Sancılı Dönemin Kısa Özeti-2 | 2002-2011 Arası

Türkiye’nin Suriye Politikası

1998’deki Adana Antlaşması ile düzelmeye başlayan ilişkiler, 2002 yılında iktidara gelen ve Siyasal İslamcı bir kimliğe sahip olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile birlikte yeni bir döneme girmiştir. AKP hükümetinin ilk zamanlarında Suriye ile münasebetler iyileştirilmiş, hatta ortak Bakanlar Kurulu yapılacak hale kadar gelmiştir. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Beşar Esad’a “kardeşim” diye hitap etmiş ve iki ülke arasındaki sınırların kaldırılması bile gündeme gelmiştir.[i]

Türkiye, 2000’li yılların başında izlemeye başladığı “komşularla sıfır sorun” politikası çerçevesinde, geçmişten süregelen Batı ülkelerine yakın ve Doğu ülkelerine mesafeli olan yaklaşımı terk etmeye başlamış, Doğu ülkeleriyle de Batı ülkeleriyle olduğu kadar sıkı ilişkiler kurmaya çalışmıştır.

1 Mart Tezkeresi

2. Körfez Harekâtında, ABD’nin Irak’ı işgaline destek vermeyi öngören 1 Mart tezkeresi TBMM’de reddedilmişti. Türkiye’nin ABD liderliğindeki koalisyona dahil olmayacağını belirtmesi Suriye ve İran’ı mutlu etmişti.

Özellikle Suriye’nin Irak gibi benzer nitelikler taşıyan etnik ve mezhepsel yapısı, söz konusu işgalin sonuçları bakımından Esad’ın endişelerini arttırıyordu. Zira Esad, Irak’tan sonra sıranın Suriye’ye geleceğini mukadder görmekteydi. Bu anlamda Türkiye’nin ABD’ye karşı tutumu başta Suriye olmak üzere Irak’a komşu ülkeleri rahatlatmış, Suriye ilişkilerinde görece somut gelişmelerin kapısını aralamıştır.

Kamışlı Olayları

ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte, Türkiye ve Suriye için Kürt sorunu yeni bir sürece evrilmiştir. Her ne kadar Suriye, Adana Mutabakatına göre PKK’ya olan desteğini çekmişse de Suriye’deki Kürt halkı ile sorun oluşturabileceği endişesiyle terör örgütüne karşı açıktan bir mücadele başlatmamıştı. Ama Mart 2004’te Suriye-Kamışlı’da bir futbol maçı sonrasında meydana gelen ve Esad rejimi karşıtı bir havaya bürünen çatışmalar Suriye’nin kendi Kürt meselesi ve Irak kuzeyindeki Kürt siyasal hareketindeki gelişmelere hassasiyetini artırmıştır.[ii]

Kamışlı’daki olaylar sonrasında Suriye yönetiminin, PKK’ya karşı tavrında bariz değişimler gözlenmiştir. Suriye, terör örgütünün uzantılarıyla mücadelede daha somut ve sert adımlar atmaya başlamıştır. Bu kapsamda, Suriye:

  • 2003-2007 arasında toplam 73 PKK terör örgütü mensubunu Türkiye’ye teslim etmiş,
  • Temmuz 2005’te PKK’nın Bingöl’de gerçekleştirdiği bir eylemi ilk defa resmen kınamış,
  • Ekim 2007’de ABD’nin itirazına rağmen Türkiye, Irak kuzeyine bir sınır ötesi operasyonu gündemine aldığında, (Beşar Esad) böyle bir askeri tedbirin arkasında olacaklarını açıklayarak, Türkiye’nin kuzey Irak’a yönelik bir operasyonunu ilk defa desteklemiştir.[iii]

57 Yıl Sonra İlk Ziyaret

Suriye-Türkiye ilişkileri, 06 Ocak 2004’te Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türkiye’ye yapmış olduğu resmi ziyaretle bir üst seviyeye çıkmıştır. Suriye-Türkiye ilişkilerinin dönüm noktası her ne kadar Adana Mutabakatı olarak görülse de 57 yıl sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Suriye Devlet Başkanı olarak Esad’ın Türkiye ziyareti de önemli bir köşe taşıdır.[iv] Bu ziyareti aynı yıl dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Ahmet Necdet Sezer’in Nisan 2005’te yaptıkları Şam ziyaretleri izlemiştir.

Karşılıklı olarak iki tarafın da birbirinden beklentileri olduğu bu süreçte, AKP tarafından Suriye, Arap dünyasının dev pazarı için bir köprü, AB adayı Türkiye ise devletçi ekonomiden liberal ekonomiye geçmek isteyen Beşar Esad tarafından büyük bir pazar olarak görülmüştür. Öyle ki, Suriye’nin Arap Ekonomik İş Birliği Konseyi üyesi olması nedeniyle faydalandığı gümrük muafiyetleri AKP’nin iştahını kabartmış, bu nedenle bazı firmalar Suriye’de fabrika açarak, imalat yapmaları yönünde teşvik edilmiştir.

Esad’dan Sınır Ötesi Operasyona Tam Destek

Beşar Esad, 2007 yılında bir kez daha bu sefer dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmi davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret etti. Esad, görüşmelerde, Türkiye’nin terörle mücadele için gerçekleştirmeyi düşündüğü sınır ötesi operasyona tam destek verdiğini açıklamakla birlikte Irak’ın toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin korunması gerektiği ve bunun önemini ifade ediyordu.

Aslında Esad’ın Irak kaygısı, gelecekte Suriye’nin içine düşeceği durumu ne derece öngördüğünü göstermesi açısından da bir işaretti. Bu ziyaret esnasında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye’nin İsrail’e karşı Golan Tepeleri konusundaki tezlerini destekledikleri yönündeki açıklaması Esad için önemliydi. Ancak Erdoğan ileride bu desteği kendisine Batı ve ABD nezdinde prim koparmak şeklinde kullanacak ve hiçbir sonuç elde edemeyecekti.

İsrail – Suriye Arasında Arabulucu Türkiye

Bu dönemde, Türkiye’nin Suriye ile diplomatik ilişkilerinde de gözle görülür hareketlenmeler başlamıştır. 1967’de İsrail’in Golan Tepelerini işgali konusundaki anlaşmazlığın çözülmesi için 2000 yılında ABD’nin arabuluculuğunda başlayan Suriye ile İsrail arasındaki barış görüşmeleri, İsrail’in yeni saldırıları nedeniyle kesintiye uğramıştır. Ancak 21 Mayıs 2008’de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın “uzun süredir devam eden yoğun çabaları” ve telefon diplomasisi çerçevesinde İsrail-Suriye arasındaki barış görüşmelerinin tekrar başladığı açıklanmıştır. Ne var ki, İsrail’in Gazze’de operasyon başlatması, Suriye’nin durumu protesto etmesine ve görüşmelerden çekilmesine neden olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye’nin arabuluculuğu da sonlanmıştır.[v]

Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılım politikasında 2003-2009 yılları arasında Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’a dış politika danışmanlığı yapan ve 2009’da Dışişleri Bakanı olarak atanan Ahmet Davutoğlu’nun etkisi büyüktür. Davutoğlu, Suriye açısından Türkiye’nin kuzeye ve batıya, Suriye’nin de Türkiye’nin güneye (Ortadoğu) açılan kapısı olduğundan bahisle, ortak su havzaları gibi çatışma alanı olarak görülen hususların tam tersine tarım, ticaret ve ulaşım gibi alanlarda olağanüstü bir potansiyele sahip olduğunu ifade etmiştir.[vi]

Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi

Bu kapsamda, Türkiye köklü toplumsal, tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğu Suriye ile ilişkilerini, her bakımdan geliştirmeye başlamıştır. Bölgenin barış, güvenlik ve istikrarı ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma sürecine katkıda bulunmak amacıyla 16 Eylül 2009’da kurulan Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi ve Ekim 2009’da vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması, bu yönde atılmış somut adımlardır.

Beşar Esad’ın Türkiye’ye yapmış olduğu ziyaretler, ABD ve İsrail politikalarına karşı verilen tok sesli destek mesajları, Erdoğan’ın Esad’a “kardeşim” diye hitap etmesi, beraber ailecek verilen “dostane” pozlar, yukarıda belirtildiği gibi ikili temaslar ve iş birliği anlaşmaları tam bir “bahar havasının” yaşandığını düşündürmeye başlamıştı ki, 2010’da “Arap Baharı”nın gelmesiyle söz konusu ilişkiler ve söylemler bambaşka bir hal aldı.

(Devam edecek)


[i]İskender Serdar, a.g.e. s.13

[ii]Oran, Baskın, ‘Türk Dış Politikası – Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar’, (Cilt III 2001-2012),

s. 414.

[iii]Oran,  Baskın, a.g.e. s.415

[iv]Atlıoğlu, Yasin, ‘Türkiye’nin Orta Doğu Politikasında Suriye’, Stratejik Öngörü Dergisi TASAM Stratejik Araştırmalar Dergisi, TASAM Yayınları, Yıl 2, Sayı 6, 2005, s. 140.

[v] Yeşilyurt, Nuri, (2013), “Ortadoğu’yla İlişkiler” (ed. Baskın Oran), Türk Dış Politikası Cilt III 2001-2012, İstanbul: İletişim Yayınları. s.419

[vi] Davutoğlu, Ahmet- Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, s.402