Askerliğini terörle mücadele edilen bölgelerde yapanların izin ve şehir dışı hastane işlerinden bildiği, ama kimsenin orada bulunmak istemediği can sıkıcı bir yer vardır. Kısa adı KTM olan Kabul Toplama Merkezleri, TSK’nın en karmaşık ve kontrol edilemez bölgelerindendir. Askerlerin güvenli ve toplu bir şekilde hastaneye ya da izne gitmesi için bazı şehirlerde oluşturulmuş özel görev alanlarıdır buraları.
Özellikle terhis ve izin dönemlerinde oldukça yoğun olan bu yerlerde kimi zaman haftalarca kalanlar bile olabilmektedir. Yatak sayısının yeterli olmadığı zamanlarda yerlerde yatanların da görüldüğü KTM’lerde temiz malzeme bulabilmek çok zordur. Kantinler ve sosyal alanlar tıka basa dolar ve kısa zaman sonra disiplin tamamen kaybolur. Devamlı olarak yeni grupların gelmesiyle nizamiye kontrol işlevini yerine getiremez olur. İşte bu noktadan sonra kötü niyetli askerler tarafından kışlaya uyuşturucu, alkol ya da başka yasak malzemeler sokulur. Ahlaki olarak izin verilmeyen birçok davranış fark edilemez hale gelir.
Bu sorunlar sadece askeri birlik içinde kalmaz, ahlaki sorunları bulunan askerler o bölgede tanınmayacakları rahatlığıyla kimi uygunsuz ortamlara girerler ve suça karışırlar, yöre insanına rahatsızlık verirler, fırsatını bulurlarsa taciz ve sarkıntılık dahi yaparlar. Kabul etmek zor olsa da askere gelen her genç ahlaklı olmadığı gibi, üniformanın namını lekeleyenler de olabilmektedir. Bu sebeple o birlikte görev yapan komutanlar ve rütbeli personel bir an önce KTM’lerin boşalmasını ister, kendi birliklerinin kontrolünü sağlamaya çalışırlar.
Türkiye’deki son dönem göçmenleri düşününce gözümde yukarıda yazdıklarım canlandı. Arada bazı nüanslar bulunsa da göçmenlerle ilgili durumun bu KTM hikâyesi ile hemen hemen örtüştüğünü düşünüyorum. Aralarındaki en önemli fark, ikincisinde ülkeyi yönetenlerin huzur ve sükunetten ziyade daha karmaşık bir ortam istiyor oluşları galiba. Toplumun önemli bir kesiminin yaklaşan tehlikeyi görmüyor ya da görmek istemiyor olması da cabası…
Kural Tanımayan Yeni Göç Grubu
Son aylarda ülkemizde gözle görülür bir göçmen karşıtlığı olduğu malum. Karşıtlık, tüm göçmenlere yönelik olsa da tetikleyici unsur yeni gelen gruplar. Göçmenlere düşmanlık oluşturan esas nokta sonradan gelen kişilerin topluma uyum sağlama konusunda en ufak bir çabalarının olmaması ve temel değerlere yönelik hakarete varan yaklaşımları. Önceki yıllarda gelen Suriyeli mültecilerin ölümden kaçarak gelmeleri ve daha çok kadın ve çocuklardan oluşmaları yaşanan durumun gerçek anlamda zaruret olduğunu gösteriyordu. Oysa Afganistan ve Pakistan’dan gelen grupların neredeyse tamamı genç yaşlardaki erkeklerden oluşuyor. Kendi ülkeleri için savaşmadıkları halde Türkiye’de asker kıyafetli ve silahlı görüntüler vermeleri antipati oluşturmaları için yeterli oluyor.
Türkiye’ye gelen göçmenleri iki kategoriye ayırabiliriz. Bir yanda zaruri sebeplerle, hayatta kalma güdüsüyle, kurulu düzenini bırakıp, yerini yurdunu terk eden aileler ve gençler. Diğer yanda ise belirli bir amaç ve vaatle bulundukları ülkelerden Türkiye’ye yönlendirilmiş, yarınını düşünmeden yaşayan, bastırılmış duygularıyla baskıcı yönetimlerden kaçan, çoğunluğu gençlerden oluşan topluluklar.
İlk grubun temel önceliği savaştan kaynaklanacak bir ölümden kaçış, yeniden düzen kurup huzur içinde hayatını sürdürmek iken ikinci grup cihat etme ve halifenin ordusuna katılma vaadiyle yönlendirilen, şehit olma gayesiyle yaşayıp bastırılmış duyguları yüzünden ahlaki sorunlar yaşayanlardan oluşuyor.
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Hem gelen göçmenlerin beyanlarında hem de bazı medya organlarında yer alan haberlerde bu kişilerin ülkelerinden Türkiye’ye yönlendirildiği ve bunun için özel çalışmaların yapıldığı bilgileri ya da iddiaları yer alıyor. Bu çalışmaları yapan özel güvenlik şirketi ise malum. Gelen kişilerin beyanlarına ve paylaşımlarına göre, ‘Türkiye’de yakın zamanda hilafetin kurulacağı’ ve ‘cihat için ordu toplandığı’ iddiaları en dikkat çekici olanlar.
Erdoğan Hilafet Ordusu mu Topluyor?
15 Temmuz 2016 tarihinde Suriyeli muhaliflerin SADAT tarafından kullanıldığı, bizzat SADAT yetkililerinin ifadelerinde mevcut. Erdoğan kriminalize ve bilinçsiz gençlerden oluşan paramiliter bir ordu kurma fikrinde olduğunu geçtiğimiz senelerde açık etmişti. Gerek Türkiye’deki ‘Halk Özel Harekat’, ‘Türkiye Devlet Fedaileri’, ‘Milli Beka Hareketi’, ‘Osmanlı Ocakları’ ve ‘Ak Gençlik Ocakları’, gerek Almanya’daki ‘Union of European Turkish Democrats‘ ve ‘Osmanien Germania’ gibi oluşumlar gerekse Suriyeli muhaliflerden eğitilen gruplarla belli bir güce ulaşıldı. Fakat bu güç Erdoğan’a yetmemiş olacak ki Afganistan ve Pakistan üzerinden de taze kan transferleri yapıyor.
Yurtdışından güçlükle ülkeye gelen ve sığınma başvurusu yapan Uygur Türklerini sahte evrakla giriş yaptıkları gerekçesiyle zalim Çin yönetimine teslim eden yerli ve milli (!) iktidar, çevreye verdikleri zararlara aldırmaksızın sınırlardan elini kolunu sallayarak gelen on binlerce Afganistanlı ve Pakistanlı göçmene sesini çıkarmıyor. Daha düne kadar doğu sınırlarımızda uçan kuşa kadar hâkim olduğumuzu gururla haykıran Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı’nın böylesi bir göç dalgasına sessiz kalması da hayra yorulur bir davranış değil.
Görünen tablo, zaman geçtikçe bu göçmenlerin daha saldırgan ve kural dışı davranacaklarını gösteriyor. Hükümet, emniyet ve yargı, yaşananlara kulaklarını tıkadıkça da vatandaşlar çözümlerini kendileri aramaya başlayacaktır. Böylece yaşanan basit kavga ve tartışmalar kontrolden çıkarak cinayet ve saldırıları da içeren topyekûn mülteci düşmanlığına dönüşecektir. Aşırı milliyetçi söylemlerle siyaset yapan politikacıların, gazetecilerin ve sosyal medyanın da etkisiyle vakalar katlanarak artacaktır. Ne yazık ki bu durumdan masum göçmenler ve vatandaşlar en büyük zararı görecektir. Mültecileri ülkemize gönderenlerin ve Erdoğan iktidarının gerçek amaçları ve işin sonunun nerelere varacağı ayrı bir yazı konusu. Fakat belirtmekte fayda var ki farklı bölge ve kültürlerden oluşturulan yapılar kontrolden çıkmaya çok müsaittir. ‘Bir grup öfkeli gencin’ bazı imkanlara kavuşunca nelere dönüşebileceği yakın tarihin verdiği bir ders. Eminim hükümet de IŞİD sürecinden bu tecrübeyi fazlasıyla edinmiştir.