Dağlardan Kudüs’e Kürt Yahudiler

İsrail Devleti’nin kuruluş yıllarında yaşanan büyük göç dalgalarının önemli bir parçası da Kürt Yahudileriydi. Arap dünyasından gelen yüz binlerce Doğulu Yahudi’nin (Mizrahim) arasında sayıca az olsalar da Kürt kökenliler devletin güvenlik aklında silinmez ve kalıcı bir iz bıraktılar. Arap Yahudiler devlete içerden kimlik, dil ve istihbarat gücü kazandırırken Kürt Yahudiler, Orta Doğu’yu içeriden okuma sezgisini, dağların sert gerçeğiyle yoğrulmuş bir bilgelikle taşıdılar.

Sessiz Bir Göçün Hatırası

1948–1952 yılları arasında Irak, İran ve Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt bölgelerinden yaklaşık 25–30 bin Kürt Yahudi İsrail’e göç etti. En yoğun göç dalgası, Irak’tan gerçekleştirilen Ezra ve Nehemya Operasyonu kapsamında (1950–51) gerçekleşti. Bu dalgada göç edenlerin yaklaşık 18 bini Kürt kökenliydi. Çoğu Zakho, Dohuk, Erbil, Amadiya, Hakkari ve Urmiye çevresindeki kadim yerleşimlerden geliyordu.

Kudüs’e vardıklarında, o dönemin hâkim Avrupalı Aşkenaz elitinin gözünde dağlı ve mistik olarak görülseler de kısa sürede tarım yerleşimlerinde, sınır yerleşkelerinde ve güvenlik hizmetlerinde kıymetli saha insanları haline geldiler. Anadilleri Kürtçe’nin yanı sıra Arapça konuşabilmeleri, kabile ilişkilerini ve bölgenin psikolojisini Batılı meslektaşlarından çok daha iyi anlamaları, onları stratejik bir kaynak haline getirdi.

Güvenlik Aklında Kürt Hafızası

1960’lardan itibaren İsrail’in bölgesel politikası olan “çevre doktrini” (Periphery Doctrine) devreye girdiğinde, Kürt Yahudiler yalnızca bir göçmen topluluk değil, stratejik bir kültürel ve siyasi kaynak olarak öne çıktılar. İsrail, Arap milliyetçiliğinin çevresinde Arap olmayan halklarla ittifaklar kurmayı hedefliyordu. İran (Şah dönemi), Türkiye ve Kürtlerle ilişkiler bu stratejinin temel halkalarıydı.

Bu dönemde MOSSAD’ın Kuzey Irak’taki operasyonlarında Kürt Yahudiler kilit bir rol üstlendi. Onların dil bilgisi ve yerel temasları, İsrail’in Barzani hareketine yaptığı yardımların temelini oluşturdu. Önde gelen bazı Kürt Yahudi figürler, devletin güvenlik ve siyasetinde derin izler bıraktı:

 Mordechai Ben-Porat: Irak Kürt Yahudilerinin göçünü örgütleyen merkezi figürlerden biri olarak hem istihbaratta hem de siyasette etkili oldu.

 Yitzhak Mordechai: Kürt kökenli ilk generallerden biri olarak İsrail ordusunda Lübnan cephesinde öne çıktı, daha sonra Savunma Bakanlığı yaptı.

 Eli Amir: Edebiyat ve medya aracılığıyla Doğulu Yahudilerin kimlik arayışını temsil eden önemli bir yazar oldu.

 Moshe Barazani: Britanya Mandası döneminde idam edilen ve Kürt Yahudilerinin erken dönem direniş hafızasının simgesi haline gelen bir kahraman figürdü.

Suriye, Kürtler ve Güven Politikası

Kürt Yahudilerin İsrail’in politik aklına bıraktığı en kalıcı miras, Kürtlere duyulan stratejik güven oldu. İsrail, Kürt toplumunu Arap milliyetçiliğine mesafeli, kabile yapısı güçlü ve dış ittifaklara açık bir unsur olarak değerlendirdi. 1960’lardan itibaren Barzani hareketiyle geliştirilen ilişkiler, bu karşılıklı güvenin kurumsallaşması anlamına geliyordu.

Bugün, Tel Aviv’deki strateji çevrelerinde sıkça dile getirilen ve Suriye’nin geleceğine dair politikaları şekillendiren temel değerlendirme şöyledir:

Kürtlerin güçlü ve özerk olduğu bir Suriye, İran’ın Akdeniz koridorunu sınırlar ama İsrail’in güvenliğini doğrudan tehdit etmez.

Bu analiz sadece kuru bir jeopolitik hesap değil, Kürt Yahudilerin taşıdığı tarihsel tecrübe ve bölge bilgeliğinin ürünüdür. İsrail siyasetinde bugün bile bazı Kürt kökenli figürler, bu dosyanın sessiz taşıyıcıları ve danışmanları olarak görev yapmaktadır.

Doğulu Kimliğin Stratejik Mirası ve Geleceğin Denklemi

Arap Yahudiler, İsrail toplumunun kimlik dokusuna Doğulu ruhu ve dilini yerleştirerek devletin iç kültürel zenginliğini sağladılar. Kürt Yahudiler ise, bu kimliği bir adım öteye taşıyarak, bölgesel stratejinin derin hafızası ve jeopolitik denklemin kilit taşlarından oldular. Onların tecrübesi, İsrail’in “çevre doktrinine” teorik bir çerçeve sunmaktan öte, sahadan gelen bir güven ilkesi aşıladı.

Bugün, Suriye ve Irak’taki istikrarsızlık ve İran’ın bölgedeki nüfuz arayışı bağlamında, bu tarihsel miras somut bir güvenlik politikasına dönüşmektedir. Nihayetinde İsrail’in stratejik aklı, artık sadece geçmişteki göçmenlerin hatırasından ibaret değil.

Geleceğe Dair Somut Değerlendirmeler

İsrail, Kürt bölgelerinin özerklik eğilimini, İran’ın Lübnan’dan Akdeniz’e uzanan Şii Koridorunun hayalini sınırlandırmada hayati bir tampon olarak görmeye devam edecektir. Bu, sadece Suriye’nin kuzeydoğusu için değil, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile ekonomik ve istihbarat alanındaki örtülü ilişkilerin sürmesi anlamına gelir. Nitekim, Kürtlerin siyasi istikrarı, İsrail’in güvenlik çemberinin Doğu’daki en zayıf ama en güvenilir halkası olarak algılanmaktadır.

Kürt Yahudilerinin dili, kültürel bilgisi ve aşiret yapılarına olan aşinalığı, istihbarat servisleri için paha biçilmez bir miras bırakmıştır. Gelecekte, İsrail’in bölgesel operasyonlarında bu kültürel-istihbarat sentezini sürdürecek yeni nesil analist ve saha personelinin yetiştirilmesi, Doğulu Kimliğin Stratejik Eğitimi olarak kurumsallaşacaktır.

Kürt kökenli siyasetçiler ve askeri figürler, sessiz taşıyıcılar olmaya devam ederken, bu grubun tarihsel “sadakati” ve “güvenilirlik” vurgusu, sağ kanat ve güvenlik odaklı siyasette bir referans noktası olmayı sürdürecektir. Bu, Suriye ve Irak politikalarında duygusal bir etki yaratmasa bile, Kürtlerle iş birliğinin doğal ve risksiz bir tercih olduğuna dair stratejik konsensüsü pekiştirecektir.