Türkiye – Suriye Kriminal İlişkiler | 6
Tarihi eser kaçakçılığı Suriye’de Esad yönetiminin sendelemeye başlaması ve pek çok bölgede kontrolü kaybetmesiyle birlikte hep gündemde oldu. Hepimizin bildiği gibiSuriye’de antik kentleri ele geçiren IŞİD, açıkça tarihi eserlere saldırdı. Görüntüler propaganda amaçlı olarak basına servis edildi ve çeşitli amaçlar için kullanıldı. Ancak arka planda örgütün gelir kalemlerinden en önde gelenlerinden biri de tarihi eser kaçakçılığıydı. Terörist faaliyetlerinin finansman kaynaklarından birisinin de petrol satışlarından sonra Suriye’de yağmalanan tarihi eserler olduğu ve Türkiye’nin de bu eserlerin aklandığı pazarlardan biri olduğu uluslararası yayın organlarında pek çok defa iddia edildi.
IŞİD ve Tarihi Eser Kaçakçılığı isimli makalesinde yazar Aylin Seçkin Suriye’deki otorite boşluğu sonrası oluşan durumu şu şekilde özetliyor:
“IŞİD’in Suriye’deki, UNESCO dünya mirası kapsamında olan Palmira’yı istila edişinin ardından, tüm dünyada arkeologlar nefeslerini tutarak, tarihi bölgede yaşanacakları beklemişti. Basit bir fırsatçılık hikâyesi gibi gözüken tarihi eser kaçakçılığı Suriye bağlamında terörü finanse eden organize uluslararası bir suç örgütüne evrilmişti.
Sadece Suriye’deki al-Nabek bölgesine ait duvar mozaiği ve ikonların satışından onlarca milyon dolar elde ettiği, Amerikan kaynaklarından açıklanan bilgilere göre Suriye’den ABD’ye ithal edilmiş antikalar oldukça fazla durumda. Deklare edilmemiş eserlerin değerinin ise bunun çok çok üstünde olduğu ifade ediliyor. Bu ticaretin toplam değerini tam olarak tespit etmek mümkün olmasa da Amerikan kaynaklarına göre yılda 100 milyon doları bulduğu tahmin ediliyordu. IŞID’ın gelir elde etmek için bu yola başvurması bu sayıların arkasındaki en önemli sebepti.
Küçük parçalar Türk ve Lübnan piyasalarında lokal alıcılar bulurken, büyük parçalar Batı’ya özellikle İsviçre’ye, Çin’e ve Basra Körfezi ülkelerindeki alıcılara ve koleksiyonerlere ulaştırılıyordu. Gaziantep çarşısında mezarlardan çalınan Roma dönemi vazoların kutular içinde alenen satıldığına pek çok kişi ve hatta gazeteci tanıklık etti. Örneğin tarihi Gaziantep çarşısında antika dükkânı sahibi Harun Unvar, dükkanına gelip ona mermer bir kuş figürünü 220 dolar karşılığında satmak isteyen birini reddettiğini, Suriyeli mültecilerin daha değersiz küçük parçaları satmaya çalışırlarken daha büyük parçaların çalıntı olduğunu ve gizlice, çok büyük paralar karşılığı satıldığını bir muhabire verdiği röportajda ifade etmişti.
Eski Europol başkanı ve Belçika Federal Polis Konseyi yeni başkanı Willy Bruggeman, IŞİD’in sosyal medya aracılığıyla çok geniş bir çevrede bu satışları gizlice organize ettiğinden ve bu sayede klasik satış kanallarını atlatarak bu satışların izlerinin bulunmasını imkansızlaştırdığından bahsediyordu. Aslında Facebook’un konuyla ilgili gerekli önlemleri almasına rağmen özel mesajlar, Whatsapp, Skype ve SMS yöntemiyle eserlerin fotoğraflarının paylaşıldığı ve çok yüksek fiyatlara satışların dünya çapında gerçekleştirildiği ifade edildi.
IŞİD militanları kazandıkları topraklara ait tarihi eserlerin değerli olduklarını bildiklerinden bu trafiği kontrol ediyor ve çok ince metotlarla satış ağlarını kuruyorlardı. Bu ticaretin kilit noktalarından biri de Manbij kenti idi. Burada IŞİD’in bu faaliyetleri desteklemek ve vergilendirmek için kurduğu resmi bir bürosu dahi mevcuttu.
Ancak tarihi eserlerin talan edilmesinden sadece IŞİD değil Esad hükümetinin de sorumlu olduğu düşünülüyor. Esad’ın ordusuna ait askerler de Palmira’da tarihi mezarlara ait rölyefleri çaldıkları Youtube’a yüklenmiş bazı videolarda görülüyor. 12 Şubat 2015’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Suriye’den çıkan tüm Antik Çağ eserlerin ticaretini yasaklayan bir karar aldı.
Bu satışların doğrudan terörü destekliyor olması hükümetlerin konuya daha hassasiyetle eğilmelerini gerektiriyor. IŞİD’in tarihi eser ticareti ile meşgul aracılar ekibi kurduğu ve Türkiye sınırına antika ticareti için seyahat eden satıcılara silahlı güvenlik eskortu tesis ettiği düşünülüyordu. Irak ve Suriye’de çok sayıda tarihi miras alanını ele geçiren IŞİD örgütü, ‘eserlerin ticaretini’ düzenleyen bu bakanlık, (vergi) para karşılığı kaçakçılara özel yetki veriyordu.”
Tabi ki zamanla IŞİD’den boşalan bölgelerde yeni güç gruplarının ve çetevari yapılanmaların oluşması kaçınılmazdı.
Diğer yandan The Independent gazetesinin araştırması, Gaziantep kentinin bölgedeki kaçakçılığın merkezi haline geldiğini ve bu vesile ile terör gruplarının elde ettiği geliri ortaya koydu. Independent muhabiri Isabel Hunter, alıcı kılığına girerek tarihi eser kaçakçılarıyla “Antika anlaşmalarının ana merkezi” diye nitelediği Gaziantep’te bir apartman dairesinde görüştü. Hunter haberinde Hani kod isimli kaçakçının hiyerogliflerle kaplı 4 bin yıllık bir kireçtaşı tabletini laptop çantasından sıradan bir eşyaymış gibi çıkarttığını anlattı. Hunter, kaçakçıların çoğunun Türk olmasına karşılık Hani’nin Suriyeli olduğunu ve “Londra’daki patronuna” anlatması için ellerindeki “hazineleri” sergilemekten çekinmediklerini ekledi. Hunter’a da 13. yüzyıldan kalma Hıristiyan elyazmalarının fotoğrafları ile Farmason ikonografisinin yer aldığı bir kitap gösterilmiş. İki kaçakçıya bakılırsa elyazmaları şu anda Almanya’da bulunuyor.
Risklerini azaltmak için kataloglarını cep telefonlarına yükleyen kaçakçılar “Ne istiyorsanız size buluruz. Sadece resimlere bakıp istediğinizi söyleyin” demişler. Hunter, resimlerde deri ciltli elyazmaları, Aramice ve Yunanca belgeler, Davut yıldızının bulunduğu eşyalar, afrodizyak özellikleri olduğu öne sürülen antik Mısır parfümlerini görmüş. Aralarına katılan Tarık isimli bir başka kaçakçı ise dünyada sadece 30 örneği bulunduğunu öne sürdüğü ve 300 bin dolar fiyat biçtiği Atina sikkeyi göstermiş.
ABD Dışişleri Bakanlığı ile Amerikan Oryantal Araştırmalar Okulu’nun desteklediği Suriye Mirası Girişimi SHI’dan Michael Danti, eserlerin bir kere Türkiye’ye getirildikten sonra Mersin, Antalya yahut İzmir’den çıkarıldıklarını söylüyor. Danti, Kıbrıs üzerinden çıkarılanların sahte belgelendirmelerinin İtalya, Yunanistan ve Portekiz’de yapıldığını belirtiyor. BM, Suriye’nin tarih mirasının yağmalanmasını ‘kültürel soykırım’ diye nitelemişken, kültürel kurumlarla Interpol’ün çabaları da işe yaramıyor. 2014 yılında kaçakçılıkla mücadele kapsamında güney sınır illerimizde çeşitli baskınlar yapılmış ve ele geçirilen Roma dönemine ait eserler Gaziantep, Urfa, Hatay ve Mardin’deki müzelerde koruma altına alınmıştı.
Günümüze geldiğimizde ise konunun sıcaklığını henüz yitirmediğini görüyoruz. Rusya Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin desteklediği silahlı grupların Suriye’nin Afrin bölgesinde tarihi eser kaçakçılığı yaptığını öne sürdü. Tarihi eserlerin Türkiye’ye getirilmek üzere kaçırıldığı ve bunların karaborsada satıldığı belirtildi. Hem de bu iddia Putin ve Erdoğan’ın sıklıkla görüşüp dostane tavırlar sergiledikleri bir dönemde gerçekleşti. İki lidere de ülkelerinde bunu soracak gazeteci bulunmadığından (daha doğrusu sorma ihtimali olanların yanlarına yaklaştırılmadığından) liderlerin bu konuya nasıl baktıklarını tam olarak bilemiyoruz.
Rusya Koordinasyon Merkezi Başkan Yardımcısı Oleg Egorov, “Türkiye destekli grupların Afrin kenti yakınlarında, modern ve ağır ekipman ve patlayıcılarla mimari, tarihi eser ve antika eserleri aramak için arkeolojik kazılar yürüttüğünü” iddia etti. Suriye devlet ajansı SANA’nın aktardığına göre Egorov, söz konusu grupların “Suriye’nin kültürel miras alanlarına ciddi zarar verdiğini” dile getirdi. Bu iddianın tarihinin Eylül 2022 olduğunu ise not etmekte fayda var.
*****
Sonuç
Sonuç olarak şunu ifade etmekte yarar var ki, modern dünya tarafından Türkiye, eskiden olduğu gibi problemlerini çözme gayretinde olan, istikrarsız bölgeler ile Avrupa arasındaki bir Tampon bölge, ama aynı zamanda umut vaat eden büyük bir potansiyel olarak değil, bizzat sorunlu bölgenin bir parçası olarak görülmeye başlandı.
AB üyeliği ümidini iktidardaki bir grubun menfaatleri doğrultusunda kendi eliyle yok ettiği gibi, NATO üyeliğini dahi tartışılır hale getirdi. Gelinen noktaya sınır kontrol ve güvenliği açısından baktığımızda da durum o kadar vahim ki, dünyanın önde gelen haber ajanslarında dahi Irak, Suriye gibi ülkelerden terör örgütlerine katılmak isteyen gençlerin İstanbul otogarında toplanıp organize olup amaçladıkları bölgelere doğru yola çıktıklarıyla ilgili haberler yapılıyor. Zaten kimsenin sınırı yasadışı yollarla geçmekle ilgili bir şüphesi olduğu da görülmüyor. Ancak bunlar kolluk kuvvetlerinin ve ordunun siyasallaşması, demokrasi ve hukuk devleti normlarından uzaklaşmanın doğal bir sonucu.
Aslında ortaya çıkan durum basit bir anlatımla, yaşanan hiper enflasyon, aşırı vergiler, hukuk devletinden uzaklaşma, fakirlik, sosyal adaletsizlik, propaganda, iktidarın doymak bilmeyen zenginleşme hırsı, muhalefetin etkisizliği, derin devlet mekanizmasının her alanda etkinliği, beyin göçü, rüşvet ve yolsuzluk gibi aslında herkesin bildiği Türkiye gerçeklerinin doğal bir sonucu. Kamuoyunun önünde olan ise adeta buz dağının görünen kısmı. Arkada ise ne yazık ki, korkunç acılar, fakirlik, yiten yaşamlar, isimsiz mezarlar, köleden daha sefil bir hayat yaşayan sayısız insan var.