Bir zamanlar Necati Özgen paşa vardı. Emekli olduktan sonra televizyonlarda sürekli programlara katılır, muhteşem tahlil ve analizlerini kamuoyu ile paylaşırdı. Ama garip olan şu ki; askeri harekât ile ilgili hiçbir öngörüsü tutmazdı. Özgen Paşa tabii ki bunların arasında en masumu. En azından ideolojik veya siyasi içerikli konulara uzak bir medya popülaritesi vardı. Sonra işler oldukça karıştı!
Medya ve asker ilişkisini kötüye kullanma, ideolojik ve kişisel beklentiler için asker kimliği ile kamuoyunu etkileme Çevik Bir’den sonra raydan çıktı. Ardından bunu en kötü kullanan ise Orgeneral İlker Başbuğ oldu. Başbuğ, lav silahını boru diye yutturmaya kalkınca TSK ve askerin itibarı yerle bir oldu.
AKP’nin medyayı tamamen kontrol altına almasından sonra ise Adnan Tanrıverdi’nin dönemi başladı. Tabii AKP içinde asker emeklisi milletvekillerinin pozisyonu da dikkate değer. Mesela Şirin Ünal adının karıştığı olaylar en az Tanrıverdi’nin içinde oldukları kadar önemli ve sansasyonel. 15 Temmuz ve Şirin Ünal veya evinde şüpheli şekilde vefat eden Özbek kadın ve şirin Ünal konusu, sırları ile birlikte açığa çıkacağı günü beklemekte.
Emekli askerlerin AKP medyasında veya “diğer” yayın organlarındaki durumu hala güncelliğini korumakta. Balyoz ve Ergenekon davalarının sanıkları da kendilerine rol verildiğinde boy göstererek gereğini yerine getirmekteler.
Bu yazının asıl aktörüne tekrar dönüş yaparsak, şimdiye kadar basına yansıyan açıklamaları ile “Tuğgeneral” kimliğinin üstünde bir rütbeyi haiz olduğunu fark edebilirsiniz. Burada asıl konu Generalliğinin “tuğ” seviyesinde olması veya bu rütbenin hafife alınması değil. Asıl mevzu yaptığı açıklamalardaki yüklemlerin büyüklüğü ile bu Orgeneral seviyesindeki açıklamaları arasındaki paradoks. 15 Temmuz sonrası yapılan askeri düzenlemelerin çapına şöyle bir bakarsanız daha net görülecektir. Meselası çok, ama gene de hatırlatma sadedinde bahsedelim:
- TSK Milli Savunma Bakanlığı’na doğrudan bağlanmıştır.
- Aynı şekilde Jandarma Genel Komutanlığının TSK ile irtibatı kesilerek İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştır.
- Tanrıverdi, Harp Okulları başta olmak üzere askeri okullar için yapılan düzenlemeler gibi çok önemli ve stratejik işlerin kendisi veya yöneticisi olduğu SADAT tarafından yapıldığını söylemiştir.
- Hatta daha özet bir ifade ile “TSK’da her istediğimiz gerçekleşti” gibi bir ifadesi de mevcut.
Şimdi bu kadar önemli başlıkları YAN YANA getiriyorsanız ve bunları da Adnan Tanrıverdi planladı-uyguladı diyorsanız, emekli kelimesinden sonra hangi rütbede olmasını beklersiniz? Hiç tereddüt etmeden Orgeneral yazabilirsiniz oraya. Hatta “emekli Genelkurmay Başkanı Adnan Tanrıverdi” deseniz bile Z kuşağı için bu tabirin gideri bile olur.
AKP, “Paralel devlet yapılanması var, bununla mücadele ediyoruz” diyerek çıktığı yolda, bir gün her kurumda ve dolayısıyla TSK’da paralel bir komuta zinciri kurdu. Bu AKP paralel yapılanması artık inkâr edilemez bir gerçek haline geldi. 1500 odalı sarayın belki de en çok odası Adnan Tanrıverdi’nin “Paralel Genelkurmay Başkanlığı” için tahsis edilmiş olabilir. Bu tezi güçlendirecek garip durum da; 15 Temmuz sonrası “askeri danışman” olarak sarayın bahçesinde fotoğraf çektirip sosyal medyada yayınlayan muvazzaf/emekli askerlerin rütbelerinden kaynaklanmaktadır
Yarbay rütbesinde muvazzaf “askeri danışman!” Hiçbir ekstrası yok. Yani yüksek lisans, doktora, yurtdışı eğitimi, hatta İngilizce veya başka bir yabancı dil bile yok, ama askeri danışman. Aynı durum belki 20 yıl önce emekli olmuş “askeri danışmanlar” için de geçerli. Bu askeri personelin ideolojik yönleri ve güçlü tarikat bağlantıları ise danışmanlık işini çok farklı noktalara taşımaktadır.
Şimdi (Emekli) Orgeneral Genelkurmay Başkanı ya da daha doğru bir ifade ile Paralel Genelkurmay Başkanı Orgeneral Adnan Tanrıverdi’nin Harp Okulları mülakatı için SADAT’çılar 3 yıl nezaret etti, yönetti demesinin hiç de şaşılacak bir yönünün olmadığı anlaşılıyor. Hatta burada asıl soru, “Niye hala onlar yapmıyor?” olmalı. Sarayla arasında bir sıkıntı mı var, demek lazım.
Bu kadar makam ve rütbe adı geçen bu yazıda, elbette bunların şimdilerde “görünürdeki” sahiplerine de bir dokundurmada bulunmak lazım.
Mesela görünürde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ne yapıyordur? Hangi evrakları imzalıyordur ya da gelen hangi evrakları “derhal uygulansın, sonucundan bilgi” diye paraflıyordur? Aynı soru Milli Savunma Bakanı Emekli Orgeneral ve Emekli Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar için de geçerli. Siyasi zıplamaların dışında, bu kadar çirkin beyanların muhatabı olan kurumu için ne düşünüyordur? Veya bir şey düşünüyor mudur? “Su uyur Hulusi Akar” ifadesi hiç de boşuna söylenmiş gibi durmuyor. MSB veya TSK bir gece KHK ile kapatılsa hiç de umurunda olmaz. O yine gizli ajandasına bir “çentik” koyar ve akmaya devam eder.